Enes Tarım

Yeni muhafazakar islamcılık

Enes Tarım

“Savaş barıştır, Özgürlük köleliktir, Cahillik güçtür…”
                                                        (George Orwell)

Sima Qian, milattan 100 yıl kadar önce yaşamış bilge bir vakanüvis. 
Binlerce yıllık Çin tarihinden çıkardığı temel görüşü şu: 
“Bir toplumsal sistemin (hanedan, devlet vb.) yükselişine yol açan amiller, düşüşünü de hazırlar. Her devlet bir erdemle yükselir; aynı erdemin içinin boşalmasıyla da çöker.  
Samimiyet kıroluğa, takvahurafeye, incelik kofluğa! 
Her hanedan muazzam marifet ve erdem sahibi bilge bir hükümdarla başlar ve bir monarkla son bulur…”

***

Galiba ülkemiz özelinde İslamcıların seküler projelerin bir nesnesi olmaya karar verişlerinin başlangıç noktası, “28 Şubat bin yıl sürecek” söylemleri altında yaşananlardı. 

Aslında her şey, Müslümanların Kitabın hükümleri ile hayata nizam verilebilecekleri iddiasıyla başlamıştı.

Temel varsayım, İslam’ın yeryüzüne barış ve özgürlük vadedebileceğiydi. 
İslamcılar Kuran merkezli kadın hakları, sosyal adalet, ekonomi, hukuk, etnik kimlikler, dinler arası ilişkiler, barış, insan hak ve özgürlükleri, Kürt meselesi gibi birçok konuda söz sahibi olduklarını ve çözüm üretebileceklerini entelektüel birikim ve kapasiteye sahip olduklarını iddia ediyorlardı. 

Bu topraklarda, uzun yıllar büyük baskılar yaşamışlar ve son 28 Şubat süreci de her kesimden dindarlara uygulanan zulmün tavan yaptığı yıllar olmuştu.

Ancak zaman ve zemin İslamcı bir iktidar için uygundu. 
Çoğu kesim için artık tahammül sınırlarının aşılması noktasında, bir sihirli değnek misali iktidarın altın bir tepsi içerisinde sunulması yaşanacakların başlangıcı idi.

İslamcılık düşüncesini yönetime taşıyan etkenlerden biri de, İslamcıların geçmişin aksine radikal söylemlerden vazgeçerek, insan hak ve özgürlükleri iddiaları ile bir meşruiyet zemini bulmaları idi.

İlk dönemler iç bünyede  “Demokrasi” kavramı çerçevesinde İslamilik içermediği kavramsal tartışmaları yaşanmış olsa da, sonrasında “Laik Sistem” le büyük bir içselleşme, bütünleşme yaşandı.

Ve her ne kadar “milli görüş gömleğini çıkardık” dense de teorik ve pratik kadroda İslamcı abilerin arzı endamı en başından beri vardı.  

Meşruiyet çabalarında liberal/seküler çevrelerin katkısı büyüktü ve bunda dindar Müslümanların, özgürlükçü ve çok kültürlülüğe vurgu yapan mesajlarının etkisi çoktu.

Uzun süre ülkedeki seçmen nüfusunun yarısının desteğini alan ve başarılı işlere imza atan iktidar; sonrasında, özellikle çözüm sürecinin akamete uğraması, FETÖ eksenli darbe girişimi ve Suriye meselesi gibi yaşanan olumsuzluklara ekonomik depremler de eklenince sıkıntılı bir sürece girildi. 

Aslında kurulu düzenin büyüsüne kapılarak ideallerin yitimi, beraberinde fikirsel ve düşünsel tavizlerle beraber, pratikte yaşanacak yozlaşmanın da habercisi idi. 

İslami referansların verdiği daima doğru davrandığını zannetme ve Allah’ın sevgili kulları olduğunu sanma şımarıklığı galiba zor günlerin geleceğinin bir habercisi idi.

Belki diğer bir neden de bu tehlikeyi seslendirenleri duymazdan gelmek ve her eleştiriyi ihanetle suçlamak idi.

Muktedir olma sarhoşluğu, şarabınki gibi geçici değildi ve aklın üstüne attığı örtü daimidir.
İslami düşünme mefhumu yitirildiğinde, temel ölçü ve ilkelerin de kaybedilmesi, geçmiş düşmanların dünyevi iktidar hırslarının devralınarak aynı yollarda yürünmesi mukadderdir.

Ve maalesef İslamcılık Geçmiş hafızasını yitirdi ve savaşı kaybetti.

Onların şimdi tek endişesi sistemin arızalı parçalarını onarmak ve kurulu düzenin ilelebet idamesi için mücadele etmek.

Ve geldiğimiz noktada herkes için özgürlük vadeden, dünyadaki her meseleye cevaplar arayan İslamcılığın çoğulculuk içeren sloganlarının yerini artık, meydanlarda sesi sonuna kadar açılı hoparlörlerden etnisite kokan ezgiler beraberinde hamaset edebiyatı yapan milliyetçi ozanların şiirsel anlatımları aldı.

Artık, Müslüman kalarak politika üretmenin mevcut laik- seküler düzene entegre olmakla mümkün olduğuna, olabileceğine inanan Müslüman topluluklar büyük yekün oluşturuyor.

Ve aslında bugün yaşadıklarımız da bir yönüyle seküler ve otoriter yeni muhafazakarlık denemelerinin bir ürünü. 

Ama ne yazık ki bu da yerli değil, tüm öncekiler gibi…

Bunun ötesinde, İslami düşünceyi bugün böyle yıpratanlar ve kitleleri İslami söylemlerin ve ideallerin kofluğuna inanmaya mecbur bırakanlar ciddi bir yükümlülük altında ve bunun bedelini hepimiz ödeyeceğiz… 

Sesleri çok az ve cılız çıksa ve çok az kalmış olsa bile hala anlamlı şeyler söyleyebilen 

Müslümanların olması geleceğe dair olan ümitlerimizin tükenişini önlemekte.

İslamcılığı geçmiş muhafazakâr sağ iktidarların çizgisine getirenler ve geçmiş Kemalizm ideallerini meşrulaştıranlar, belki bilmeden, farkında olmadan İslam’a ve Kitaba büyük ihanet içerisindeler. 

İslam iktidarından Sekülerizme, Kitabın hükümlerinden Kemalizme, çokluk vaadinden tekçiliğe, özgürlük vaadinden yasakçılığa evrilenler İslam’a ihanet ettiklerinin maalesef farkındalığından çok uzaklar…

Selam ve dua ile….

Yazarın Diğer Yazıları