Enes Tarım

Hocaefendinin sümüklü çayı

Enes Tarım

Bilmem izlediniz mi geçtiğimiz günlerde sosyal medyada dolaşan bir Fethullah Gülen kısa videosu vardı. Hocaefendi her zamanki koltuğuna kurulmuş höpürdeterek çay içiyor ve bardağın dibinde bir miktar bırakarak yanındaki müride uzatıp: “ Bunu bizim Enese verin, Enes Kanter’e…” diyor.

Benzer bir görüntü de kısa bir zaman önce “Cüppeli” ismi ile anılan Mahmut Hoca’dan da sadır olmuştu. O da sosyal medyada yayılan kısa görüntülerde bir müridin kendisine uzattığı hurmadan bir ısırık alarak müridine geri uzatıyordu.  

Böyle bir hareket yani ısırılmış bir hurma ya da bardağın dibinde bırakılan artık bir miktar çayı başka birine içmesi ya da yemesi için vermek aslında normal koşullarda örf noktasında küçümseme, hakaret ve aşağılama içeren bir hareket. 

Oysa hocaefendilerin bu sunumu müntesipleri olan müritler tarafından büyük bir jest, hediye, ikram ve lütuf sayılarak değer görürken; belki bazı müritler için de kendilerine verilmedi diye bir hayıflanma vesilesi olmakta.

Normalde toplumsal ahlak açısından kötü ve çirkin bir davranış sayılan böyle eylemler nedense din kisvesine bürününce büyük bir fazilet, ikram ve şifa kaynağı oluveriyor.

Sonuçta fani biri “Efendi hazretleri koltuğu” na oturduğunda kılı tüyü, artığı, pisliği birer bereket, fazilet ve şifa kaynağı kabul ediliyor. Ve bu anlaşılabilir bir şey değil.

Benzer bir olaya benim de bizzat tanıklığım olmuştur. Yeni tanıştığım bir arkadaşla çay bahçesinde oturup sohbet ederken alışkanlık olsa gerek bardak dibinde bir miktar çay bırakmıştım ki adettendir dibini içmeyiz, bırakırız, böyle alışmışız. Yeni tanıştığımız arkadaş:” Müsaade eder misin?” deyince gayrı ihtiyari tabi demiştim ne olduğunu anlamadan. Akabinde benim bırakmış olduğum bardağı kafaya dikerek içmişti de, şaşırmıştım. İkinci bardakta da aynısını yapınca yanımızda oturan diğer arkadaşa “Ne iş?” gibisinden şaşkın baktığımda eğilerek kulağıma: “Arkadaş filan tarikattan; böyle yapması onlar için nefsini ayaklar altına alarak tezkiye yapmanın bir ifadesidir” demişti de biraz olsun rahatlamıştım, mecnun olmadığını idrak ederek.

Mecnun değildi ama böyle davranan, inanan, bunu bir ibadet telakkisi olarak değerlendiren ve sonuçta da Allah rızası uman birini nasıl değerlendirmek lazım bilmiyorum.

Yani nasıl oluyor da normal bir insan böylesi davranışlar sergileyebilir? Ve üstelik böyle bir çirkinlikten Allah katında nasıl ecir umabilir? Böyle hastalıklı bir tavır koca koca adamlarca nasıl normal hatta Allah katında makbul bir davranış olarak karşılanıp, takdir edilebilir?

Belki bunu hiçbir şey bilmeyen cahil biri yapsa bir nebze de olsa mazur görülebilir. Fakat Enes Kanter gibi İsviçre de doğmuş ve NBA de forma giymiş, halen de ABD de yaşıyor olan birisi böyle bir şeyi dindarlık adına yapıyorsa ve tüm kariyerine rağmen böyle şeylere inanıp kabullenebiliyorsa asıl üzerinde düşünülmesi gereken problem bu olsa gerek. 

Müritler, Cüppeli Hocanın ısırdığı şorikli hurmayı yiyince ya da Enes Kanter Hocaefendinin sümüklü çayını içince ne olmasını bekliyorlar acaba?

***

Herkes gibi acıkan, susayan, birkaç gün yemek yemeyip su içmezse eriyip biterek yataklara düşüp ölecek olan; ölünce de cesedi toprak altına konmazsa çürüyüp içinden kurtçuklar çıkıp etrafa pis kokular yayacak olan ölümlü bir faninin sümüğünü içmek Allah katında bir insana ne kazandırabilir ki?

Hem Allah böylesi bir mikrobik hastalıklar yayabilecek pis bir eylemi neden mükâfatlandırsın ki?

Koca koca milli sporcular, Profesörler, işadamları, mühendisler, doktorlar… 

Kafayı yemiş bunlar…

Yazık gerçekten yazık…

Selam ve dua ile…
 

Yazarın Diğer Yazıları