Hakan Ertürk

Dost Mektupları

Hakan Ertürk

EVVELA SEVGİ, EVVELA İYİLİK, EVVELA TEVAZU

“Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır.” der Şirazlı Sâdi.

Hakîkaten de öyle değil midir kıymetli dost? Sen ne kadar doğru olursan ol. Ağzından çıkan sözler de ne kadar doğru olursa olsun. Şayet üslubun yanlış ise bu yanlış, tüm doğruları siliyor maalesef. Yani anlayacağın, sözün doğruluğu kadar üslubun uygunluğu da önem arz etmekte.

Bu meseleyi niye açtığımı merak ediyorsundur sanırım. İzah edeyim. Zaman zaman sosyal medya üzerinden insanlara tebliğ yapan bazı kardeşlerimizin(Müslümanlar kardeştir) insanlara tepeden bakma üsluplarla bu işi yürüttüklerine şahit oluyorum. Bu kardeşler, sanki kendileri zamanımızın “aşere-i mübeşşere”si konumundalar da kendileri dışında kalanlar cehennemin tebliğe muhtaç zavallı namzetleriymiş gibi bir üslupla insanlara İslam’ın hakîkatlerini ulaştırmaya gayret ediyorlar. Samimiyetlerini ve gayretlerini sorgulamak haddim değildir. Rabb’im kendilerinden razı olsun ve hayırlı işlerinde kendilerini muvaffak kılsın lakin bu üslupla bir davet çalışmasının başarılı sonuçlar doğurmayacağına olan inancımı da belirtmek isterim.

Muhatabı küçümseyerek alayvari ifadelerle hakîkat yoluna davet edenler, bu üslupla bugüne kadar kaç insanın hidayetine vesile oldular; kaç insanın, yanlışını düzeltmesine önayak oldular merak ediyorum doğrusu.

Örneğimiz ve önderimiz Rasulullah(sav) değil mi? Rasulullah(sav)’ın hayatında böyle bir tebliğ üslubuna şahit olmadığımıza göre o zaman, ağır bir itham olacak biliyorum lakin söylemek durumundayım, bu kardeşler Rasulullah(sav)’ı hakkıyla tanımıyorlar. Eğer tanısalardı, kalbin imana  “buyur” demesi için sevgi, iyilik ve tevazudan müteşekkil bir anahtara ihtiyaç duyulacağını da bilirlerdi.

Her insanda takdir edilecek bir yön bulunduğu bir hakikattir. Senelerini zindanlarda ve korkunç işkenceler altında geçiren biri olarak Seyyid Kutub tarafından bu hakîkatin desteklendiğini okuduğumda bir dönüm noktası yaşamıştım. İşkenceler altında bile sevgiyi ve iyiliği önceleyen bu büyük dava erinden inşallah nasibimi alırım. Nasibini alırsın. 

Seyyid Kutub, hapsedildiği zindanda imkân buldukça kız kardeşi Zeynep Kutub’a mektuplar yazar. Bu mektuplardan birinde şöyle seslenir kız kardeşine ve kız kardeşi üzerinden bizlere:

“Sevgi, şefkat ve iyilik tohumları içimizde gelişmeye başladığı zaman kendimizi birçok ağırlıktan, zorluklardan, meşakkatlerden kurtarmış oluruz. Başkalarına yaltaklanmaya ihtiyaç duymayız. Dolayısıyla onlara övgümüzü sunarken samimi ve doğru oluruz. HER İNSANDA GÜZEL BİR SÖZÜ HAK EDEN HAYIRLI BİR YÖN YA DA GÜZEL BİR MEZİYET MUTLAKA VARDIR AMA BİZ, BUNU ANCAK İÇİMİZDE SEVGİ TOHUMU GELİŞTİĞİ ZAMAN GÖREBİLİRİZ.

Aynı şekilde, kendimizi onlardan sıkılma yükünün altına sokma zorunluluğundan da kurtarmış oluruz. Böyle bir şeye ihtiyacımız olmaz. Hatta onların hatalarına ve ahmaklıklarına karşı sabretme yükünün altına girmeye bile ihtiyacımız olmaz. Çünkü onların zaaf ve noksanlıklarına şefkatle yaklaşacak, içimizde şefkat tohumu geliştiği zaman, onların kusurlarını görmek için tecessüs yapmayacağız. Doğal olarak kendimizi, onlara kin besleme vebalinden de kurtarmış olacağız. İyilik tohumu içimizde yeterince gelişmediği zaman, başkalarına karşı kin besleriz. İyiliğe yönelik güven duygumuz eksik kaldığı durumlarda onlardan korkarız çünkü.

İÇİMİZDE SEVGİ, ŞEFKAT VE İYİLİK TOHUMU GELİŞTİĞİ ZAMAN BAŞKALARINA ŞEFKATİMİZİ, SEVGİMİZİ VE GÜVENİMİZİ SUNARKEN KENDİMİZE NE ÇOK HUZUR, RAHAT VE MUTLULUK BAHŞETMİŞ OLURUZ BİR BİLSEN…” (Mehmet Hacıdervişoğlu'nun "Ruhun Sevinci" isimli kitabından)

İşte o büyük dava eri bunları söylüyor. Rabb’imizden, nasiplenmeyi dilerim.

Vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları