Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

ALİYA… AMA NE ALİYA…

1940’lı yılların başında ve henüz 15-16 yaşlarındayken bir grup arkadaşıyla birlikte “Genç Müslümanlar” isimli bir cemiyetin içinde İslamî bir mücadeleye girişti. Bu mücadele sadece, inançlarla savaşan Komünizm ile değil, aynı zamanda dini yanlış anladıklarını ve yanlış uyguladıklarını düşündüğü bazı Müslümanlara karşı da veriliyordu. O, bu durumu şöyle özetliyordu:

“Aralarında saygı duyduğum birçok kişi olmasına rağmen, hocalarla hiçbir zaman tam olarak mutabık kalmadım. Hocalık ya da şeyhlik gibi ayrı bir toplumsal sınıf ya da rütbe olmaması gerektiği ve onların savunucusu oldukları İslam anlayışının, İslam’ın hem iç hem de dış gelişimini engellediği görüşündeydim. Bu görüşlerimi kamu önünde de mümkün olduğunca ifade ettim ve sonuç olarak da belli ölçüde dışlandım.”

Aliya çok okurdu. Genç yaşına rağmen, meselelere bilgece yaklaşımları olurdu. Onu farklı kılan en önemli şey ise o, sadece teorik okumalar yapan cansız bilgiler deposu bir teorisyen yahut bir filozof değil, inandığı değerlerin hayatta neşvünema bulması için sahaya inen bir hareket adamıydı.

Hareket adamı olmak, aynı zamanda bedel ödemeye de hazır olmak demektir. Teorik bilgiler hiç kimseyi ve hiçbir sistemi ürkütmez. Gün gelir de teorik olarak sahip olduğunuz bilgileri pratiğe aktarmaya çalışırsanız işte o vakit başınıza iş açarsınız. Bununla birlikte bazen, pratiğe aktarmasanız bile fikirleriniz birilerini rahatsız edebilir ve siz sadece fikirlerinizden dolayı da cezalandırılabilirsiniz.

Aliya, inandığı gibi yaşama çabalarının bedelini 1 Mart 1946 tarihinde kendisi gibi düşünen 14 kişiyle birlikte tutuklanarak ödedi. Üç yıl hapse mahkûm edildi ve 1949 senesinin Mart’ında hapisten çıktı. Yaşı henüz 24 idi…

Yıllar yılları kovaladı. Aliya’nın 1949’da 24 yaşındayken cezaevinden çıktığı tarihten, 1983 senesinde 58 yaşındayken tekrar cezaevi kapısının önünde kendini bulduğu zamana bir atlayış gerçekleştirelim ve oradan devam edelim.

Yine bir mart günü, sabahın ilk saatlerinde evinden alındı. Yıl 1983’ü gösteriyordu. “İslamî Deklarasyon” isimli eserinde yer alan fikirleri, yöneticiler tarafından tehlikeli bulunmuş ve Aliya yeniden yargılanmaya başlamıştı. Aylarca süren yargılamaların ardından 20 Ağustos 1983’te karar duruşması yapıldı.

Aliya, toparlama konuşmasında mahkeme heyetine ve mahkeme salonunda hazır bulunan herkese muazzam bir konuşma yaptı. Karar metni okunmadan evvel, daha az ceza alabilmek için mahkeme heyetinin hoşuna gidecek birtakım sözler sarf edebilirdi. Ancak Aliya, savunduğu değerlere uygun konuşmayı tercih etti ve bunun da bedelini yine cezaeviyle ödedi. Aliya’nın son sözleri ile seni baş başa bırakayım:

“Yugoslavya’yı seviyorum ama onun yönetimini değil… Bütün sevgimi, özgürlüğe veriyorum ve geriye yetkililer için bir şey kalmıyor. Ben, bu ülkenin yasalarını çiğnemiş olmaktan dolayı yargılanmıyorum. Çünkü böyle bir şey yapmadım. Ben, iktidar sahiplerinin anayasayı ve yasaları dikkate almaksızın dayattıkları “yazılı olmayan kuralları” ihlal etmiş olmaktan dolayı yargılanıyorum.

Ben bir Müslüman’ım ve öyle kalacağım. Kendimi, İslam davasının bir neferi olarak telakki ediyorum ve son günlerime kadar da böyle hissedeceğim. Çünkü İslam, benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adı; dünyadaki Müslüman halklar için de daha iyi bir gelecek vaadinin, onurlu ve özgür bir yaşamın, kısacası benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan her şeyin adıdır.”

(Devam edecek inşallah.)

Yazarın Diğer Yazıları