Hakan Ertürk

Dost Mektupları 11

Hakan Ertürk

Yıllar önceydi… Her zamanki rutinliğiyle güne başlamış, okula gelmiş, derse girmiştim. İtiyatım üzere evvela yoklama aldım. Ben daha yoklamaya başlamıştım ki öğrenciler, biri diğerinden evvel sesini bana ulaştırmak gayesiyle adeta yarışırcasına “Hocam, Hazal Buse yok. Babası öldü.” sözlerini aynı anda her iki kulağıma şiddetli birer tokat gibi yapıştırdılar. Tabii, hâl böyle olunca o ders, öğrencilerimle birlikte ölümden, hayattan, hayatın gayesinden vs. konuştuk. 

Aradan birkaç gün geçmişti. Hazal Buse okula başlamıştı. Kendisiyle bir ara muhabbet ederken konu babasının vefat ettiği güne geldi. “Babamla birlikte sabah kahvaltı yaptık. Ben okula, babam da işe gitmek için hazırlandık. Önce babam çıktı evden. Beni öptü, “Akşam görüşürüz.” dedi ve gitti. Birkaç saat sonra da ölüm haberini aldım. Akşam görüşecektik ama görüşemedik…”  

İşte, hayat bu sevgili dost. Bir an varsın, bir an yoksun… Hayat denilen şeyin sadece ama sadece “bir an”dan ibaret olduğunu böyle vak’alara şahid olunca daha iyi fehmediyor insan. Madem her şey sadece bir anda olup bitiyor, o vakit her fırsatın bir "an" içinde gizlendiği şuuruna ermemiz gerekmez mi? “Fırsat, şimşek gibidir. Görünmesiyle kaybolması bir olur.” diyor Endülüslü âlim İbn Hazm.

Akşam görüşeceklerdi baba-kız. Yıllar geçti ama bir kere olsun görüşemediler, dünya hayatında  görüşemeyecekler de… Babasına bir kere daha doya doya sarılamayışın, ona ağzını doldura doldura bir kere daha sevgi yüklü bir cümle kuramayışın ve hatta babasının yüzüne bir anlık bile olsa tekrar bakamayışın getirdiği hüzünle yılları tüketti. Şimdi o küçük kız büyüdü, kocaman oldu ama babasıyla görüşecekleri o akşam hâlâ gelmedi. Oysaki bunca yıl dünya kaç kez döndü güneşin etrafında ve kaç akşam gördü insanlık öyle değil mi? 

Farkında olalım yahut olmayalım Allah fırsatlarla donatmış ömrümüzü. Kaçırdığımız fırsatlarla dolu olsa da dünümüz, kaçırmamamız gereken yeni fırsatların varlığını haber veriyor bugünümüz. Hem dünya hem de ahiret saadetimiz için hâlâ fırsat(lar)ımız var. Zira nefes alıyoruz. Zira hissediyoruz. Zira düşünebiliyoruz. Zira yaşıyoruz. Hülasa, kaçırdığımız fırsatlar nice olsa da kaçırılmamayı bekleyen fırsatlar da bizi bekliyor. Mesela, anne-babası hayatta olanlarımız anne-babalarının henüz toprak olmamış ellerini, gözlerini öpseler, bu durum daha sonrasında gidip topraklarını avuçlayıp topraklarını öpmelerinden daha iyi ve daha hayırlı olmaz mı? Âdemoğlu, sahibi olduğu şeyi bir mirasyedi gibi tüketirken, elinin altındakileri yarın mumla arayacağını hiç düşünmez mi? "Kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor." diyen Sabahattin Ali'nin bu sözünde ne kadar haklı olduğunu fırsatları hoyratça harcayıp elde avuçta bir şey kalmayınca mı anlamamız gerekiyor?

Kadim Dost,

Helal olmak koşuluyla her ne yapmak arzusundaysak bir an evvel yapmalıyız. Sevdiklerimize sevgi sözleri mi söylemek istiyoruz? Hemen, ilk fırsatta söyleyelim… Birine sarılmak mıdır arzumuz? Onu gördüğümüz ilk anda bunu gerçekleştirelim… Gurur yapıp da bir türlü dışımıza akıtamadığımız bir özür beyanı mı var bizi içten içe rahatsız eden? Hemen bulalım o kişiyi yahut hemen telefon edelim ve “Kardeşim, ben haksızım. Senden özür diliyorum.” diyelim. Korkmayalım, küçülmeyiz. Bilakis, bir insan kazanmanın huzurunu yaşarız içten içe… Biriyle konuşmak istiyor lakin içten bir kuvvetin baskısına boyun eğip çaresizlik içinde kıvranıyor muyuz? Hayır, eğik durmasın boyunlarımız. Başkaldıralım sükûta ve gidip konuşalım ne konuşacaksak. Tabii, üslubunca ve adabınca... Söyleyeceklerimizin bir teki dahi kalmasın içimizde… Hasan Ali Toptaş diyor ki: “Bir bildiğin varsa şimdi söyle. Çünkü sabaha geç kalabilirsin. Şunu da unutma ki yeryüzünde gecikmişliğin ilacı yoktur.” Bir hayır mı yapmak istiyoruz? Hiç vakit kaybetmeden bunu yapalım, zira bizden sonra kimse bizim adımıza bizim gibi cömertçe vermez… Ertelediğimiz ibadetlerimiz mi var? Mesela namaz kılmak istiyoruz ama hep tehir mi ediyoruz? İşte sana fırsat… İçinde bulunduğun vaktin namazıyla başla… İslam’a uygun bir şekilde kapanmak istiyorsun ama hep sudan sebeplerle erişilmez yarınlara mı tehir ediyorsun? Yapma, tehir etme. Zira, ölümün tehiri yok… 

“Ömür dediğin üç gündür: Dün, bugün, yarın. Dün, geçti. Yarın, meçhul. Öyleyse ömür dediğin bir gündür, o da bugündür.” diyen ne güzel demiş. Bilelim ki bize sunulan fırsatlar bugün içindir. Ne dün ne de yarın içindir. O halde dünde ve yarında yaşayıp da bugün ayağımıza kadar gelen fırsat(lar)ı tepmeyelim. Bilelim ki fırsat bir kereliktir. Aynı hususta ikinci bir fırsatı Allah, kuluna ya lutfeder yahut etmez. 

Ve şunu da asla hatırından çıkarma kıymetli dost: FIRSATLARIN DA ÖMRÜ VARDIR VE HER FIRSATIN ÖMRÜ BİR “AN”LIKTIR. BİR “AN” …

Vesselam…
 

Yazarın Diğer Yazıları