Hakan Ertürk

Dost Mektupları 16

Hakan Ertürk

SENİN SUYUN NE?

İçme… İçme sevgili dost. Ne olursun içme. Bari sen içme o sudan… Allah azze ve cellenin seçkin kullarını “herkes gibi” yapan o suyu içme. İçme ki yüreğimdeki umut kuşu yaşamaya devam etsin. İçme ki yarınlara dair hayâllerim suya düşmesin. Zira, hayâllerim yüzme bilmiyor.

Sen de herkes gibi olursan, kutsal emaneti kim yüklenecek? Herkes gibi olursan herkes gibi düşünür, herkes gibi yaşar ve herkes gibi ölürsün. Oysa sen “herkesler”den değilsin. Bilakis sen, şuur kaybına uğrayıp herkesleşen yığınlara panzehirsin. 

Aradan uzun seneler geçtiğinden dolayı ismini hatırlayamadığım Batılı bir düşünürden okumuştum. Diyordu ki: “İnsanların tek tipleştirilmeye çalışıldığı bir dünyada kendin olarak kalabilmek dünyanın en büyük mücadelesini vermek demektir.” Sen ki şu güne kadar bu mücadeleyi azimle, kararlılıkla sürdürdün. Şimdi vakti midir gevşeklik göstermenin? 

Dayanamıyor musun? Çok mu susadın? Nefsin, azmine galebe çalmaya mı başladı? Kadim dostum, Kur’an-ı Kerim’in şeref ve izzet dağıtan sayfaları arasında bulunan bir kıssayı hatırlatırım sana: Talut ile Calut kıssasını. Allah azze ve celle, o günün Müslümanlarına Talut’u komutan tayin etmiş ve orduyu bir nehirle sınamıştı. Susuzluğun had safhaya ulaştığı bir vakitte,  sadece bir avuç içebileceklerini, fazlasının ise yasaklandığını bildirmişti. İçlerinden pek azı hariç, çoğu o nehirden kana kana içti. Suyu içince bambaşka bir karaktere dönüştüler. Korkak, bitkin, zelil bir karaktere. Suyu içmeyenler ve sadece bir avuç içenler ise sayılarının azlığına rağmen, Calut’un koca ordusunu dize getirdiler. 

Allah azze ve celle, o gün kullarını imtihan etmişti. İman ettiğini söyleyenler bir ordu olarak yola birlikte çıktılar lakin çoğu sözüne ve verilen emre sadakat gösteremedi. Yola birlikte çıktıkları yoldaşlarıyla yolda yolları ayrıldı. Su imtihanını veremeyen çoğunluk, aşağılık kimseler olarak dönerlerken su imtihanından başarıyla çıkanlar izzet elbisesiyle ziynetlenip  muzaffer bir ordu olarak girdiler girecekleri yere. 

Allah azze ve celle, kullarını dün imtihandan geçirdi de bugün geçirmeyecek mi sanırsın? Unutma ki bugün de imtihan olduğumuz nehirler var. Gayrıislamî bir düzende Müslüman kalabilmenin mücadelesini verenler, Talut’un sayıca az ordusunun iman dolu yüreklere sahip neferlerinden değiller midir? Faizli bankaların cazip kredi tekliflerini reddedenler, içilmesi yasak olan suyu içmeyen bugünün mücahidleri değiller midir? Namazsızlığın, oruçsuzluğun, zekâtsızlığın, infaksızlığın, başı kapalı örtüsüzlüğün revaç bulduğu; böyle bir Müslümanlığın moda olduğu bir zaman diliminde Allah azze ve cellenin rızasını, nefsinin isteklerine tercih eden mü'min ve mü'mineler, su ile imtihanlarını başarıyla verenler değiller midir? "Dünyayı İslam ile süslemek istiyorsam evvela kendimden ve evimden başlamalıyım." diyen ve bu uğurda cehdedenler, Talut'un yanıp kavruldukları halde suyu içmeyen az topluluğundan değiller midir?

Hangi birini anlatayım sevgili dost, hangi birini? Yoksa nehirden içip de zillet elbisesiyle gerisin geri dönenlere mi imrendin? Aklına bile getirme bunu. Bana "herkes" i de misal gösterme. Dedim ya, onlar “herkes”  ama sen “herkes”  değilsin. Deliler diyarının akıllı hükümdarını da misal verme bana. Hani şu, kendisine “Ülkede akan sulardan kim içerse delirecek ancak bir kaynak hariç.”  bilgisi ulaştığında, su ihtiyacını sadece o kaynaktan akan suyla gideren hükümdar var ya. İşte o. Peki sonuçta ne oldu? Kısa sürede memleketin bütün vatandaşları içtikleri sularla delirdi. Koca ülkede tek akıllı kalmıştı: Hükümdar. Deliler diyarında akıllı hükümdar olmak kolay mı kıymetli dost? Tabii ki kolay değil ve hükümdar da bu durumu daha fazla sürdüremeyip herkesin içtiği sudan içerek delirdi. Böylece deliler diyarına deli bir hükümdar olarak hükmetmeye devam etti. Yani anlayacağın pes etti. Görüyorum ki senin de kolların iki yanına düşmüş. Ha içtin ha içeceksin. Bense kardeşin olarak, dostun olarak vazifemi yapıp uyarıyorum. İçme… Nefsinin tüm telkinlerine inancınla diren, sabret. Hayat, sadece bu hayatımızdan ibaret değildir. Ölüm ise mukadderdir. O vakit dünya hayatı en tatlı sesiyle, en nazlı bakışlarıyla ve en işveli hâlleriyle bizi kendine çağırsa; dünyayı kana kana içme arzusuyla yüreğimiz kavrulsa da sabırla direnelim. Çünkü sabır direniştir ve meyvesi diriliştir. Yepyeni bir hayata, mutlu yarınlara, hülasa dünyada sana yasak kılınan su(lar)dan dilediğine kolaylıkla ulaşacağın cennete diriliştir. Az daha sabır… Kendini düşünmüyorsan bari beni düşün. Eğer sen içersen korkarım ki senden sonra ben de içerim...

Vesselam…
 

Yazarın Diğer Yazıları