Enes Tarım

Şehrin öbür ucundan koşarak gelen adam

Enes Tarım

“Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler; ağzına dolar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır…”


Şu kesin ki, her toplumsal ve siyasi hareket, bir zaman sonra, bir aşamadan itibaren ana ilke ve hedeflerinde kaymalar yaşıyor.

Etkili bir siyasi hareket olma/kalabilme güdüsü ön alıyor ve temel hedeflerden uzaklaşılarak ilke ve hedeflerin önüne geçiliyor.

İdealizm yerini, gerçekçilik, akılcılık ve faydacılık üçgenine terk ediyor.

Yapılan tüm faaliyetlerde temel ilkeler ve ideallerden uzaklaşma başlayınca, heyecan kayboluyor.

Hareketli, üretken ve doğurgan kişilikler yerini silik, flu, renksiz, heyecansız, ruhsuz öznelere bırakıyor…

Bu bir terk ediş; belki yok oluş değil ama her yok oluş ta terk edişlerden doğmakta şüphesiz…

O halde, gerçekçi temelli hiçbir hareket İslami dirilişi ifade edemez.

Akılcı ve faydacı temelli hiçbir yapılanma, İslami doğuşa gebe kalamaz.

Olsa olsa bu bir yalancı gebeliktir ve doğmadan ölmeye mahkûmdur…

***

Devleti islamileştirmenin doyumsuz hazzını yaşarken, aslında sistemin renkleriyle boyandığımızı ve İslami hareketin o sihirli büyüsünü kendi ellerimizle bozduğumuzu da göremiyoruz ne yazık ki…

İslamcılığın önündeki asıl büyük sorun, İslami yapılanmaların beyinsel ve düşünsel anlamda gelişimini tamamlayamadan iktidar tuzağına düşmeleridir..,

Graham Fuller “Siyasal İslamın Geleceği” adlı kitabında özetle diyor ki :”..hiç bir şey başarısız bir iktidar deneyiminden daha fazla İslamcıları kötü gösteremez…”

İslamcıları iktidara ulaştırıp, ardından başarısızlığa uğratma stratejisi tüm İslam dünyasında sömürgeci güç senaristleri tarafından yazılıp çizilip oynatılıyor.

Müslüman halkların yaşadığı tüm ülkelerde iktidarların Arap Baharı adı altında devrilmesinde de başarı ile kullanıldı.

İnsanların cihat ettiğini zannederek, birilerinin vehimlerine hayatlarını kurban ettiler.

Bu vesile ile muktedir olabilmek için dine, akılcı ve faydacı yorumlarla akıl almaz taklalarlar attıran takiyyecileri de gördük.

Nebevi metottan uzaklaşarak, kendi vehimleriyle dini yorumlayan; üç kuruşluk aklıyla kendini kainatın imamı mertebesinde görerek dindışı içtihatlarıyla bidatlerin içine çöreklenen, tabilerini birer robot teslimiyeti ile beyni sulanmış zombiler haline getiren din baronlarını müşahede ettik.

Tüm bunların yanı sıra İslam’ın renklerinden bir kısmını bünyesinde barındıran bir iktidarın, altın taslarla sunduğu muktedirlik sarhoşluğu sakın bizleri aldatmasın!

İslam’ın bazı cüzlerinin toplumsal hayata kötü versiyonlarla adaptasyonu operasyonları sakın bizleri kurtulmuşluk sendromuna sürüklemesin!

Beşeri iktidarlar gelip geçicidir.

Aslolan Allah’ın dinin iktidarıdır!

İslam, inkılabi bir dindir.

Metodu  inkılabidir ve zihin dünyamızda şekillendirmiş olduğumuz her türlü vesvese ve fısıltıdan beridir…

İslami davet eylemi insani bir faaliyet olduğundan farklı zaman dilimlerinde yer yer güçlenmekte, zaman zaman zayıflayabilmektedir.

Bunu belirleyen dönemsel davetçi profilleri ve tevhid aşıklarının samimiyetleridir. Davetçilerin bağlılıkları ve şuur birikimleridir.

Eğer İslami hareket bağlıları yeise düşmüş ve kendi bitişlerini genele hamlediyorlarsa bilsinler ki biten kendi ruhlarıdır.

***

Tüm ümitlerin tükendiği, zamanın donduğu, kafaların putlara meyyal olduğu o anda, işte o anda ”şehrin öbür ucundan bir adam” mutlaka koşarak gelir!

Ve tevhidi kararan gönüllere haykırır.

Bu haykırış, kuruyan çiçekleri yeniden diriltir.

Bu haykırış biten ümitleri tekrar yeşertir.

Şehrin öbür ucundan koşarak gelen adam yeni bir başlangıçtır.

Bu din, her daim şehrin öbür ucundan koşarak gelen adamların omzunda yükselecek, insanları ebedi kurtuluşa çağıran davet meşalesi her daim yanıyor olacaktır.

İslam’ın taze nefesini; esen rüzgarlarla beraber, gönüllerimizin serinleyeceği sabah yellerini bekleyelim.

Yarının sabah yelleri, kim bilir nelere gebe…

Selam ve dua ile…
 

Yazarın Diğer Yazıları