Enes Tarım

Bir dönüşüm hikâyesi

Enes Tarım

Her toplumda yönetenler sayı olarak azken, mütedeyyin kesimler çoğunluğu oluşturur.

Ancak örgütsüz olma ve yönetimde söz sahibi olamamaları yüzünden kurulu düzene bağımlıdırlar her daim.

Ve maalesef sessiz yığınların itaat güdüsü kötülerin gücünü oluşturur. 

Bu anlamda belki kötülüğün kaynaklarından biri olarak muhafazakar/mütedeyyin halk topluluklarını zikredebiliriz sanırım.

Çünkü yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızdan da sorumluyuz.

“Aramızda salihler olduğu halde yine de helak edilir miyiz?” sorusuna Nebi; kötülüğe boyun eğmenin de bir kötülük çeşidi olduğu söylemişti.

Bunun İslam toplumlarınca tarih boyu pek anlaşılmadığını biliyoruz…

*** 

Birçok ayet: “Onlara katiyen meyletme, uyma, itaat etme!” diye söze başlar. 

“Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların hevalarına uyma…” (Maide 49)

O, referansını Allah’ın öngördüğü sınırlardan almayan her yapıya karşı çıkmayı emreder ve her konuda egemenliğin ve üstünlüğün mutlak sahibinin ancak Allah olduğunun altını çizer. 

Çünkü hak adalet ve özgürlük temelli olmayan her yönetim ve sistem sadece zulüm, fesat ve şirk üretir. 

Elçileri takip etme iddiasında olmanın en önemli delili haksızlığa, adaletsizliğe ve zulme başkaldırmak ve zulmedenlerin saflarında yer almamaktır.

Zira din haksızlıklara karşı çıkmaktan, razı olmamaktan başka bir şey değildir...

***

İtiraz etmek, karşı çıkmak, iyi olana destek vermek Kur ani bir tavır. 

Bu tavrın referansı, iyiliği emredip kötülükten nehyeden kitabın buyruklarıdır.

İnsanlar fıtraten iyi olarak doğarlar. 

Yaşadıkları şeyler onları kötülüğe sürükler ve bu kendi tercihleridir. 

Ve yaşam içerisinde iyilerin çoğu, sahip oldukları statüyü koruma adına muhafazakârlaşırlar. 

Bu meyil her dönem kurulu düzenleri muhafazaya, gücü kutsamaya zorlar onları. 

Bugün de aynı süreçleri yaşıyoruz.

Kısa bir dönem bağımsız davranan ve bir iyilik hareketi olma görüntüsü veren İslami toplulukların şimdilerde serveti ve gücü elinde tutanların yanında durup, egemenlere kayıtsız şartsız itaati bu muhafaza güdüsünden kaynaklanıyor olsa gerek.

Yeryüzündeki her kötülükle mücadeleyi emreden bir kitabın bağlılarının yaşadıkları her ülkede kötülüklerin öznesi olma ithamları, sergiledikleri performansın hiç de iç açıcı ve yüz ağartıcı olmadığını ortaya koyuyor.

Dindarların iktidarında ötekilerden farklı bir davranış geliştirememesi, adalet ve özgürlüklere olan kayıtsızlıkları aslında dine muhalif bir tutum ve ifsat edici, bozucu, dini olanı kötü göstericidir. 

Bu durumun ortaya çıkmasında içi boşaltılmış teslimiyetçi bir anlayışın asırlardır bu coğrafyada hüküm sürmesi fail olarak gösterilebilecekken; beraberinde bu bozulmayı gözlerden gizleyerek dini sadece bir ritüeller yığınına çeviren ulema sınıfının payı da önemli bir etken olsa gerek.

Dolayısıyla ifsad edilmiş bir dindarlığı kötülüğün kaynaklarından bir diğeri olarak görmek mümkün sayılabilir.

Zira dinin mücadeleci, muhalif ruhunu yok etmek, dini sadece tesbih tıkırtılarına indirgemek diğer tüm haramlardan daha bir kötülüktür…

***

O halde tüm yeryüzünde Müslümanlar eğer gerçekten tevhidi olma iddiasında iseler, bulundukları toplumlarda hangi safta yer aldıklarına bir bakmalılar samimiyetlerini görmek istiyorlarsa.

Bir toplumda inananlar eğer egemen sınıfla, kapitali elinde bulunduranlarla iyi geçiniyor ve müttefiklik ediyorlarsa bilsinler ki tevhid üzere değildirler. Çünkü gücün, güçlünün yanında değil; kimliği ne olursa olsun ezilen mazlumların yanında olmak, adaletsizlik ve sömürüleri protesto etmek, reddetmek, kabullenmemek, eleştirmek, itiraz etmek imani bir zorunluluktur.

Eğer bir toplumda hakim güçler iman edenlerin desteği ile egemenliklerini devam ettiriyor iseler, bilsinler ki o toplumda iman iddiasında olanlar sıratı müstakim üzere değildirler.

Öyle ki gayrı İslami bir toplumda mülkü, serveti ve gücü elinde tutan kesim dindarların oluşturduğu cemaatler, tarikatlar, şeyhler, abiler ve hocalardan oluşuyorsa bilsinler ki artık o toplumun yeni zalimleri, yeni firavunları, yeni belamları o kendini tevhidi zanneden muvahhid sanan zavallılardır ve bu hikâye de onların bir büyük dönüşüm hikayesidir…

Selam ve dua ile… 

Yazarın Diğer Yazıları