Enes Tarım

BİR TEVHİD PEYGAMBERİ HZ YUSUF

Enes Tarım

O sadık değil miydi?

Oysa Kur’an, onun sadıklardan olduğunu söylüyor. (1) Öyleyse, bir tevhid peygamberi, hâkimiyetin krala ait olduğunu nasıl söyleyebilir?

Yoksa O, zindandayken Hükmün yalnızca Allah'a ait olduğunu (2)  söylememiş miydi? Zindan arkadaşlarına: "Hangisi daha hayırlı, çeşit çeşit tanrılar mı, yoksa tek bir kadiri mutlak Allah mı?" (3) diye seslenmemiş miydi?

***

Kuran kıssaları, peygamberlerin batıldan, putlardan ve putçu düzenlerden uzak olduklarını anlatarak başlar. Tevhid mücadelesinin temelinde tüm putçu sistemlerin reddi olduğunu anlatır: “…Sizden ve Allah’ın peşi sıra taptıklarınızdan uzaklaşıyorum ve Rabbime yalvarıyorum. Umulur ki, Rabbime yalvarmakla bedbaht olmam.” (Meryem 48)

İlginçtir, Hz. Yusuf’a izafe edilen gayri İslami sistemlerle uzlaşı tevillerinin aksine; onun tevhid çizgisinde hareket ettiğini Kur’an’da apaçık okumaktayız:

“…Doğrusu ben, Allah’a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim. Atalarım İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un dinine uydum. Allah’a hiç bir şeyle şirk koşmamız bizim için olacak şey değildir. Bu, bize ve insanlara Allah’ın lütuf ve ihsanındandır, ancak insanların çoğu şükretmezler. Ey zindan arkadaşlarım, birbirinden ayrı Rabler mi daha hayırlıdır, yoksa kahhar olan bir tek Allah mı? Sizin Allah›tan başka taptıklarınız, Allah›ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah›ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.”(Yusuf 37-40)

Tüm bu apaçık ayetlere rağmen onun gayrı İslami bir sistemde görev aldığını iddia edebilmek; hükmün ancak Allah’a ait olduğunu vurgulayarak tevhide uyma çağrısı yapan Yusuf’un, zindanda haykırdığı bu hakikatleri sarayda unuttuğu iddia etmek demektir.

Yusuf, Allah’ın yardımı ile Mısır’da iktidar olmuş (4) ve kralın diniyle değil Allah’ın diniyle hükmetmiştir.

Tarihsel anlatımlar da, kralın iman ettiği ve iktidarı Yusuf’a devrettiği yönündedir.  

Yusuf’un yönetim talebinden sonra, Melik ve ileri gelenlerden bahsedilmemesi Mısır’daki yönetimin Hz. Yusuf’a bırakıldığına işarettir.

Ayrıca Mısır kralından bahisle Firavun yerine melik adının kullanımı ve ilgili tüm ayetlerde ondan olumlu bir biçimde bahsedilmesi de yine buna bir işarettir.

***

 “…Ana babasını tahta oturttu” (5) ayetinde geçen “arş” kelimesi Arapçada “egemenlik, dilediği gibi davranış” anlamlarına gelir. “İşte böylece biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkân verdik…”(6) ayeti ülkenin tamamıyla onun kontrolüne girdiğini göstermek içindir. Taberi’ de tefsirinde kralın Yusuf aracılığıyla Müslüman olduğunu ekliyor.

 “Melikin yasası, kanunları” kelimesine gelince; Ayet: "Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra onu (tası) kardeşinin yükünden çıkardı. İşte Yusuf'a böyle bir plan ilham ettik. Yoksa Allah'ın dilemesi müstesna, Melikin kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı." (Yusuf 76) şeklinde meallendirilse de, Arap dilinde ve Kur'an'da ayette geçen: "ma kâne" bu şekilde kullanılmamıştır. Kelime kuranda kullanıldığı ayetlerde genelde örneğin: “Bir mü’min bir mü’ini öldüremez (öldürmesi yakışık almaz)”; “Allah bir çocuk edinemez “ (edinmesi yakışık almaz)” şeklinde kullanılıp dururken Hz. Yusuf ile ilgili kullanıldığında "buna gücü yoktu", "bunu yapamazdı", "buna hakkı yoktu" şeklindeki ifadeler anlamsızdır. Çünkü Yusuf'un kardeşini “ hırsızdır” diye Melik'in yasasına göre alıkoymaya güç yetirememesi için bir neden yoktu. O halde ifade benzer ayetlerde olduğu gibi: “Kardeşini Melik'in yasasına göre alıkoyamazdı. Çünkü böyle davranmak bir peygambere yakışmazdı” şeklinde olmalıdır. Dolayısıyla anlam: “bir peygamberin Kralın sistemini benimsemesi uygun olmaz, yakışık almazdı”. Yani, “Kardeşini Melik'in yasasına göre alıkoymak Yusuf'a yakışmazdı” olmalı idi.

Dahası, “Melik'in Dini” ibaresini “ülke yasaları” anlamında kullanmak suretiyle Allah, “din” kelimesinin geniş kapsamına işaret etmiştir. Dolayısı ile ayetin, uzun bir süre bu yanlış kavranışı, İslami hayat tarzı dışında başka hiçbir denkliği kabullenmemesi gereken, Allah’ın dinini hakim kılmak için çaba göstermesi gereken, tevhidi davranması gereken Yusuf’u gayrı İslami davranan bir elçi ve Müslümanları da İslami olmayan hayat tarzlarıyla uzlaşır hale getirmiştir.

Hatta bu yanlış kavrayış yüzünden Hz. Yusuf'u güya örnek ittihaz ederek gayri İslami sistemlerin destekçisi ve gönüllü yardımcısı haline gelinebilmiştir.

Oysa bütün cahili şeriatları ortadan kaldırmak üzere gönderilmiş bir peygamberin bu yasaları izleyemeyeceği açıktır. (7)

*** 

Yusuf hayatı boyunca Allah'ın hükmüyle hükmetmiştir. Zaten Kuran’da Yusuf suresi 40'da hükmün tamamen Allah'a ait olduğunu bildiren de Odur.

O halde Kuran ayetlerini çarpıtarak tevil edip gayrı İslami iktidarları meşrulaştırarak dünyevi zenginliklerden pay almaya çalışanlar kimseyi değil sadece ve sadece kendilerini kandırmakta.

Bir tevhid peygamberine tevhidi bozan bir davranışı yakıştırmak Allah’ın Kitabını tahrif etmenin bir ifadesidir.

O, gayri İslami sistemleri reddetmek ve Allah’ın dinini tebliğ etmek üzere görevlendirilmiş bir tevhid peygamberidir.

Ve O sadıklardandır…

Selam ve dua ile…  

Dipnotlar:

(1) (Yusuf 27, 51)

(2) (Yusuf 40)

(3) (Yusuf 39)

(4) (Yusuf 56)

(5) (Yusuf 100)

(6) (Yusuf 56)

(7) (Mevdudi, Tefhimul Kuran).

Yazarın Diğer Yazıları