Hakan Ertürk

Anlatılana mı bakarsın, anlatana mı? (3)

Hakan Ertürk

(Önceki mektubun devamı)

Muhterem Dost,

Desem ki dünya Müslümanlarının çoğu “Örneğimiz Peygamber’dir.”  derken yalan söylüyor, mübalağa etmiş olmam. Bunu ispatlayabilirim de… Sadece bir iki tane misal vereyim ve sen de nasıl ispatladığıma şahit ol.

Hz. Muhammed’in(sav) şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Hiçbiriniz, kendi nefsiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için de arzu etmedikçe iman etmiş olmazsınız.”  Bu sözü kaçımız biliyor, kaçımız amel ediyor? Biri kolay, diğeri zahmetli iki iş düşün. Herkes kolay olanı yapmak ister öyle değil mi? Yanımızdaki için de böyle düşünür ve kolayı kardeşimize bırakıp zahmetli olana biz yönelirsek işte o vakit biz bu hadisle amel etmiş oluruz. Herkes böyle düşünürse insanlar arasında muhabbet gelişir ve kalpler birbirine ısınır. Aradaki buzlar erir, insan ilişkilerinde örnek nesil gelir. En küçükten en büyüğüne hangi iş olursa olsun, kendimiz için istediğimizi karşımızdaki için de istemek zorundayız. Bu inceliği göstermeyen, rahatını önceleyen hiç kimse Peygamber’i örnek aldığını söylemesin. Söylerse de yalan söylediğini bilsin.

Hz. Muhammed(sav), mü’mini tarif ederken insanların, canları ve malları konusunda kendilerini şerrinden emin hissettikleri kimse ifadesini kullanır. Yine mü’mini, şerrinden komşularının emin olduğu kimse olarak tanımlar. Mü’mini, elinden ve dilinden gelebilecek tehlikelere karşı emin olunan kimse olarak tarif eder.

Hadi buyur… Nüfusunun büyük çoğunluğunun kendini Müslüman olarak tanıttığı bir ülkede yaşıyoruz. İçinde yaşadığımız şu şehrin sokaklarını gezip önümüze çıkan herkese inancını sorsak iki elin parmakları sayısınca gayrımüslime ya denk geliriz yahut gelmeyiz. Rasulullah’ın(sav) yaptığı mü’min tarifleri ortada… Müslüman bir toplumda insanlar evlerini ve iş yerlerini alarm sistemleriyle ve güvenlik kameralarıyla korumaya çalışıyorlarsa, komşunun çocukları ses çıkarıyor diye her türlü şikâyet yoluna başvuruluyorsa, alışveriş kuralları sonsuz bir güvensizlik anlayışı üzerinden belirleniyorsa böyle bir toplum asla Hz. Muhammed’i(sav) örnek aldığını söylemesin. Söylerse de yalan söylediğini bilsin. Zira o kutlu nebi buyurur ki: “Bizi aldatan, bizden değildir.”

Osman bin Affan ve Zübeyr bin Avvam’ın Müslüman olmasını arzuladıkları Saib isminde bir arkadaşları vardı. Bu iki sahabe, Saib’i etkilemek için ona Rasulullah’tan(sav) bahseder, Rasulullah’ı(sav) överler. Saib, onları susturur ve daha fazla övmelerine engel olur. Ardından da şunları söyler: “Onu bana tanıtıp sevdirmek için uğraşmayın. Ben, onu iyi tanırım. O, eskiden benim ortağımdı. O, hayırlı ve iyi bir ortaktı. Ne fitne ve fesat yollarına sapar ne de boş, yararsız bir davranışta bulunurdu. Şayet kendisine ticarî seyahati sırasında satması için bir miktar mal versem dönüp geldiğinde beni tamamen memnun edecek şekilde hesabı görmeden evine gitmezdi. Ben ticarî seyahate çıktığımda, şayet satmam için o bana mal vermişse döndüğümde diğer bütün arkadaşlar öncelikle kendi işleriyle ilgili şeyler sormalarına karşılık o, bana sadece sağlığımı ve hâlimi sorar, iyi olup olmadığımı anlamaya çalışırdı.”

Hz. Muhammed(sav), uzun uzadıya ortağına tebliğde bulunmadı. Ona gece gündüz İslam’ı anlatıp durmadı. O, tek bir şey yaptı. Davranışlarıyla muhatabının sevgisini kazandı.

Bugün bizler de o kutlu nebi gibi dürüstlüğün edebiyatını yapmaz, yaşarsak; kimseye ahlâk dersi vermeye kalkmadan kendimiz ahlâklı olmaya çabalarsak; adaleti evvela kendi nefsimizde uygularsak; hak yemenin iğrençliğini anlatırken bir yandan da hak yemenin pislik yemekten daha beter olduğuna inanarak bizzat kendimiz böyle yaşarsak işte o zaman Rasulullah’ı(sav) örnek aldığımızı söyleyebiliriz. Bunu söylerken de yalan söylemediğimizi biliriz.

Vesselam…

Yazarın Diğer Yazıları