Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

KOLAY MI GELDİ SANIRSIN?

Sevgili Dost,

Bugün Müslümanca bir yaşam sürdürebiliyorsak bunun arka planında; akıtılan nice gözyaşları, dökülen nice kanlar, yaşanan nice hüzünler, çileler, hicretler, esaretler yer almaktadır.

Bu din, öyle kolay gelmedi bize kadar. Ne bedeller ödendi uğrunda… Neler feda edildi bir çırpıda… Sırf bu din bize ulaşsın diye ne dayaklar yendi, ne küfürler işitildi… Ah bir fehmedebilsek…

Taa ilk nesil Müslümanlardan günümüze kadar nice örnek şahsiyetler gördü bu arz, bu sema…

Şöyle ilk nesilden, pek de dikkatimizi çekmeyen ama kanaatimce çok mühim gayretler olarak gördüğüm bir misal vereyim:

Süheyb bin Sinan, namıdiğer Süheyb-i Rumî… Bu sahabinin hicret yolculuğu nasıldır bilir misin?

Yıllarca Mekkeliler arasında yaşamış, gecesini gündüzüne katıp çalışmış, kazanmış, mal biriktirmişti. Gün geldi, Rasulullah(sav)’ın tebliğine icabet etti ve gün geldi, hicret etmesi gerekti. Taşıyabileceği ne kadar malı varsa yükledi hayvanına ve yola koyuldu lakin Mekkeliler yol vermedi. Süheyb tüm servetini onlara vermek şartıyla hicret edebildi.

Rasulullah (sav), bir grup arkadaşıyla oturmuş hurma yerlerken Süheyb, Kuba’ya geldi. Süheyb’in  geldiğini haber alınca Rasulullah (sav) ayağa kalktı, onu karşıladı, ona sarıldı. Süheyb öyle yorgun düşmüştü ki ayakta duracak dermanı kalmamıştı. Neyi var, neyi yok, her şeyini hicret edebilmek için geride bıraktığını Rasulullah(sav)’a anlatınca Allah’ın elçisi “SÜHEYB KAZANDI, SÜHEYB KAZANDI! SÜHEYB, KÂRLI BİR TİCARET YAPTI VE BU TİCARETTEN KÂRLI ÇIKTI.”  dedi.  Ardından Süheyb’in elinden tuttu, yanına oturttu.

Rasulullah (sav)’ın diliyle Süheyb’in kazandığını öğreniyoruz. Peki, bugün alışveriş yapan, mal alıp mal satan, ticaret yapan Müslümanlar… Yani ben, yani sen… Ticaretimiz ne kadar kârlı acaba? Şayet elde ettiğimiz kârların faydası dünya hayatının ötesine geçmeyecekse vay o zaman halimize… Süheyb’in cepleri boşaltıldı. Hem de kendi rızasıyla. Lakin Allah razı oldu ya, gerisi ne gam?

Bugün cepleri ve kasaları dolup taşan Müslümanların, servetlerine servet katanların yanında “Allah rızası” ne ifade ediyor acaba?

Ticarî anlayışı bir kapitalistinkinden farksız olan Müslüman tüccar, neyi kâr sayıyor?

“Kazanmak” ve “Kâr etmek” kavramlarını sahabece bir nazarla yeniden ele almak, bu kavramları Müslümanca bir tefekküre tabi tutmak gibi bir zorunluluğumuz sence de yok mudur ey dost?

Süheyb bin Sinan (Süheyb-i Rumî) ALLAH’A İMAN ettiğini, KUR’AN’A TESLİM olduğunu, RASULULLAH(SAV)’A İTAAT  ettiğini diliyle söyleyip amelleriyle gösteren bir kuldu.

Ve o ne güzel bir kuldu. Allah ve rasulü ondan razı oldu.

Bugün ben ve benimle birlikte takriben bir buçuk milyar kişi de  “Müslüman’ım” diyoruz.

Biz de Allah’a iman ettiğimizi, Kur’an’a teslim olduğumuzu, Rasulullah (sav)’a itaat ettiğimizi dillerimizle ikrar ediyoruz. Buna rağmen gel gör ki bizim dışımızda kalan milyarlara da pek benziyoruz. Hem de Süheyb’e benzememiz gerekirken…

Bir yerlerde yanlış giden bir şey var. Bu kesin ama bu yanlış nasıl düzelir? İşte bunun üzerinde ciddi ciddi tefekkür etmek ve bir yerlerden başlayarak harekete geçmek gerekir.

Sevgili Dost,

Mektubumun başında “Bu din, öyle kolay gelmedi bize kadar.” demiştim. Bu mektubumda bir misalle meselenin genel çerçevesini çizdim. Nasip olursa diğer mektuplarımda bu hususla ilgili misallere devam ederiz inşallah. Şimdilik kal sağlıcakla.

Vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları