Enes Tarım

ABD ile aşk

Enes Tarım

Öcalan’ın yakalanıp İmralı’ya yerleşmesinden sonra yazığı “İmralı Günleri” isimli kitapta sarf ettiği çarpıcı bir cümle var.

Şöyle diyor Öcalan 2003 yılında:

"Türkler de Kürtler de ABD’den bekliyor. Gözlerini dört açmış, hem Kürtler, hem Türkiye… ABD bize ne verir diye. ABD size ne verecek salaklar! Kanınızı döker, karnınızı birbirine bağlar, sömürür. Bir verir on alır...” 

Yaşadığımız günler, ABD nin Suriye’ de sergilediği ikircikli tavırlar Öcalan’ın bu anekdotunu hatırlattı.

ABD tüm planlamalarını gizli kapılar ardında karşılıklı elma şekeri verme stratejisine dayandırıyor.

Suriye savaşı boyunca: “Kanton yönetimleri sizin hakkınız, çünkü IŞİD’le savaşıp bölgeden siz attınız” diye konuşan ABD şu günlerde askerini bölgeden kaydırarak PYD yi yalnız başına bıraktı. 

Yaklaşık yetmiş bin tır silah yardımı da yapmıştı üstelik. Ancak uzmanlar bu yetmiş bin tırla gelenlerin bir kısmının silah ve cephane olduğunu söylerken çoğunun ıvır zıvır olduğunu, PYD’nin kesinlikle Türk ordusu karşısında tutunamayacağını, akılları varsa direnmeden geri bölgelere çekilmeleri gerektiğini söylüyor.

ABD’nin bu ikili tavrının Kürtler farkında mı?

ABD’nin Türkiye de ayrı, sınırı geçince ayrı oynadığının Türkler farkında.

Ancak görülen o ki Kürtler büyük bir sömürge devlete sırtlarını dayamanın özgüveniyle ayakları yerden kesilmiş, adeta: "Beni sevdiğini söyle! Yalan da olsa duymak istiyorum!" şıpsevdiliği ile ABD ile patolojik bir aşk yaşadı.

***

PKK ve PYD nin hem ideolojik olarak hem de pratikte Stalin'in Sovyet modeline öykünen bir silahlı tek parti rejimi kurmak için çalıştığını biliyoruz.

PYD'nin, Suriye'nin kuzeyinde ele geçirdiği 'Rojava' da kendi yönetimi altındaki bölgede bir silahlı tek parti rejimini uygulamaya geçirmiş olması ve kontrolüne geçen yerlerde sadece Arap, Ermeni, Süryani ve Türkmenlere karşı ayrımcılık ve tehcir politikasıyla yetinmeyip, Kürt asıllı muhaliflere de ideolojik bir tehciri gerçekleştirmesi, bu örgütün diktatoryal yapısına ışık tutuyor. 

Kürtler dışındaki etnik grupların siyasi temsilcileri bir yana, PYD, Barzani'ye yakın KDP gibi diğer Kürt partilerine bile Rojava'da tahammül edemiyor.

Geçtiğimiz yıllarda Salih Müslim'in ağabeyi Prof. Dr. Mustafa Müslim: "Kendilerine muhalif olanları tutukluyor ve karşılarına farklı bir görüşle çıkılmasını da istemiyor” diyordu bir röportajda. Suriye'nin kuzeyinde geçmişte savaşın başlarında 15 siyasi parti olmasına rağmen bugün sadece PYD var.

*** 
ABD’nin Ortadoğu’da bölge ülkeleri ile olan ilişkisi tüm ikiyüzlülüğüne ve sırtından vurucu darbelere rağmen biraz katiline olan aşkı ifade eden “Stokholm sendromu”na benziyor.

Kürtler yolun başında: “Bu yüzyıl sizin yüzyılınız” rüyaları ile uyutuldu ve uyandığında boş yatakta yastığına sarılmış bir durumda şu an. PYD, ABD ve Rusya’nın desteğini almış olmanın büyük özgüven patlamasını yaşadı. PKK’nın Türkiye de hendek siyasetini şehirlerde başlatması da şüphesiz bu özgüvenin eseri idi.

Bölgede son yıllarda yaşananlar bölgenin kadim halkları arasında uzun yıllar düşmanlık, nefret ve kin tohumları ekiyor.

ABD, Rusya ve Batı özgürleştirme adına gittikleri her bölgeyi kamplaştırıyor, birbirine düşürerek yüzlerce yıl sürecek kan siyaseti pompalıyor. Sonuçta olan bölgenin mazlum insanlarına oluyor…

***
Geçmiş tarih, uluslararası siyasette, hiç kimseye güvenmemeyi ve her an yarı yolda bırakılıverileceğini; mevcut siyasetin bir gün tersine dönerek bölgede yapayalnız ve çaresiz olunabileceğini gösteren örneklerle dolu. Bu Türkiye için de geçerli. ABD ve Rusya ile işbirliği çabaları her daim akamete uğramaya mahkum. Ruslarla ilgili bir atasözü aslında Amerika içinde geçerli. “Ayı ile dans ediyorsanız o yorulana kadar dans etmeyi göze alacaksınız…”

Selam ve dua ile…
 

Yazarın Diğer Yazıları