Enes Tarım

Müslüman bir Brezilyalı

Enes Tarım

Hak söz dergisinde Adem Özköse Müslüman olduktan sonra Abdulmecid ismini alan Brezilyalı bir gençle röportaj yapmış. Çok güzel de olmuş. Detay kısımlarını atlayarak okunduğunda, benim gibi sizin de etkileneceğinizi tahmin ediyorum.

Abdulmecid’in fıtratının sesini dinleyip adım adıma İslam’a doğru yaptığı yolculuk gerçekten ibretlik ve ilginç bir hayat hikâyesi var.

Okuyunca İslam’la hayatın iç içeliğini ve İslam akidesindeki sadeliğini keşfini sizde hissedeceksiniz eminim…

***

“Brezilya’nın güneydoğusunda Guaçui isimli40 bin nüfuslu bir şehirde yaşıyordum. Annem ev kadını babam ise felsefe ve tarih alanında çalışmalar yapan, kitaplar yazan bir entelektüeldi. Babam bizim şehrimizdeki Katolik Kilise’de önemli bir yöneticiydi. 

Hem annem hem de babam bizim iyi bir Hristiyan olmamızı istiyordu ve her pazar mutlaka ailecek kiliseye giderdik. 

Fakat yaşım ilerledikçe kendimi Katolikliği sorgularken buldum. Katoliklikte azizlere büyük önem verilir ve azizler adeta yaratıcı gibidir. Allah’tan istenilmesi gereken birçok şey azizlerden de istenir. Oysa ben Allah ile arada azizler veya başka biri olmasını bulmuyordum.  

Benim inandığım Allah asla Katoliklerin inandıkları Allah değildi.

Katoliklerde din genel olarak haftada bir gün gidilen kilise ile sınırlıdır ve kilisenin kapısından dışarı çıktığınızda her şey biter. Ben böyle bir anlayışı da kabul edemiyordum ve dinle hayat arasında güçlü bir bağ olduğunu düşünüyordum. 

Bir arayış içine girdim ve bu arayışın sonunda Protestan olmaya karar verdim. Fakat zamanla Protestanlığın da sıkıntılı yönlerini keşfettim.

Protestanlar da Katolikler gibi teslise; baba, oğul ve kutsal ruha büyük önem veriyorlardı. Artık teslis inancını sorgulamaya başlamıştım ve teslisle ilgili sorduğum sorulara Protestan din adamları beni tatmin edecek cevaplar veremiyorlardı. 

16 yaşımdan 20 yaşına kadar Protestan’dım fakat teslis inancını bir türlü kabul edemediğim için üniversite ikinci sınıftan itibaren Protestanlıktan da uzaklaştım. 

Huzurlu ve anlamlı bir hayat için inanç benim için önemliydi ve arayışım devam ediyordu.

İslam hakkında sadece sıradan bir Brezilyalının bildiklerini biliyordum. İslam denince aklıma çöl, develer, Kâbe, Dubai ve zengin Arap şeyhleri geliyordu. Bir de bazen Müslümanlarla ilgili haberlerde bombalama eylemlerine rastlardım. O dönemler hayatımda hiçbir Müslümanla tanışmamıştım; fakat Müslümanlarla ilgili çok kötü bir bakışa da sahip değildim.

Üniversite yıllarımda kafam iyice karışmıştı. İçimde gerçek inancı bulma isteği vardı; fakat ne yapacağımı bilemiyordum. Bu süreçte her şey bana anlamsız geliyordu. Bir depresyon sürecine girdim. Artık odamdan hiç çıkmıyordum, günümün tamamına yakınını odamda geçiriyordum. 

Bu dönemlerde face üzerinden dünyanın farklı ülkelerinden Müslümanlarla tanışmaya başladım. Tanıştığım Müslümanlar dindar ve kibar insanlardı. Bana sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi ilgi gösteriyorlardı. Sosyal medya üzerinden sohbet ederken namaz vakti geldiğinde izin isteyip namaz kılanlar oluyordu. Bu durum ilgimi çekiyordu; çünkü hayatla iç içe bir dini anlayışları vardı. 

Bir gün Suudlu bir Müslümanla yine face üzerinden konuşurken bana İslam’a iman etmeyenleri öbür dünyada zor bir hayatın beklediğini söyledi. O bana cennete gitmek için sadece iyi bir insan olmanın yetmediğini, güçlü bir iman ve doğru bir akideye sahip olmam gerektiğini de anlattı. Bunun için de öncelikle Kelime-i Şehadet getirmem, İslam’a girmem gerekiyordu. Cibran benden daha sonra adresimi istedi ve bana başta Kur’an Meali olmak üzere İslam’la ilgili İngilizce kitaplar gönderdi. Kuran’ı ve İslam’la ilgili kitapları okudukça Allah’a aracısız, direk ulaşabileceğim inancı bulduğumu hissediyordum. 

Kur’an okurken özellikle Meryem ve Yusuf Surelerinden çok etkilendim ve Kur’an beni değiştirmeye başladı. Mesela Kuran’ın emri üzerine domuz eti yemeyi terk ettim. Kur’an alkol kullanmayı da yasaklıyordu, bu nedenle alkolü de bıraktım. Kur’an adeta benim rehberim olmuştu, emirlerini tek tek yerine getirmeye çalışıyordum. 

Daha sonra sünnetleri öğrenmeye başladım, mesela yatarken sağ tarafıma doğru yatıyor, uykuya da bu şekilde dalıyordum. Yine su içerken ayakta su içmemeye dikkat ediyordum. İnternet üzerinden tanıştığım Yemenli bir Müslüman bana seccade gönderdi ve namazlarımı artık bu seccade üzerinde kılmaya başladım. İslam’ı yaşamak için attığım her adım kendimi daha fazla Müslüman hissetmemi sağlıyordu. Kur’an okurken artık Kuran’ın İncil’den farklı bir yönünü keşfediyordum.

***

Kur’an okudukça bu kitapta yazılanların Allah’tan geldiğine olan imanım daha da arttı. Ramazan gelince bu sefer de yine Kuran’ın emrini yerine getirmek için oruç tutmaya başladım. Ailem bendeki değişimi fark ediyordu ve niçin yemek yemediğimi soruyorlardı. Ben de onlara diyet yaptığımı söyledim.

Yaşadığım şehirde hiçbir Müslüman yoktu, ben de İslam’ı daha fazla öğrenmek, Müslümanlarla bir arada olmak istiyordum. Bu sırada yine internet aracılığıyla tanıştığım bir Müslüman eğer istersem Mısır’a gelebileceğimi, İslam’ı daha iyi öğrenebileceğimi söyledi. Ailemi ikna etmek hiç kolay olamasa da sonunda kendi hayatımla ilgili alacağım kararlara saygı duyacaklarını söylediler. Mısırlı Müslüman biletimi alınca ben de Kahire’ye doğru yola çıktım.

***

Kahire’de Müslümanlar bana bir aile gibi davrandılar. İslam’ı öğrenirken tercümanlık yapıyordum. Kahire’de yaklaşık 16 ay kalmıştım, bu sırada Mısır devleti vizemi uzatmadı, ben de bunun üzerine Türkiye’ye geldim. Burada kalıp hem İslam’ı daha iyi öğrenmek hem de Müslüman bir toplumda İslam’ı yaşamak istiyorum. 

İslam insana direk Allah’la bir bağ kurma fırsatı tanıyor, ben bunun insan için büyük bir imkân olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Müslüman toplumlar her şeye rağmen Hristiyan toplumlardan daha huzurlular ve birbirleriyle ilişkileri de Hristiyan toplumlardan daha dürüstçe. 

Evet, Müslümanlar içinde de sıkıntılı insanlar var; fakat yine de ben Hristiyan bir toplumda yaşamayı Müslümanlar arasında yaşamaya asla tercih etmem… “

Kaynak: Brezilyalı gencin İslam’a giriş öyküsü - ADEM ÖZKÖSE 

Yazarın Diğer Yazıları