Enes Tarım

Deist Nesil Yönelişinde Sanal Dünyanın Rolü - 2

Enes Tarım

Pek çok insan artık hayal bile edemeyecekleri mekânlarda, tahmin edemeyecekleri sayıda kişiyle birlikte "gerçek gibi" savaşların içinde yer alıyor, hayatta kalması için gerekli olan "güç" ve "şiddet" dürtüsünü bu oyunlarla tatmin ediyor, savaşıyor, mücadele veriyor ve sonra sıradan hayatına devam ediyor. Sanal oyunlar bize hiç yaşayamayacağımız deneyimleri, üstüne hiçbir bedel ödememizi gerektirmeyecek biçimlerde yaşatıyor. Bu nedenle bu oyunlar, insani dürtülere hitap ederek dünya çapında büyük rağbet görüyor, dolayısıyla büyük bir pazara dönüşüyor.

Ve bugün artık savaş çoğu zaman cephelerde göğüs göğüse çatışmalardan ziyade sanal dünyada yapılan taarruzlarla, algı operasyonları ile gerçekleşiyor. Bu ortamlar sayesinde Müslümanlara karşı düşmanlık beslemek, onları dışlamak ve hatta yok etmeye çalışmak meşru bir zemine oturuyor.

İlk bakışta anlaşılmayan gizli içeriklerle İslam düşmanlığı yapan bu oyunlar, kullanıcıların algısını yönlendirerek İslamiyet’i değersiz bir din olarak gösteriyor. Özellikle savaş oyunlarında düşman karakterinin uzaylılar, devler ve yaratıklardan sonra Müslüman karakterlere geçişi küresel güçler için kullanışlı bir dönüşümü ve yükselen bir savaş cephesini şekillendiriyor.  Bu savaşın zeminini bugüne kadar güçler dengesi belirledi ve batı artık yeni bilişim teknolojileri ile İslam dünyasına kıyasla çok daha güçlü. Bugün yaşadıklarımız bu gücün bir kısmının sanal dünyaya yansıması sadece.

***
Son dönem uluslararası tarafsız araştırmalar Avrupa ve Amerika’da Müslüman imajının tüm basın medya sinema filmi ve bilgisayar oyunlarında Müslümanların ötekileştirildiğini, terörist, barbar, vahşi erkekler ve kadınlar olarak sunulduğunu göstermekte. Şüphesiz bu siyaset İslam dünyasını hayatın dışında göstererek batının üstünlük söylemini desteklemekte. 

Özellikle son yıllarda yükselişe geçen İslam düşmanlığı bilinçli karalama haberler ile medya kanallarından empoze edilirken; bilgisayar ortamında, sinema filmlerinde, oyunlarda, çizgi filmlerde velhasıl her yerde karşımıza çıkıyor. Çizgi filmler ve animasyonlarla, çocukların kimliklerini yeni keşfettikleri 4-10 yaş arasından itibaren belirli rol mesajlar ileterek şekillendiriyor, denetim alanı oluşturuyorlar. Bilgisayar oyunları her ne kadar bir oyundan ibaretmiş gibi gözükse de içerisine gizlenmiş sublimenal mesajlar çocukların beynine bir şekilde aktarılıyor, kaydediliyor. Yanı sıra medyada saçma sapan başlık ve haber içerikleri hurafeler kerametler ve batıl inançlar havada uçuşarak genç zihinler şok dalgalarla doğru düşünemeyen, analiz yapamayan, gerçeğe ulaşamayan birer şaşkına dönüştürülüyor. “Kendi ölümünü bilen madenciden korkunç 3. Dünya Savaşı kehaneti… Güney Afrikada genç kadını pişirip yediler.. “ gibi… 

Tüm bu bilinçaltı mesajları ve haber bombardımanları zaten yeni şekillenen genç beyinler için sersemletici, kafa karıştırıcı, inanmakla inanmamak arasına sıkışan, hiçbir şeye inanmayan güvenmeyen, ebeveynlerini hesaba almayan kendi başına buyruk inançsız nesiller doğuruyor.

Sessiz davransınlar ve ortalıkta dolaşmasınlar diyerek içeriğinin ne olduğunu bilmediğimiz büyülü yunan tanrılarının masalları ile büyüyen nesillerden İslami geleneğe sahip çıkacak bir kuşak beklentisi zaten olacak şey değil.

***  

Yazar Kevin Robins Ayrıntı yayınlarından çıkan IMAJ isimli çalışmasında şunları sorguluyor: “…Varsayın ki bir oyunun içindesiniz ve oyun boyunca bir sürü insanı öldürüyor, önünüze insan, hayvan ne çıkarsa eziyor, şehirleri bombalıyor, ormanları yakıyor, milyonlarca kuş vuruyor, kumar oynuyor, girilmeyecek yerlere giriyor, cinsel oyunlar oynuyorsunuz.  Bu esnada birisi sorsa: “Neden bu insanları öldürüyorsun, Allah’a nasıl hesap vereceksin? Senin hiç ahlakın, vicdanın yok mu?” diye. Bu soru karşısında sanırım cevap; ”Bu bir oyun. Ahlakla, dinle ne alakası var?” gibi bir şey olurdu.  Oysa saatlerce sanal dünyanın içinde kalıp dışarı çıkanlar, sanalda edindikleri Tanrısız ahlaksız erdemsiz bedelsiz düşünme ve hareket etme alışkanlığını gerçek dünyaya da taşırlar. Yani İmaj dünyası gerçek dünyayı da işgal eder ve bizim tanrıcılık oynamamıza imkân verir. Sonuçları ile yüzleşmeden kahraman olmanın mümkün olduğu, ahlak dışı bir dünyadır bu. Bu nokta, üzerine bomba atarak öldürdüğü insanları kameradan seyrederken, kurbandan uzakta olmanın psikolojik rahatlık sağladığı bir noktadır. Çünkü gördüklerimizle yaşayabilmemiz için duyarlılıklarımızın dondurulması gerekmektedir. İnsanlar her gün TV’den dört beş kez kendi belleğinin, vicdanın ve tahayyülünün sesine nasıl kulak tıkayacağı konusunda dersler alır. Normal hayatta sadistlik sayılan eylemler, bilgisayar ve TV başında bizleri masum bir röntgenciye dönüştürür. Bu durumda gerçekte ne söylenildiği de duyulmaz. İmajlardan başka bir şey yoktur…” 

***

Sanal teknolojilerin bizi içine çağırdığı cennette sonsuza kadar kalmak mümkün değil… 

Oyun bittiğinde gerçeklik dışarıda, kapının hemen ardında tüm memnuniyetsizliği ile bizi beklemekte... 

Ve artık böylesi sanal bir dünyada gözlerimize güvenemeyiz. Onları da aldatmanın yolunu buldular… 

Kalbimizi kılavuz edinmeliyiz…

Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları