Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

HAYIR, HAYIR… KOLAY GELMEDİ

Muhterem Dost,

İslam dininin bize kadar gelmesinin pek kolay olmadığını, bu uğurda nice meşakkatlere göğüs gerildiğini bir önceki mektubumda ifade etmiştim.

Bu hususla ilgili olarak bu mektubumda sana iki misal daha vermek arzusundayım.

Yine hicreti konu alalım. O çileli ve her ferdi için bir inkılap niteliğindeki kutlu yolculuğu…

Hz. Ali yalnız hicret etmişti. Sebebini biliyorsun. Hz. Ali’nin hicretinde benim asıl üzerinde durmak istediğim husus şurasıdır:

Hz. Ali, ayakları yolculuktan kaynaklı olarak yara bere içinde Kuba’ya ulaşır. Lakin, Rasulullah(sav)’ın bulunduğu yere kadar gidemez ve kendini bir kenara bırakır. Haberi alan Rasulullah(sav), “Biz mi onun ayağına gideceğiz. Ben ki bir peygamberim ve sizin liderinizim. “ demez. Kalkar ve Hz. Ali’nin yanına gider. Yorgunluktan bîtap düşmüş, ayakları kanlar içinde kalmış olan amcaoğlunu görünce duygulanır. Ona sarılır. Yanına oturup ayaklarını kucağına alır ve sıvazlar. Rasulullah(sav), amcasının oğluna dua ederken gözlerinden yaşlar akmaktadır.

Görüyorsun ki Rasulullah(sav), amcaoğluna bile iltimas(torpil) geçmiyor. O da diğerleri gibi zahmet çekiyor. Peki, bu zahmetler ne uğruna çekiliyordu? İşte o güzel insanlar, bu soruya hâl dilleriyle şöyle cevap veriyorlardı: “Dünya fâni, ahiret bâki.” Bizim için ise durum sanki tam tersi…

●●●

Abdullah b. El-Müzenî, namıdiğer Abdullah Zülbicâdeyn… Ey dost, bilir misin bu kimdir?

Bu sahabi, amcasının sayesinde varlıklı bir hayat sürerdi. Ta ki Rasulullah(sav)’ın tebliğine muhatap oluncaya kadar… Amcası kendisine “Şayet Müslüman olursan sırtındaki elbisene kadar her şeyini alırım.” der ve dediğini de yapar.  Abdullah, kıldan dokunmuş kaba bir çul ile vücudunun alt ve üst kısımlarını örtmek mecburiyetinde kalır. Müşriklere göre o, bu hâlde toplum içine çıkmaya utanır ve bir süre sonra tekrar eski inancına geri döner. Lakin müşriklerin anlayamadıkları bir şey vardı. İman bir kalpte yer ederse artık o kalbin sahibi için geçerli tek akçe İslam olur. Ayrıca en güzel giysinin de güzel olan diğer her şeyin de tek adı İslam olur.

Bu sahabi hiç tereddüt etmeden her şeyini terk edip Medine’ye hicret eder. Rasulullah(sav)’a ulaştığında ayaklarının yanında, vücudu da kıllı sert çulun içinde yaralarla dolmuştur.

Bir an için empati kuralım ve kendimizi Abdullah’ın yerine koyalım. Geride rahat bir yaşamı, güzelim yiyecek ve giyecekleri bırakıp sırtımızda vücudumuza batan sert ve kıllı bir çulla kızgın güneşin altında günlerce yol almak kolay olmasa gerek. Hele böyle bir kararı almak için fikrî bir inkılap gerek…

Zülbicâdeyn(iki çul sahibi), Kur’an okurken yahut dua ederken sesini yükseltirmiş. Ashaptan biri onun riyakârlık yaptığını ima edince Rasulullah(sav), onun riyakâr olmadığını, içi yanık ve gözü yaşlı biri olduğunu söylemiş.

Zülbicâdeyn, Tebük Gazvesi sırasında bir gece vakti vefat edince Rasulullah(sav) onu, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer ile birlikte defneder. Rasulullah(sav), Zülbicâdeyn’i kabre kendi elleriyle kor ve ona dualar eder. Bu olaya şahit olan Abdullah bin Mesud’un, onun yerinde olmayı, Rasulullah(sav)’ın eliyle ve dualarıyla kabre konmayı çok istediğini, ona çok imrendiğini kaynaklar yazmaktadır. 

Evet, ey dost!

Bu din, bu gayretler neticesinde geldi bize. Bize düşen de bir mirasyedi gibi davranmak değil, bilakis bizden sonrakilere en berrak haliyle bu dini ulaştırmak, bu meşaleyi gelecek nesle en temiz şekliyle teslim etmektir. 

O güzel insanlar; güzel bir elbiseye, bol etli yemeğe, insanların önünde düğme ilikledikleri bir mevkiye imrenmediler. Onlar Rasulullah(sav)’ın eliyle ve Rasulullah(sav)’ın duaları ile kabre konan bir ölüye imrendiler. İşte aramızdaki büyük fark budur. Kapanması gereken büyük fark da yine budur…

Vesselam…

Yorumlar 2
Hakan Ertürk 10 Temmuz 2020 12:53

Bu güzel değerlendirmeniz için çok teşekkür ediyorum.

Fenci 10 Temmuz 2020 12:22

Çok güzel bir mektup eline emeğine sağlık hocam

Yazarın Diğer Yazıları