Yeni başlangıçlar
Enes Tarım
Gerçek şu ki, her toplumsal hareket, bir zaman sonra, ana ilke ve hedeflerinde kaymalar yaşıyor.
Etkili bir siyasi hareket olarak kalabilme güdüsü ön alıyor ve temel hedeflerden uzaklaşılarak ilke ve hedeflerin önüne geçiyor.
İdealizm yerini gerçekçilik, akılcılık ve faydacılık üçgenine terk ediyor.
Temel ilkeler ve ideallerden uzaklaşma başlayınca heyecan kayboluyor.
Hareketli, üretken ve doğurgan kişilikler yerini silik, renksiz, heyecansız, ruhsuz öznelere bırakıyor…
Bu bir terk ediş belki yok oluş değil ama her yok oluş ta terk edişlerden doğmakta şüphesiz...
***
Oysa gerçekçi temelli hiçbir hareket, manevi bir dirilişi ifade edemez.
Akılcı ve faydacı temelli hiçbir yapılanma, uhrevi bir doğuşa gebe kalamaz.
Olsa olsa yalancı bir gebeliktir bu ve doğmadan ölmeye mahkûmdur...
Muktedir olmanın doyumsuz hazzını yaşarken, idealizmin o sihirli büyüsünü kendi elleri ile yok ettiğini göremez insan...
Beyinsel ve düşünsel gelişimi tamamlayamadan iktidar tuzağına düşmek başka hiç bir şeyden daha fazla kötü gösteremez.
İktidar olup muktedir olamama stratejisi oyunun en önemli ögesi çünkü...
Ve artık, olup bitenleri meşrulaştırıcı her yorum ve fetva absürdlüğü artırmaktan başka işe yaramıyor...
Vehimlerle hareket etmek herşeyi bitirebiliyor.
Yüzyıllık emekler çöp olabiliyor...
***
Hülasa, iyinin renklerinden cüzi bir kısmını bünyesinde barındırmak hiç bir zaman kötü olanı meşrulaştırmıyor.
Altın taslarla sunulan muktedir olma sarhoşluğu şarap kadar geçici değil.
İyinin bazı cüzlerinin toplumsal hayata kötü versiyonlarla adaptasyonu operasyonları olsa olsa sadece belki bir geçici bir kurtulmuşluk sendromu üretiyor.
Unutmayalım ki tüm iktidarlar geçicidir.
Aslolan gönüllerdeki zenginliktir.
Toplumsal mücadeleler insani bir faaliyet olduğundan farklı zaman dilimlerinde yer yer güçlenmekte, bazı zaman zayıflayabilmektedir.
Bunu belirleyen bireylerin dönemsel samimiyetleridir.
Dava adamlarının bağlılıkları ve şuur birikimleridir.
Eğer inananlar yeise düşmüşse ve kendi bitişlerini genele hamlediyorlarsa bilsinler ki biten kendi ruhlarıdır.
Tüm ümitlerin tükendiği, zamanın donduğu, kafaların putlara meyyal olduğu o anda, işte o anda, ”şehrin öbür ucundan bir adam” mutlaka koşarak gelir.
Ve iyiyi kararan gönüllere haykırır...
Bu haykırış, kuruyan çiçekleri yeniden diriltir...
Biten ümitleri tekrar yeşertir.
Şehrin öbür ucundan koşarak gelen her adam yeni bir başlangıçtır...
Çünkü kutsal olan her dava, her daim, şehrin öbür ucundan koşarak gelen adamların omzunda yükselir...
Selam ve dua ile…