Hakan Ertürk

Dost mektupları

Hakan Ertürk

 “UY+AN = UYAN”

Kıymetli Dost,

Bilirsin ki sen, bensin; ben senim… Senin olduğun yerde, derdimi başkasına mı dökeyim? Yaratılmışların en vahşisi olan beşer eliyle her dem biraz daha imha edilen şu mazlum dünyada beni anlayan bir sen varsın, bilirim… Bir beşer ki kendi dünyasını imar ederken başka dünyaları imha etmekten imtina etmez. Günümüzde bizzat tesiri altında kaldığımız meseleler hep bu sebepten zuhur etmemiş midir?

Şu muazzam arz, hangimize yetmezdi insanca yaşamayı becerebilseydik?

İnsanı yeryüzüne gönderen Allah azze ve celle, yeryüzünü ve gökyüzünü insana kıyamete kadar yetecek nimetlerle doldurdu. 

Açgözlülük ve biriktirme hırsı kalpleri işgal etmeseydi, bu dünya kime yetmezdi?

Çok basit ve güncel misaller vererek meseleyi somutlaştırayım:

Gözünü savaşlara, göçlere, hülasa çaresizliğe açan çocuklar kimin hırsının diyetidirler?

Daha geçtiğimiz günlerde yaşadığımız Elazığ merkezli deprem hadisesinde enkaz altında kalan canlar hangi vahşi yaratıkların açgözlülüğünün bedelini ödediler?

Ve Çin’de başlayıp tüm dünyanın kapısını çaldığı gibi ülkemize de uğrayan ve adeta tüm dünyayı karantina alanına çeviren korona virüsü, insanoğlunun hangi hırsının meyvesidir?

Peki ders alan, akleden var mı dost? Savaşı, depremi, virüsü, hülasa insanın çaresizliğini çok daha fazla para kazanmak için fırsata çeviren mahlukları gördükçe başımıza gelenlerin az bile olduğu hissine kapılıyorum ve Rabb’imin şu ayetini hatırlıyorum: “Başınıza gelen her musibet, kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir. Kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.”

Daha ne zamana kadar, gelişen olaylara mazlumların kanı ve emeği üzerinden hüküm sürenlerin açtığı pencereden bakmaya devam edeceğiz? 

Aslında bütün bu sorunlar ve bu sorunların panzehirini bir terazi ile izah edebiliriz. Terazinin bir tarafında dünyayı yöneten güçler var. Bu güçler, varlıklarını muhafaza edebilmek için savaş çıkarır, silah satarlar. Hastalık yayıp ilaç satarlar. Hatta dünyayı kendilerine cennet kılma adına insan satarlar. Dünyanın bir yerinde birileri açlıktan, bir başka yerinde birileri savaştan, daha başka bir yerinde birileri hastalıktan ölüyormuş. Bunlar, dünyayı yöneten güçler için mühim değil ki… Onlar için aslolan kendi refahlarıdır. Hani, Siyonistler için Necip Fâzıl diyor ya: “Onlar yumurtalarını pişirmek için, dünyayı ateşe verecek kadar habis ve menfaatperest insanlardır.”

Şimdi de terazinin diğer kefesine bakalım. Diğer kefede İslam vardır. Tüm zalimlerin, fırsatçıların, haris ruhluların kendisinden korktuğu İslam… Bununla birlikte tüm mazlumların, çaresizlerin ve yoksulların umutla yolunu gözledikleri İslam… 

Günün birinde samimi, fedakâr, sorumluluk bilincine sahip disiplinli bir toplum olarak İslam yaşanmaya başlandığı vakit, işte o vakit tüm zalimler için, tüm fırsatçılar için, tüm kan emici emperyalistler için yolun sonu gelmiş olacaktır. Kısacası, ne zaman ki dünyanın düzen terazisinin İslam tarafı ağır basmaya başlarsa işte o vakit güneş bir başka doğacak ve yıldızlar, göğü bir başka süsleyecek… İşte o vakit büyük uyanış gerçekleşecek…

Sevgili Dost,

O zaman bize düşen, tüm dünya mazlumlarının yolunu gözlediği bu toplumun oluşması için gayret sarf etmektir. Bırakalım başkalarının gündemini takip etmeyi. Bırakalım bize dayatılan algıları kendi fikrimiz zannetmeyi. Yönelelim Rabb’imize ve uyalım O’nun emirlerine… Allah azze ve celleyi Kur’an ekseninde analım. Uyalım ve analım ki tüm dünyanın muhtaç olduğu büyük uyanış gerçekleşebilsin.

Ve unutmayalım ki birileri Allah’ı anarken uyuyorsa, orada aslında Allah anılmıyordur. İslam zannedilen o şey İslam değildir. O, başka bir dindir ve afyon olan işte o dindir. Zira Allah’ı anmak, kişiyi uyutmaz; bilakis uyandırır, ayağa kaldırır. 

Formül basit: “UY” + “AN” = UYAN

Rabb’im bizleri uyanık olanlardan ve uyuyanları uyandırma gayreti içinde olanlardan eylesin.

Vesselam…
 

Yazarın Diğer Yazıları