Enes Tarım

Bir Adil Halife

Enes Tarım

Hicretin 99.yılında iktidara geldiğinde saltanatın tüm kurallarını reddetti. 

Hilafetinin meşru olmadığına inanıyordu. 

Çünkü hilafete getiriliş usulü şura ve özgür biatla değil vasiyetleydi. 

Verasetin düpedüz saltanat demeye geldiğini o da biliyordu. 

Halkın huzuruna çıkıp şöyle konuştu: “Daha önce böyle bir makama getirileceğimi bilmiyordum. Bu iş bana verilirken kimse benim fikrimi almadı. 

Gerçek bir halife olabilmem için benim bu işe talip olmam, Müslümanların da şura ile bana karar vermesi gerekiyor. Bu sebeple daha önceden bana yaptığınız biattan vazgeçiyorum. Siz, başınıza istediğiniz kimseyi seçmekte serbestsiniz.”

Bu kez halk hür iradeleriyle kendisini seçtiklerini, başka birine razı olmayacaklarını bildirir. Çünkü o daha valiliği sırasında adil yönetimiyle halkın dilinde bir efsane olmuştur. " (Mustafa İSLAMOĞLU, imamlar ve sultanlar, sayfa 101-102)

***

Ömer b. Abdulaziz adaleti dağıtma konusunda dedesi Hz. Ömer’e benzetilen ve Malatya’yı Rumlardan, yüz bin esîr karşılığı satın alan; sultan değil halife olarak anılmayı hak eden; icraatlarından ve devrin hadiseleri karşısındaki kale gibi sağlam duruşundan ötürü ikinci Ömer diye anılan halifedir. 

Zaten anne tarafından, Hz. Ömer’in torunudur ve Raşit Halifeler ‘in beşincisi olarak kabul edilir.

Abbasîler, Emevi sultasını yıkıp hilafeti aldıkları vakit, tüm eski Emevi mezarlarını bozarken bir tek Ömer bin Abdülaziz’in mezarına dokunmamışlardı.

***

Ömer b. Abdülaziz, halifeliği zamanında, bir gün minberde iken konuşması esnasında zaman zaman elini gömleğine götürüp duruyordu.  

Bu hareket orada bulunan ve dinleyenlerin dikkatlerini celp etti. 

Hepsi kendi kendilerine, neden halifenin konuşma esnasında, elini gömleğine götürüp, hareket ettirdiğini soruyorlardı. 

Toplantı tamamlanarak sona erdi. 

Araştırıldıktan sonra belli oldu ki halifenin, kendisinden öncekilerin Beytülmaldan yaptıkları israfı telafi etmek ve Müslümanların Beytülmalın gözetlemek için, bir taneden fazla gömleği olmadığı için yeni yıkanmış gömleğini tekrar aynısını giymişti. 

Şimdi de, daha çabuk kurusun diye, hareket ettiriyordu.

***
Onun son Cuma Hutbesi Şöyleydi: 

“Ey Muhterem Müslümanlar! 

Şunu iyi biliniz ki, lüzumsuz bir hiç olarak yaratılmadığınız gibi, yaptığınız işlerden de sorgusuz ve sorumsuz kalacak değilsiniz. Gelmiş ve nihayete kadar gelecek insanların toplanacağı bir mahşer ve orada adalet terazilerinin kurulacağı bir mahkeme vardır. Onun tek hâkimi, azamet ve kibriyâ sahibi Yüce Allah’tır.

Ahiret korkunç bir gündür. Yürekleri parçalayan, çocukları ihtiyar yapan, kişiyi kardeş, evlat ve iyâlinden kaçıran, peygamberleri, melekleri titreten bir gündür. Cenâb-ı Hakk’ın celâl ve azametiyle tecelli edeceği o günde, kimde kuvvet ve tahammül kalır! Bununla beraber Allah’ın rahmetinden de ümit keserek hüsrana düşmeyiniz.

Ey muhterem cemaat. 

Muhakkak biliniz ki; mahşer gününde emniyet ve korkusuzluk, bugünden o güne düşünüp de Allah’tan korkan, küfür ve günahtan sakınan bu fâni âlemi beka âlemi olan ahirete üstün tutarak, şehvânî hislerinin esiri olmayanlar içindir.

Bunun aksi harekette bulunanlar muhakkak aldanır. Hayat ve ömür sermayesini haksızlık ve yoksuzluk arkasında tüketen eli boş ve nedâmet, pişmanlık içinde kalır. Bugün; siz, sizden öncekilerin yerini tutuyorsunuz. Fakat elbette sizin de yerinizi tutacaklar var.

Görüyorsunuz ki, gelenler durmuyor, gidenler geri dönmüyor. İster istemez gideceğimiz bu mahal, her şeye sahip olan Cenâb-ı Hakk’ın huzurudur.

Ahiret âlemine gidenleri her gün uğurluyor ve götürdüğünüz kabirlerde kara toprak altında yataksız, yastıksız, tek ve tenha bırakıp dönüyorsunuz. Ölümün acısını duyan o fânilerin hâli ne kadar merhameti çeker ve ibrete değer. Tanımadıkları bir âleme sefer etmişler, sevdiklerinden ayrılmışlar.

Gelip geçici emanet bir hayatın gaflet uykusundan uyanmışlar, ama iş işten geçmiş, telâfi imkânı elden çıkmış, naz ve nimet içinde beslenmişlerken yatak ve yastıkları kuru toprak olmuş, terk ettikleri dünya malından istifadeleri yok. Yaptıkları incir çekirdeği kadar da olsa, bir hayrın imdadım bekliyorlar. Düşünmeye değer bu hâllerden ibret almaz mısınız?

Ey muhterem cemaat. 

Zannetmeyin ki, kendimde bir büyüklük gördüğüm için size böyle öğüt veriyorum. İçinizde belki benden daha ziyade Allah Teâlâ’nın rahmet ve mağfiretine muhtaç kimse yoktur.

Ben hem kendim, hem de sizin için rahmet ve mağfiret diliyorum. Yüce Allah’ın kitabım, Peygamberinin güzel ahlâkım kendinize örnek yapınız, ancak selamet bundadır.”

Hutbeyi bu cümleyle tamamladıktan sonra gözyaşlarını tutamadı. Bu, onun son hutbesiydi. Aynı zamanda evine de son gidişiydi…

Rabbim bu dinin gerçek halifelerine rahmet etsin…

Selam ve dua ile…
 

Yazarın Diğer Yazıları