Enes Tarım

Nesiller arası diyalog sorunu 1

Enes Tarım

Yeni nesillerle diyalog kuramama sorunu geçmiş asırlarda da vardı ve bu her nesil için bir problem sanırım. 

Her kuşak kendisinden bir önceki nesli anlayamamaktan, iletişim kuramamaktan mustarip.

Ve şu anlaşılmakta ki, nesiller arasında duygu, dil, teknolojik paylaşım, dine bakış, sosyalleşme, akrabalık ve arkadaşlık ilişkileri gibi sayılabilecek yığınlarca farklılık var.

Belki teknolojik gelişmelerin bu yüzyılda korkunç bir hızla gerçekleşmiş olması bugün bu uyuşmazlığı, çatışmanın şiddetini de artırıyor. O yüzden bu farklık ve çatışmaları en çok bizler hissediyoruz.

***

Aslında Müslüman toplumun temel rahatsızlıklarından biridir nesillerin birbirini anlayamaması, diyalog kuramaması.

İletişimsizlik, çatışma ve uyumsuzluk temel argümanlar olarak bizleri çok rahatsız ediyor.

Düşünün, her on yılda bir tekrarlanan darbeleri, yetmişleri, seksenleri, İran İslam devrimini, Afganistan işgalini, 12 Eylül’ü, 28 Şubat post modern darbesini yaşamamış, acısını çekmemiş bir nesle, bilmeyen bir kuşağa ne nasıl anlatabilir ki.

O yüzden bu farklılıkları azaltabilecek refleksler geliştirebilmek, birbirimizi anlamaya çalışmak, farklı kuşaklar olarak karşılıklı tanımak, yaklaşmak ve belirli davranış kalıpları belirlemek, iletişim kurmak işbirliği, gönül ve dava birlikteliğini artıracaktır.

***

Uzmanlar bu iletişimsizlik durumunu tanımlarken aynı zaman diliminde yaşamış olmanın önemine vurgu yapmakta.

Empati kurmada aynı zamanda ve benzer şeyler yaşamış olmak önemli.

Yani her kuşağın genel anlamda ortak etki ve tepkilere bağlı olarak benzer zamanlarda benzer yaşamlar kurması, aynı müdahalelere ve teknolojik değişimlere maruz kalması, benzer refleks, düşünce paralellikleri ve davranış özellikleri göstermesine yol açıyor.

Her kuşak kendi içerisinde ortak yaşam alanlarında aynı şeyleri yaşıyor ve bundan mütevellit daha kolay iletişim gerçekleştirip birbirini daha iyi anlarken; bu zaman diliminden her uzaklaşma da farklılıkları çoğaltıyor.

Bu yüzden bugün yaşayan en üst yaş grubu olan yaşı yetmiş ve üzeri olan dede ve babaannelerimizle fazla iletişim kuramamamız, bizden daha küçük alt nesillerle de birbirimizi anlayamıyor oluşumuz büyük ölçüde farklı zaman dilimlerinde yaşamış olmaktan kaynaklanıyor.

Hatırlıyorum da rahmetli dedem hayattayken ve kendisi ile konuşurken hep: “Siz kırklı ellili yılları görmediniz. İnsanlar giyeceklerine yama bulmakta zorlanırdı. Ekmek dahi olmuyordu. Kimi zaman süpürge tohumlarından ya da arpadan ekmek yaparlardı…” diyerek geçmişte çektikleri sıkıntıları anlatır; ülkenin geldiği durumun büyük bir gelişim olduğunu, devlete her konuda kesin itaatin mutlaklığını vurgulardı. 

Onlar cumhuriyetin ilk yıllarında doğmuş olmaları itibari ile iletişimden uzak, ağırlıklı olarak tarımla uğraşan, ikinci dünya savaşının gölgesinde mevcut tek parti yönetiminin ağır baskısı, yönlendirmeleri ve telkinleriyle dünyaya ve ülkeye bakan, daha çok cumhuriyetçi, dindarlıktan uzak, etki altında kalmaya fazlaca maruz bir nesildi. Maalesef dine bakışları da, dünyaya geldikleri ailelerin geleneksel değerleri doğrultusunda ve cumhuriyet rejiminin gölgelemesi altında gelişti.

O yüzden genel olarak devrimlerin etkisinde, Kemalist ve ulusçu bakış açısına sahip olup fazlaca dindar da değillerdi. 

Dindar olanları ise en fazla ilmihal bilgisi seviyesinde, hacca gidip ritüel ibadetleri yerine getirebilecek düzeyde yüzeysel bir dindarlığa sahipti.

Onlardan bir sonraki bugün yaşı altmış beş, yetmiş olan nesiller, yani anne ve babalarımız ise genel olarak teknolojiden uzak, son dönemlerinde yetişebildikleri cep telefonlarının sadece tuşlu olanlarını kullanabilen, bilgisayara hiç yaklaşmayan, geçmişlerinde sadakatli ve kanaatkâr bir hayat yaşamış bir nesil.

El becerileri yüksek, çalışmaya ve emeğe odaklı, dini fazlaca bilmeyen, ülke ve dünya gündemlerini etkileşim altında gecikmeli olarak takip edebilen ve sistemin ideolojik propagandası altında; dindar olanların kendini Nurlu Süleyman denilen Süleyman Demirel’in Adalet Partisini desteklerken, meydanlarda üzerinde at resimleri bulunan bayraklar sallarken bulan bir nesil.

Diğer kesimler ise mavi kasketi ile güvercin uçuran, halkçı lider imajı ile meydanlarda şiirler okuyarak romantik pozlar veren Ecevit’e yani altı oklu Cumhuriyet Halk partisinin işçi emekçi söylemlerine maruz kalmış, hayatını adamış bir nesildi.

Birincisi devletçi, edilgen ve muhafazakâr iken ikincisi yani CHP li kesim ise yine devletçi, yine edilgen ama devrimci idi.  

Bir kısım dindarlar nurculuk, Süleymancılık ve farklı tarikatların etkisi altında ihvan halkalarında kendinden geçerek “Hu…” derken; diğer kesim ise modernizmin etkisi altında özellikle yükselen Darvinizm, Marksizm ve Ateizm gibi propagandaların gölgesinde dini bir baskı unsuru olarak görüp hayattan tecrit etmeye çalışan bir kuşak olarak karşımıza çıktı. Kesin inanç olarak Atatürkçü, biraz solcu, biraz devletçi ve azıcık ta inançsız idiler.

Sonraki kuşaklar olan ve dönemimizi, İslami hareketlerin yükselişini ifade eden, bizleri daha çok ilgilendiren kuşağa gelecek olursak; günümüzde kırk ile altmış yaşlar arasını bu kategoride sayabiliriz.

Özellikle 80 sonrasını ve tüm dünyadaki İslami düşünceye yönelişin yükseliş yılları diyebileceğimiz zamanlara tanık olan bu nesil, kuralcı, uyumlu, aidiyet duygusu güçlü, saygılı, sadık, dinine bağlı, ibadet alışkanlığı kazanmış, dünyayı anlamaya çalışan, dış güçlere ve müdahalelere karşı özgür bir bakış açısı olan, çalışkanlığa önem veren bir kuşaktı. 

İş, dernek, vakıf ve tüm sosyal faaliyetlerdeki yaşamlarında çalışma saatlerine uyumlu olup emek/iş motivasyonları yüksek olan bu nesil birçok teknolojik gelişmeye de şahitlik etti. 

Dünyaya gözlerini merdaneli çamaşır makinesi, transistörlü radyo, kasetçalar ve pikapla açıp sonrasında pek çok dönüşüm yaşadı. 

Özellikle bilgisayar sistemlerine bağlı değişen iş yapış şekillerine adapte olmaya çalıştı. 

İslam’ın devlet olabileceğini ve halklara hükmedebileceğini İran da gördü, devrim ateşini yaşadı, diğer yandan Afganistan da dünyanın süper güçleri olan önce Rusya sonra da ABD ile savaşarak onların kâğıttan kaplan oluşlarını pratize etti ve tüm dünyada asrısaadete dönüş rüzgârları estirdi. 

Bu kuşak inandığı konularda sabırlı, çalışkan, itaatkâr, fedakâr ve azimli idi.

Diyaneti devletin beyinleri iğdiş edici bir propaganda aracı olarak görüp geçmiş İslam aydınlarının kaynak çevirilerine odaklanan, okuyan, yeni şeyler anlamaya çalışan bir nesildi.

Dini geleneksellikten çıkarıp inkılapçı bakış açıları ile yoğurarak asrısaadete dönüş mesajları veren bir nesil.

Sistemin sunum ve yönlendirmelerini kabullenmeyen, itiraz eden, muhalif duran, mesajı anlamaya çalışan, dini hurafelerden arındırmaya koyulan, diğer coğrafyalarla da ilişki geliştirmeye uğraşan, onların sorunlarına gözyaşı döken, gerekirse fiili yardımlarda bulunmaya çalışan bir nesil.

Bağımsız, zeki, çalışkan, sabırlı, edilgen olmayan, düşünen, konuşan, anlamaya çalışan, empati yapabilen, mazlum halklar arasında fark gözetmeyen, etnik ayrımcılıkları reddeden ve mücadele görev addeden bir nesil.

Şimdilerde tam tersi bir konumda olsa da geçmişi çok parlak olan, tevhidi düşünceye önem veren bir kuşaktı bu nesil.

Ama heyhat…

Uçtu gitti tüm çaba, azim ve gayretleri…

Devam edecek inşaallah…
 

Yazarın Diğer Yazıları