Hakan Ertürk

Başka Gözlerle Ramazan Keskin Hoca 3

Hakan Ertürk

Cinoğlu Hazretlerinin hatıraları şöyle devam edip son buluyor:

  Hoca’nın hanımı vefat ettikten sonra her hafta pazar günleri “Aile Toplantısı” adı altında çocuklarıyla birlikte haftalık kültürel ve siyasî değerlendirmeler yapılırdı. Bir nevi ders gibi haftalarca beni pazar günkü aile toplantılarına çağırdı. Bir ara her hafta bir çocuğunun evinde kahvaltı vermeyi istedi ve her çocuğunun evine beni de çağırdı. “Cinoğlu bizim ailedendir.” derdi. Çocuklar da sağ olsun bana “amca” diye hitap eder, “Sen Hoca’nın kardeşisin.” derler.

  Bir gün Yezid'in zulmü konuşulduğunda dedi ki: “Eğer gerçekten bu konu konuşulacaksa Yezid değil Muaviye konuşulmalı çünkü İslam'ın temeline dinamiti koyan Muaviye’dir. Peygamber’in çocuğu da olsanız, torunu Hz. Hüseyin de olsanız gözünüzün yaşına bakmadan makam için sizi öldürürler.” 

  Başka bir özelliği de yanında bir şahsın kötülenmesine asla izin vermezdi. Bu tür şeylerin konuşulmasına kızar ve rahatsız olurdu.

  Elbiseleri eskiydi. Hatta evde giydiği elbisesinde yırtıklar vardı. Evin dışında giydiği elbise de eskiydi ama yırtık değildi. Bir gün kapının önünde oturmuştuk. Ayakkabısını ters çevirdi, ayakkabısının dibi delikti. “Hoca’m” dedim “Yani bir ayakkabı alacak kadar paranız yoksa, bir ayakkabı ben size alabilirim.” dedim, kabul etmedi. O ayakkabıyla yıllar geçirdi. Gösterişi, israfı sevmezdi ama çok cömertti. Yedirirdi, içirirdi, ihtiyaç sahibine verirdi, vermeye aracı olurdu. Çocuklarına, torunlarına bir arkadaş gibiydi. Yeri geldiğinde disiplinli bir komutan gibi,  yeri geldiğinde de çok mülayimdi. Çocukları ve bazı torunları evlilik meselelerini çok rahat paylaşabilirlerdi. Buna ilk şahit olduğumuzda şaşırmıştık. Bir başka özelliği herhangi birisi kendisiyle küs de olsa sorunları da olsa bir meselede başvurduğunda onun meselesini hemen çözmeye çalışırdı. Birileri “Hoca’m bu adamın işini ya da bu adamın söylediklerini boş ver.” dediklerinde “Bana kim dilekçe verirse versin geri çevirmem.” derdi. Bir gün bir arkadaşı kendisine büyük bir yanlış yaptı. İlk etapta çok tepki gösterdi, daha sonra beni çağırdı ve beraberce o kızdığı adamı ziyarete gittik. Hediyelerini de almıştı. O kişiyi affetti ve helalleşti. Bunu neden yaptığını soranlara “Çünkü ben kitap okuyorum. Kitaplar benim böyle yapmamı istiyor.” Yani o, İslam'ın emirleri için nefsine boyun eğdirirdi.

  28 Şubat başörtü olaylarında çekilmiş videosu dikkatle incelenirse üslubu ve cümlelerini seçerek konuşması dikkat çekicidir. Dönemin emniyet müdürüne en ufak bir hakarette bulunmadan başörtü davasını haykırıp savundu. Medya onun için “provokatör” demişti. Çok çeşitli iftiralara uğradı ama daha sonra savcılık o videoları incelediğinde baktı ki tam tersine uzlaşmacı bir tarzı var. Millet ve devletin karşı karşıya gelmemesi için son derece erdemli bir şekilde olaya müdahale ettiğini gördüler. Kendisine atılan bir iftira da Hoca’ya İran'dan ve başka ülkelerden para geldiği iftirasıydı. Avukat Bedri Timur böyle bir şeyin olmadığını bizzat bana söyledi.

  Bir başka özelliği mezhepler, meşrepler ve partiler üstü ümmetçi düşünen bir halk önderiydi. İlim adamıydı. Bu tür insanlar çok ender bulunurlar. Ne yazık ki sağlığında sahip çıkmadılar, yalnız bıraktılar. Ne zaman yalnızlığımdan bahsetsem “Ben senin derdinden iyi anlarım çünkü benim de arkadaşlarım beni yalnız bıraktı. Ben yaşadığım müddetçe seni yalnız bırakmayacağım.” derdi ve bırakmadı da… Mekânı cennet olsun.

  Ben zindandan çıktıktan sonra canımı sıkan bir şey de şuydu: Bazı Müslümanlar, Türkiye dışındaki Müslümanların ölülerine Yeni Camii'de cenaze namazı kılarlardı. Bu benim çok zoruma giderdi. Yanı başındaki Müslüman mazlumların, yalnızların yanında olmayanların ta sınırlar ötesinde hiç görmedikleri insanların cenaze namazlarını kılmaları zoruma giderdi. Hemen yakınlarındaki biz Müslümanlara bir selamı çok görenlerin, uzak diyarlardaki Müslümanlar için gıyabi cenaze namazları kılmalarının ne derece doğru olduğunu Hoca’ma sorduğumda o da bana hak vermişti.

  Hoca’nın çocukları Hoca’ya çok itaatkâr davranan, babalarını gerçekten sayan, seven, hürmet eden, ne derse itiraz etmeyen, canı gönülden Hoca’nın hizmetinde hareket eden kimselerdi. Çok nadir bir aileydi. 6 erkek çocuğunun altısı da gelen misafirlere hizmet ettiklerinde çoğu zaman Hoca “Sıralamayı bozmayın.” derdi. Hiçbir zaman onların Hoca’ya itiraz ettiklerine şahit olmadım. Bazen erkek çocuklarımla birlikte giderdim ki onlar da Hoca’nın çocuklarını örnek alsınlar. Bir gün büyük oğlu Ahmet’e sordum. “Ahmet” dedim. “Babanıza olan hürmetiniz, saygınız son derece güzel ve örnek bir ailesiniz. Bir şeyi merak ediyorum. Babanıza olan saygınız, annenizin size verdiği öğütten mi ileri geliyor?” Ahmet “Evet, abi. Annem bize derdi ki “Babanız ne derse desin en ufak bir itirazınız olursa size hakkımı helal etmem.” Allah hem annelerine rahmet etsin -ki biz bugüne kadar yengemizin emsaline rastlamadık- hem de Ramazan Hoca’mıza rahmet etsin.”

  Kıymetli Dost,

  Benimle iletişime geçip hatıralarını paylaşmamı rica eden Müslümanların ricalarını yerine getirmiş bulunmaktayım. Bu yükü de üzerimden alan Rabb’e hamdolsun.

  Vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları