Enes Tarım

Bektaşiliği Şiadan Ayıran Temel İnanç Unsurları

Enes Tarım

Dede Bektaşilikte liderdir ve O toplumunu eğiten, yol gösterendir. 

En büyük otorite "Allah/Hak Muhammed, Ali" şeklindedir ve Babalar ile Dedeler Ali soyunun bir devamı, yaşayan birer somut temsilcileridir.

Ehli Beyt sevgisi de kurucu unsurdur.

***

900’lü yılların başlarından itibaren İslâm ile tanışmaya başlayan Türkler bu yeni dini geçmişten getirmiş oldukları anlayış ve kültür ile bağdaştırarak benimsediler. 

Türk boyların İslamlaşma sürecinde dinî, ahlâkî, siyasî, içtimaı ve tasavvufî öğretiler hayatlarına istikamet verdi.

Bu İslamlaşma serüveni İmam Maturidi, Hoca Ahmet Yesevi, Hoca Yusuf el-Hemedani ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi mutasavvıfların eserleri ile zenginleşerek yol aldı. 

Ancak On iki İmam’a gösterilen kutsiyet Şîa’daki gibi bir inanç esası değildir… 

Şüphesiz Bektaşî geleneği içerisinde yer alan Bektaşi Tercümanları, İlmi hal risaleleri, Hz. Ali Cenknameleri, Ahitnameler, Caferi Sadık ile ilgili risâleler ve çeşitli dua/ evratlar toplamda Bektaşî metinleri adı altında okunup ezberlenirken bunlar dinsel bir ana kaynak olmaktan öte parça parça bilgilerin bir araya getirildiği metinlerdi. 

***

Türk kültür ve medeniyetinde önemli bir yere sahip olan Bektaşilikte içerik olarak Şii motiflere rastlansa da o aslında şii ve sünni kültürün geçmiş Türk kültür ve örfleri ile, geçmiş dinsel öğelerin iç içe geçmiş halidir, toplam bir kültürdür dersek yanlış olmaz galiba.

Şii ekol ile temel farkı şiada belki imametin Usuli dinden sayılması ancak bu akidevİ anlayışın Bektaşilik ile özdeşleştirilememesi söylenebilir.

Neliği üzerinde anlaşmazlıklardan biri olan Bektaşî geleneği ve Anadolu Aleviliğinde dinî önder konumunda bulunan "Dede" ve "Baba" lar İslamiyet öncesi Orta Asya Türk toplumlarında önemli bir yere sahip olan Kam' larla benzerlikler kurularak tanımlanabilirken Şiadaki “On iki imam” kültüne yakınlığı da bir vakıadır.

***

Lideri Dede’dir ve Dede, Bektaşi toplumunu eğiten ve yol gösteren bir liderdir.

Ve bu kültür önemli ölçüde “Buyruklar, Vilayetname/Menakıbnameler, Futuvvetnameler, Adab ve Erkannameler, Faziletname, Makalat, Husniye, Cavidanname gibi eserler ile conk, deyiş ve nefeslerden meydana gelmektedir” (Bkz. Harun Yıldız, “Anadolu Aleviliğinin Yazılı Kaynaklara Bir Bakış”, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi).

Bu ve benzeri kaynaklara göre bir kişinin dede (pir) olabilmesinin olmazsa olmaz şartı Hz. Peygamber'in soyundan gelmesi yani seyyid olmasıdır. 

Dede, Hz. Muhammed (sav) soyuna eren bir kemâl, olgunluk ve saygınlık sahibidir. Ayrıca seyyid dört kapıyı bilir. Dört Kapı’nın dördünün de muhtevasındaki Kırk Makam' ın gereklerini yerine getirir.

Ali ve Fâtıma’nın soyunun bir devamı olarak kabul edilen imamlar ve
Dedeler, karizmatik otoritenin yaşayan somut halleridir.

*** 

Bektaşi kültür ve edebiyatında (Allah - Muhammed- Ali) şeklindeki söylem sırasıyla  (Tevhid, Nübüvvet ve İmamet) anlayışını sembolize eder. 

Hz. Peygamber’in nübüvveti Müslüman olmanın şartlarından sayılırken Hz. Ali’nin yeri de ayrıcalıklıdır. Ona olan sevgi ihlas açısından önemlidir ve onun imameti Allah tarafından tayin edilen bir atamadır. 

Alevi-Bektaşi yolunun esası sevgidir; bu sevgi Allah-Muhammed- Ali muhabbetiyle başlar ve birbirinden ayrılmaz. 

İslâm literatüründe Ehli Beyt denilince ilk akla gelen Hz. Peygamber’in aile ve soyudur ve aynı zamanda kurtuluşa ermiş olan topluluktur. 

Bu topluluk taraftarları ile beraber Fırka-i Naciye’dir ve sadece Ehli Beyt’i sevenlerden müteşekkildir.
On iki İmama Allah tarafından vahiyle ve tayinle verilmiştir. 

İmamiye’ye göre imamlar, peygamberler gibi masumdurlar. Yani Ehli Beyt mensupları bozuk itikatlardan ve çirkin davranışlardan, hata ve yanlışlardan, büyük ve küçük günahlardan korunmuş ve temizlenmişlerdir. 

Onlar bütün ilimleri, Kuran’ın zahir ve batınını bilen ilahî bilgiyle donatılmış kimselerdir.

***

Bektâşiliği şiadan ayıran temel inançlardan en önemlisi Hz. Ali ve soyundan gelen imamların Şia’daki gibi siyasî ve hukuki değil, “manevî rehberler” olarak yüceltilmesi ve onların tarihsel kişiliklerinden ziyade efsaneler şeklinde aktarılan menkabev kişiliklerinin öne çıkarılmasıdır.

Aynı şekilde Şîa’da Hz. Peygamber ve Hz. Fatıma ile On iki İmam’dan oluşan “On dört Masum” kavramı, Bektaşilikte İmamların buluğa ermeden vefat eden çocukları olarak algılanmıştır. Dahası onların masum oluşlarıyla, şehit edilmeleri arasında da kuvvetli bir bağ kurulmuş, böylelikle de söz konusu bu On dört Masum, daha duygusal ve menkıbevi bir çerçevede mütalaa edilmiştir.

***

Sonuç olarak Bektaşiliği yüzeysel ve dar alanda sadece tanımsal olarak işlemeye ve neliğini anlamaya çalışsak ta her önemli kültür ve geleneğin bin yılların ötesinden süzülerek geliyor oluşu nedeni toplumuzun yüzyıllar içerisinde içinden geçtiği, güdülerin, inançların, davranışların ve örflerin bulunduğu bir büyük havuz gibidir. 

Kültür harcımızı yüzyıllarca harmanlayan Bektaşilik, toplumsal kimlik havuzumuzun da en belirleyici figürlerinden biridir.

Bektaşi öğretisi gibi toplumsal örf/adet ve geleneğimizin önemli bir kısmını oluşturan değerler bu toplumda beraber sevgi ve saygı içerisinde barış ve kardeşlik düsturları ile hep beraber yol alabilmemiz adına önemlidir.

Bu birikim sahip olduğumuz önemli mirasın parçalarından biridir. 

Ve binlerce yılın içinden geçip gelen komşuluk, kardeşlik, güç, dayanışma, kayyım olma, beraber daha güçlü yarınlara yol alma adına bu birliktelik geleceğimizin en önemli teminatlarından birisidir…

Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları