Enes Tarım

İbrahim Ethem

Enes Tarım

İbrahim Bin Ethem, bugün Afganistan’ın kuzey bölgesinde bulunan Belh şehrinde doğdu. Onun hayatı hakkında kaynaklarda pek çok muhtelif rivayet mevcuttur. 

Ancak tövbe edip zühd yoluna girmeden evvel, Belh padişahı olduğu rivayeti meşhurdur. 

Önceleri tahtta oturur ve pahalı elbiseler giyerdi. Ata biner, avlanmayı severdi. 

Rivayete göre hayatın anlamı üzerine çıktığı uzun düşünsel yolculuklardan sonra günlerden bir gün üzerindeki altın sırmalı kaftanı çıkarıp yolda karşılaştığı bir çobana vererek onun abasını ve başlığını kendisi giyer; tacını, tahtını bırakarak zühd yolunu seçer; hayatına bir derviş, bir abid, bir zahid olarak devam eder.

Artık İbrahim Bin Ethem, gözlerini bambaşka bir âleme açmış, ilâhî bir iklimin temaşasına dalmıştır. 

İşte bu temaşa, ondaki diğer güzellik telakkilerini tamamen silivermişti. 

Böylece her sabah ihtimamla giydiği saltanat elbiseleri ve göğsünü kabartan Belh sultanlığı, bütün ihtişam ve süsünü kaybetmişti. 

Öyle bir maneviyat sultanı oldu ki, birçok dünya sultanı unutuldu, fakat o unutulmadı…

***

İbrahim Ethem tacı tahtı terki diyar ettikten seneler sonra Belh şehrine tekrar gelir. Kendi yaptırdığı camide yatsı namazı kılar. 

Dışarıda sulu kar, yağmur, soğuk… 

“Şurada kıvrılayım da sabah olunca giderim” diye düşünür. Cami imamı gelerek: “Ne yapıyorsun” deyince: “Müsaade et, şurada yatayım. Sabah namazından sonra Belh’e gireceğim” der. İmam bacağından tutarak: “İbrahim Ethem, senin gibi çulsuzlar için yaptırmadı bu camiyi” diyerek bacağından sürükleye sürükleye kafasını merdivenlere vura vura atar onu camiden dışarıya. 

İbrahim Ethem “Ben bu camiyi yaptırdım” diyemez. 

Çaresiz, şehre girer gece vakti. 

Her taraf kapalı, sadece bir yer açık. 

Bir fırın… 

Kapıyı çalarak fırında çalışan işçiden sabaha kadar oturma müsaadesi ister. 

İşçi: “Geç otur” diyerek çalışmaya devam eder. 

Aradan bir-iki saat geçip sabah ezanı okunmaya başlar. Ezandan sonra fırın işçisi dönerek: “Hoşgeldiniz, nereden gelip nereye gidiyorsunuz, isminiz ne” der. 

İbrahim Ethem: “Ben iki saattir burada oturuyorum, şimdi mi geldi aklına sormak” deyince fırıncı çırağı: “Ben bu fırında işçiyim. İki çocuğum var, iki de yetime bakıyorum. Ben onlara şimdiye kadar haram lokma yedirmedim. Senin geldiğin vakit benim mesai saatim dâhilindeydi. Ezan okundu, mesaim bitti. Seninle istediğin kadar konuşabiliriz, şimdi kazancıma haram karışmaz.”

İbrahim Ethem “Sen ne güzel adammışsın. Sen Allah’tan bir şey isteyip de olmadığı vaki oldu mu?” diye soruyor.

“Ben Allah’tan ne istediysem verdi. Fakat Allah’tan bir şey istedim. Onu bana vermedi. Allah’a çok yalvardım bana o mübarek İbrahim Ethem’i görüp tanıyayım diye. Fakat Rabbim onu bana göstermedi” der.

Bunun üzerine hüzünlenen İbrahim Ethem: 

“O Allah, öyle bir Allah ki, İbrahim Ethem’i bacağından sürükleye sürükleye, kafasına vura vura getirir sana gösterir…” dediği rivayet edilir.

***

İbrahim Ethem bir ara Basra’ya uğrar, yöre halkı etrafını sarar ve ilmine mahsuben sorular sorar. Sorulan sorulardan biri: “Ey İbrahim, musibetlerden bir türlü kurtulamıyoruz bu konuda dua ediyoruz ama kabul olmuyor. Acaba neden duamız kabul olmuyor?” dur.

Büyük Veli bunlara hemen cevap vermez. Sonra: “Bir müddet içinizde kalayım, sonra sorunuza cevap vereyim” der.

Bir zaman sonra Basra halkını mescitte toplayarak onlara şu meşhur hitabını yapar:

“ Ey Basra halkı hâlinizi inceledim. Kalbinizin günahlarla ölmüş olduğunu anladım. Ölmüş kalplerin duası kabul olmaz” der.

Basralılar sorar: “Ne türlü günahlarla kalbimiz ölmüş?”

Büyük Veli on tane günah sayar ve şöyle sıralar:

1- Allah’ı tanıdığınızı söylüyorsunuz, ama emirlerini tanımıyorsunuz. 

2- Kur’an-ı Kerim’i okuyorsunuz, ama muhtevasıyla amel etmiyorsunuz.

3- Hz. Peygamberi sevdiğinizi söylüyorsunuz, ama sünnetini tatbik ederek sevdiğinizi göstermiyorsunuz. 

4- Şeytanın düşmanınız olduğunu söylüyorsunuz, ama onunla dostluktan asla geri kalmıyorsunuz. 

5- Cenneti sevdiğinizi söylüyorsunuz, ama ona lâyık bir amel işlemiyorsunuz. 

6- Cehennemden korktuğunuzu iddia ediyorsunuz, ama ona götürecek fiillerden geri kalmıyorsunuz. 

7- Ölüm haktır diyorsunuz, lâkin hak olan ölüme hiç hazırlık yapmıyorsunuz. 

8- Din kardeşinizin ayıbı ile uğraşıyor, kendi ayıbınızı hiç görmüyorsunuz. 

9- Allah’ın lütfettiği nimetleri bolca tüketiyor, ama hiç şükretmiyorsunuz. 

10- Ölülerinizi gömüyorsunuz, bir gün sizin de gömüleceğini düşünmüyorsunuz…”

İbrahim bin Ethem Hazretleri bunları saydıktan sonra sözünü şöyle bağlar:

“Ey Basra halkı! Kalbinizi öldüren bu on günahı terk etmedikten sonra dualarınızın kabul olacağını sanmayınız. Kalbinizin ihyasını, dirilmesini istiyorsanız bu günahlardan kaçınmaya gayret edin. İstikametinizi düzeltin. Göreceksiniz ki dualarınız kabul olacak, başınızdan da bela ve musibetler uzaklaşıp gidecektir…

Selam ve dua ile…
 

Yazarın Diğer Yazıları