Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

STALİN’İN TAVUĞU

“Stalin’in tavuğu”  ifadesini hiç duydun mu?

Hakîkat mıdır bilmem ama anlatıldığına göre Stalin bir gün devlet erkanını toplamış ve sormuş: “Söyleyin bakalım, halkın yönetime baş eğmesi ve kayıtsız şartsız itaat etmesi için yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalıdır?”  Cevap olarak kimisi adaletten, kimisi demokrasiden, kimisi hapisten, kimisi sürgünden, kimisi de darağacından bahsetmiş. Stalin, beğenmemiş adamlarının izahatlarını ve şöyle demiş: “Yönetimi eline geçiren hükümdarın, tanrıdan pek farkı yoktur. Halkın, karşınızda baş eğip durması için ne yapmanız gerektiğini durun da şu beyinsiz kafalarınıza çivi gibi çakayım.”

Hemen hizmetçileri çağırıp emretmiş: “Çabuk bana bir tavuk getirin.”  Stalin, başlamış canlı canlı tüylerini yolmaya tavuğun. Bütün tüyleri yolunup cascavlak kalan tavuğu salıvermiş ve “Şimdi izleyin bakalım.” demiş. Zavallı tavuk bu azaptan kurtulmak için dışarı kaçmış ama çok soğuk olduğu için geri dönmüş. Masaların altına girmiş ama köşeli masa ayakları canını yakmış. Duvar diplerine sinmiş ama duvara sürtününce tüysüz vücudu yara bere içinde kalmış. Şömineye yaklaşmış ama bu defa da tüysüz derisi kavrulmuş. Çaresiz, tüylerini yolan Stalin'in bacakları arasına sığınmış. Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp tavuğun önüne tane tane atıvermiş. Yemlenen tavuk, Stalin nereye yönelse peşinden koşmaya başlamış. Stalin, olayı şaşkınlıkla izleyen devlet erkanına dönüp demiş ki: “Halk dediğiniz topluluk, bu tavuk gibidir. Tüylerini yolup al ve serbest bırak. O zaman yönetmek kolay olur.”

Şimdi de tarihî bir vakıadan bahsedeyim:

Hz. Ömer devlet başkanıdır. Hutbeye çıkmış, Müslüman topluma hitap etmektedir. “Ey insanlar! Dinleyin ve itaat edin.” der. Bir sahabi(Selman-ı Farisî olduğunu söyleyenler var) ayağa kalkar ve “Sen evvela üzerindeki yeni elbisenin hesabını ver. Ganimet taksimatında hepimize düşen pay belliydi ve sen, sana düşen payla bu elbiseyi diktirmiş olamazsın.” der. Yok, yok. Hz. Ömer senin düşündüğün gibi yapmaz. Çünkü o, zihinlerde şekillenmiş olan lider profillerinin hiçbirine benzemez. Cemaat arasında bulunan oğlu Abdullah’a işaret eder. Abdullah da kalkıp durumu izah eder. Kendi payına düşen kumaşı babasına verdiğini ve babasının da her ikisinin kumaşını bir araya getirip bu elbiseyi diktirdiğini söyler.

Olay açıklığa kavuşmuştur ve gözler cemaatin önünde devlet başkanını hesaba çeken sahabidedir. Sahabinin zihnindeki şüpheler gitmiştir ve “Şimdi konuş ey mü’minlerin emiri! Şimdi dinliyor ve sana itaat ediyorum.” der.

Stalin de devlet başkanıydı, Ömer de… Lakin iki farklı sistemin temsilcileriydiler. Sistemlerin birinde insan hakları ve onuru zirve yapmışken diğerinde insan, kullanılıp atılan bir kâğıt mendil mesabesindedir. Mevcut dünya düzeninde hâlâ iki sistem söz konusudur fakat ne yazık ki Hz. Ömer’in tabi olduğu sistem, mevcut dünya düzeninde kendine yer bulamamaktadır. Müslüman olduğunu iddia edenler için bu hâl, ayıp olarak yeter de artar bile.

Bir yandan “Öyledir efendim… Münasiptir efendim… İsabet buyurmuşsunuz efendim…” gibi kraldan çok kralcıların ön planda olduğu, yalakalıkla ve ayak kaydırmalarla makam kapmaya çalışıldığı, adaletin helvadan put olduğu, insan haklarının insanları maddî ve manevî sömürmeye kılıf yapıldığı bir dünya düzeni…

Öte yandan “Şayet ben, haktan ayrılırsam ne yaparsınız?” diye soran devlet başkanına “Seni kılıçlarımızla düzeltiriz.”  şeklinde cevap verecek kadar hür karakterli ve hakîki insan hakları savunucusu bir toplum düzeni

Hepimizin içinde bulunduğu insanlık gemisinde, son bahsettiğim toplum düzenine ne kadar da muhtacız. Muhtacız lakin her tarafını Stalinlerin kuşattığı bir dünya düzenine de pek alışmış durumdayız. Hâl böyle olunca değişmez hakîkat devreye girer ve Rabb’imiz buyurur: “Bir topluluk kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.

Vesselam…

Yorumlar 2
Hakan Ertürk 27 Kasım 2020 23:05

Teşekkür ederim. Allah razı olsun.

Gökhan Koç 27 Kasım 2020 16:14

Malumun ilanı olmuş,kalemine sağlık değerli kardeşim

Yazarın Diğer Yazıları