Enes Tarım

Değersiz ölümler

Enes Tarım

Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesi idi üzerinden 10 gün geçti ve buna rağmen tüm dünyada bu olay ilk gündem olmayı koruyor. 

Cenaze töreni esnasında yaşanan izdihamda 50 ölü 213 yaralı olması ayrı bir garabet iken; Ukrayna hava yollarına ait bir yolcu uçağın İran üzerinde düşmesi ve 176 yolcunun ölümü işin tuzu biberi oldu.

İran yönetimi uçağın yanlışlıkla vurulduğunu kabullendi ve Tahran’da muhalif halkın protesto sesleri yükseliyor:

“Feryad feryad ez in hema bidad…”
“Bütün adaletsizliklere feryad…”

*** 

Açıklama uçağın “hassas askeri bir noktanın” üzerinden uçarken düşürüldüğü şeklinde.

Sanırım son ABD saldırısının verdiği tedirginlikle olsa gerek hava savunma sistemi tarafından ABD saldırı uçağı sanılarak hata en düşürüldü.

Savaş temenni edilecek bir şey değil. Neden derseniz günümüz savaşları genelde gariban aile çocuklarının öldüğü birer arena niteliğinde.

Tuzu kuru kodamanlar her zaman kendilerini ve çocuklarını korurlar güçleri olduğu için şiddetten ve ölümlerden. 

Ölüm her daim mazlum mustazaf gariban ailelerin çocukları üzerine çöreklenir.

İslam toplumlarında yaşanan ölümler yaşadığımız coğrafyada insana verilen değeri gösteriyor aslında.

Batılı sömürgeciler biz doğu toplumlarını insandan saymıyor ve Müslüman ölülerinin bir sinek kadar değeri yok bunu biliyoruz; lakin İslam coğrafyasının egemen yöneticileri de halklarını maceradan maceraya sürüklüyor.

Artık İslam ülkelerinde yaşanan toplu ölümleri katliamları işkenceleri kanıksamış durumdayız.

Bir pazar yerine ya da sivil yerleşim yerlerine veya bir okula hastaneye atılan bombalarla yüzlerce suçsuz günahsız insanın ölümü artık sıradan okuyup geçeceğimiz bir haber.

 Bu ölülerimizi umursamayış ta batılı ülkelerin sömürgeci politikalarının payı olduğu kadar şüphesiz bizim de katkımız büyük.

Bu coğrafyanın yani İslam dünyasının birer ferdi olarak hepimiz mezhepçi, ırkçı, kafatasçı, kabileci ve etnik milliyetçiyiz.

Öyle mezhepçi ve kafatasçıyız ki hemen her toprak parçamızda bizden farklı olanları öldürüp duruyoruz.

Elbisesi farklı olan, ten rengi başka olan, farklı bir kabile ya da ırktan olan, ya da bizden farklı bir ideolojiye sahip olan her kes bizler için nedense birer tehdit niteliğinde.

Bir de sonra kalkıp: “Şüphesiz Allah bizimle …” edebiyatı yapıyoruz…

Böyle saldırgan, ötekini yok sayıcı, eleştiriye tahammülsüz kırıp dökücü bir topluluğun üzerine Allah neden kanatlarını gersin, yardımını göndersin ki? 

En büyük sorunumuz birbirimize olan düşmanlığımız.

Birbirimizin farklılıklarından nefret ediyoruz.

Ümmet mefhumu zaten artık bizler için hiçbir şey değil.

***

Hem kimse Amerikan işgalciliğine neden bir şey söylemiyor?

Binlerce kilometre ötede bizim topraklarımızda ne işi var bunların?

Onlar oturmuş ülkelerimizi on bin kilometre öteden yönetiyor, içimizden bazılarını iyi diyerek ödüllendirip bazılarını kötü deyip cezalandırıyor.

Sizin Irak ta ne işiniz var ey batılı demokrasi öncüleri?

Timsah gözyaşlarını bırakın artık.

Hani Saddam’ın elinde nükleer silahlar vardı?

Hani ikiz kuleleri vuranların merkez üssü Amerika idi?

Hani Kaddafi halkını öldürüyordu?

Hep yalan, dolan, oyun, fırıldak…

Adamlar Okyanus ötesinden gelerek kendisine ait olmayan bir ülkede bir ülkenin generalini öldürecek, bölgeyi ateş topuna çevirecek ve bizler de kalkıp “katil şii Kasımi” diye bağıracağız öyle mi?

Hayır efendim…

Kahrolsun katil İsrail…

Kahrolsun katil Amerika…

Selam ve dua ile…
 

Yazarın Diğer Yazıları