Dr. Şemsettin Karcı

Şam-ı Şerif'in ve Biladu'ş-Şam'ın Fethi

Dr. Şemsettin Karcı

(Fetih Süresinin Hatırlattıkları-3)

Giriş 

“Bizim uğrumuzda büyük zorluklara göğüs gererek cihâd edenlere gelince, biz onlara bize ulaştıran yollarımızı göstereceğiz. Hiç şüphesiz ki Allah güzel davranış sergileyenlerle beraberdir.(Ankebût, 29/69)

“İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise tâğût yolunda savaşırlar. Ey iman edenler! Sizler şeytanın himayesine girenlerle savaşın. Şunu da bilin ki şeytanın tuzağı çok zayıftır.” (Nisâ, 3/76)

“Ümmetimden bir taife kıyamete kadar hak üzere olacaklardır. Karşı çıkanların muhalefeti onlara zarar veremeyecektir. Ancak bellerini büken açlık hariç! Onlar Beyt-i Makdis ve onun etrafındaki bölgelerin insanlarıdır “(Ahmed b. Hanbel el-Müsned, 36/657.) 

-Gazzeli Direnişciler, gerçekte en büyük süper güç olan Amerika’yı ve İngiltere’yi dize getirdiler. Çünkü İsrail onların maşasıdır. 

-Suriyeli Mücahidler ise ikinci süper güç olan Rusya’yı dize getirdiler. Çünkü Esat rejimi ve destekçileri İran ile birlikte Rusya’nın maşalarıdır. Küresel düzenin parçaları bir bütünlük arz eder. Esat rejimi, 1967 den beri işgalci siyonist rejimin sınır bekçisi olarak bulunuyordu. Şimdi bu sınır bekçisi yok oldu. Büyük bir handikapla her tarafa saldırabilirler ve nitekim öyle oluyor. 

-Türkiye ise halkı ve yönetimiyle, hem Gazze’lilerin hem de Suriyelilerin Ensâr ve destekçisi olarak Küresel düzenin oyununu alt üst etti. Bir yandan Batı ve Amerika’yı diğer yandan da yakın durduğu Rusya ve İran’ı da satranç tahtasında mat etti. Neye uğradıklarını anlamadan mağlup oldular. Zafer Allah katındandır ve zamanını da O(c.c.) takdir eder. Hiç beklenmedik bir zamanda sabreden ve cihad edenlere bir lütfü ilahi olarak gelir.

Allah, sabreden ve cihat edenleri galip getirdi. Sünnetullah’ın gereği zalimlerin sözünü/düzenini ise alçalttı. Mutlak galip olan Allah’tır.

“Eğer ona (Muhammed’e) yardım etmezseniz o takdirde (bilin ki), muhakkak o inkar edenler, (Ebû Bekir’le beraber) iki kişiden bir olarak onu(Mekke’den çıkardıklarında Allah ona yardım etmişti. O zaman ikisi mağaradaydılar da arkadaşına: Üzülme şüphesiz ki Allah bizimle beraberdir”’ diyordu. Artık Allah, ona sekinetini (kalplerine huzur ve sükûnet veren rahmetini)indirmiş, sizin görmediğiniz ordularla da ona (Resulüne) kuvvet vermiş ve inkâr edenlerin de sözünü (küfür ve davalarını) en alçaltmıştı. En yüce olacak, Allah’ın sözüdür. Allah, Aziz(kudreti her şeye üstün olan)dır. Hakim(her işi hikmetli olan)dır. (Tevbe, 9/40).

Gerçek söz, hak söz olup haktan gelir, hak deyip hakikati gösterir ve hikmeti hâkim kılar. Yüce Allah, zafer ve mağlubiyet günlerinin sünnetullah çerçevesinde insanlar arsında el değiştirdiğini ferman buyuruyor: 

“Eğer (Uhud’da) size bir yara dokunduysa, doğrusu (size düşman olan) kavme de (Bedir’de) onun misli olan bir yara dokunmuştu. İşte bu günler (fetih ve zafer günlerini) insanlar arasında evirip çeviriz. Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve içinizden(bu uğurda can veren) şehidler (ve yaktıklarınıza şâhidler) edinsin. Çünkü Allah zalimleri sevmez.

“Bir de Alla, iman edenleri (bu sıkıntılarla günahlardan) temizlesin ve kâfirleri (bu zülumleri sebebiyle) helak etsin”

“Yoksa,Allah içinizden cihad edenleri ortaya çıkarıp, sabredenleri belli etmeden Cennete girivereceğinizi mi sandınız.” (Nisâ, 3/140-142)

Şam-ı Şerif'in ve Biladu'ş-Şam'ın Fethi

Küresel siyonizm, Saddam Hüseyin’i, 2006-2007’da Kurban bayramı sabahında idam ederken, Kaddafî rejimini devirip kendisini lağım çukurunda rezil etmişti. Turuncu devrim vesilesiyle Mısır, Tunus, Libya ve diğer ülkeleri dizayn  etmiş, ancak Suudi krallığı ve körfez ülke yönetimlerini es geçmiştir. Bu arada Suriye’deki diktatör Esâd rejiminin İsrail’in güvenliği için kalmasını takdir etmiştir. Sözde İsrail düşmanı olan Esad rejimin destekçisi İran’ın da dünya düzeni içerisinde kalması kararlaştırılmıştır. Emperyalizm, Müslüman dünyada var olan İslami anlayışlardan kendi düzenini tehdit edenlerle savaşmaktadır. Bu yönüyle sahih inanç ve anlayışın dışında kalan mezhep/meşrep ve yapıları, sahih islam’ın önünde engel olarak kullanmaktadır. Bu durumu Suriye’de, Afganistan’da, Batı Şeria’da, Sudan’da, Yemende, Libya’da, BEA da, mistik/ırkçı, uşak/hain (Fetö, Irak kasnizani, Pakistan Tahiru’l-Kadri Hareketi, selefi maskeli Vahhabi, vb…) yapıların kullanıldığını da yüzyıla yakın bir zamandır görüyor ve tecrübe ediyoruz. 

Gazze direnişini ve zaferini hazmedemeyen ABD’nin yeni Firavun Kovboyu Trumb, Gazze’ye çökmekten bahsediyor. Bilmiyor ki, bunca soykırıma rağmen Gazzeyi terk etmeyen bu aziz halk, asla tehdit ve korkutmalara boyun eğmeyecektir. Yeni hamle, bizzat terörün ve soykırımın asıl faili olan ABD aleni olarak sahneye çıkıyor, tehdit, korkutma ve sindirme ile boyun eğdirmek ve Filistinlerin Filistini özelde de Gazze’yi terke zorluyor. Hamas,15-16-17 Şubat Cuma, Cumartesi ve Pazar günlerini direniş için ayaklanma günleri olarak ilan etti. Allahın izniyle bu oyunları da boşa çıkacaktır. 

Şehid lider İsmail Heniye,  Trumb’ın ilk dönemindeki saçma sözleri için, şehidlerin yaşadığı ve sonrakilere çağrıda bulunduğunu ifade eden Kur’ani hakikatın şahidi olarak, keramet kabilinden şöyle ifade etmişti:“Allaha yemin ederim ki, başım gövdemden ayrılsa bile Trumb’ın sözüne geçit vermeyeceğiz”

ABD’ nin soykırımcı Netanyahu ve Siyonist çevreleri oyalama ve nabız yoklama girişimlerini bir kenara bırakırsak,  yapmak istediği şeyin şu olduğunu tahmin ediyoruz: Soykırımla hedeflerine ulaşamayan İsrail ve dünya Siyonizmin’in yenilgisinin üzerini örtmek, rehineleri teslim almak, Gazze’yi ve Batı Şeria’yı ilhak etmek ve bunu da Mısır-Ürdün gibi uşak rejimleri eliyle hayata geçirmek.Şimdi de İran’a saldırmaktan bahsediyor, Ukrayna-Rusya savaşını bitirmekten söz ediyor ve böylece Siyonist yenilginin gündemde kalmasını engelliyor. Diğer taraftan da gerçek bir Amerikan kovboy/kabadayı şahsiyetinin son örneğini sergiliyor.

Diğer yandan an itibari ile uşak diktatör Arap ülke yöneticilerinin bu deli saçması adamla imtihanları başlamış bulunmaktadır. Ancak bu kez bambaşka bir aşamaya girdiğimiz anlaşılıyor. O da, dik bir duruş sergileyen Türkiye gibi ülkeler hariç, diğer sessiz kalan veya boyun eğen devletlerin bu Firavunla mertlik veya uşaklık arasında bir tercih yapmak zorunda kalacakları gerçeğidir. Bunun dışında bir hakikat daha netleşiyor: Bu hakikat, Hadis-i Şeriflerde bahsedilen Müslümanlarla Yahudiler arasındaki savaşın Şam bölgesinde başlayacağı gerçeğidir. Bu olayların yaşanacağı günlere de yaklaşmış olduğumuzu tahmin ediyoruz.

Ebû Hureyre(ra) den Resulullâh (sav) şöyle buyurdu: “Müslümanlar, Yahudilerle harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Savaş ve Müslümanlar onları yenip öldürecekler. Öyle ki, Yahudiler ağaç ve taşların arkasına saklanacaklar, o ağaç ve taşlar: ‘Ey Müslüman! Arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür’diyecektir. Sadece arkad ağacı haber vermeyecektir. Çünkü o onların ağacıdır.” (Buhârî, Cihâd, 94, Menâkib 25, Müslim, Fiten, 82)
    
1- ŞAM-I ŞERİF VE BİLADU’Ş-ŞAM’IN FAZİLETİ

A-Şam Bölgesi Nereleri Kapsıyor?

Dıyaru’ş-Şam olarak bilinen bölge için kaynaklarda değişik isimler kullanılmaktadır: Kınnesrin, Dimeşk, Ürdün, Filistin, Humus gibi. Buna göre kaynaklardaki Şam bölgesi denen yer, Filistin, Ürdün, Suriye ve Lübnan toprakları ile Doğu ve Güneydoğu Anadolulun bir kısım bölgelerini de içine alan bir bölgeyi kapsamaktadır. Zaten Kur’an’ın ifadesi ile “etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa” ifadesi ile de Şam bölgesinin, “el-aksa”yı çevreleyen bir bölge şeklinde olduğu anlaşılmaktadır. Ayette buna işaret vardır. Tarihsel olarak bu bölgeler Osmanlı da Biladu’ş-Şam veya Diyaru’ş-Şam diye tesmiye edile gelmiştir. Hadislerde Beytu’l-Makdis, Filistinliler arasında Makdisî diye ifade edilen Mescid-i Aksa’nın bereketi ile bereketlenen bölgelerin ismidir. Siyasal olarak Ortadoğu diye isimlendirilen bu bölge Kur’an’da  Kureyş Süresinde de zikredilmektedir: 

“(Allah) Kureyş’i (emniyet ve selamete) alıştırdığı için! Onları (ticaret için) kış ve yaz yolculuğuna alıştırdığı için! O halde (onlar da) bu Beyt’in (Kabe’nin) Rabbine (şükür için) ibadet etsinler! O (Beyt’in Rabbi) ki, onları açlıktan doyurdu ve kendilerini korkudan emin kıldı.” (Kureyş, 106/1-6)

Kureyş kış aylarında Yemen’e yaz aylarında ise Şam/Suriye tarafına kervan ticareti yapmakta idiler. Ticaret yaparak kazanıyorlar ve Haremin ehli oldukları için de emniyet içinde gidip geliyorlardı. Başka ticaret kafileleri saldırı ve tecavüze muhatap olurken, Kureyşliler, Haremin sakinleri oldukları için hiçbir nahoş muamele ile karşılaşmıyorlardı. (Tefsiru’l-Keşşaf, Zamehşeri, 4/795).

Ayrıca Muhammed Ayyaş el-Kubeysi, Mecalisü’n-Nur adlı tefsirinde, Kureyş suresinin başındaki  bulunmuş, Ebrehe ordusuna karşı kendilerine sağlanan manevi muhafazaya hatırlatma yapmıştır şeklinde bir izah yapmaktadır. (Mecalisü’n-Nur Tefsiri, Muhammed Ayyaş el-Kubeysi, Asalet yayınları, 2022 1. Basım İstanbul, s.536) 

Hatta bir defasında efendimiz çocukken amcası Ebû Talib’in ticaret kervanına katılarak buraya gider. Busra’ş-Şam’da Rahip Bahira tarafından ağırlanırlar ancak Bahira’nın ikna çabaları ile kervan, tekrar Mekke’ye geri döner. Olay biline meşhur bir olaydır. Bahîra bir bulutun gelen kafileyi gölgelediğini görünce anlamış ve kafileyi misafir etmek için yemek hazırlayıp davet etmiştir. Kervanda başka kimselerin olup olmadığını sormuş kendisine Muhammed isimli küçük bir çocuğun develerin yanında olduğu haber verilince heyecanlanmış ve derhal onu da hazır bulundurmuştur. Ebu Talib’in yeğeni hakkında malumat edinmiş ve nihayetinde efendimizin sırtına bakarak nübüvvet mührünü görmüştür. Sonra kervan Şam’daki Yahudilerin efendimize zarar verebileceği gerekçesiyle Rahip Bahîra tarafından Mekke’ye geri gönderilmiştir. Rahip Bahîra’nın korktuğu şey yani Şam bölgesinde Yahudilerin zarar verme korkusu, Maalesef 1947’de teşekkül ettirilen işgal devleti İsrailin kurulması ile Muhammed(sav) nekbeye dönüşmüştür. Böylece bu işgal, Kur’an ve sünnetten uzaklaşmış Muhammed ümmeti için bir ceza olarak bir asırdan beri devam etmektedir.

 B-Şam Bölgesinin Fazileti

Zeyd b. Sabit (ra)’den: Dedi ki: Bir gün Resulullah(sav)’in yanında deriler(parşömen)üzerine yazılı olan Kur’an ayetlerini telif ediyorduk. Dedi ki: “Şam’a müjdeler olsun! Şam’a müjdeler olsun! Bu, Şam’ın hangi özelliğindendir diye sordum. Dedi ki:  “Çünkü rahmet melekleri kanatlarını Şam’ın üzerine yayarlar” (Müsned’i Ahmed b. Hanbel, Hadis no: 21606, İmam Ahmed, hadisin sahih olduğunu ve isnadının da hasen olduğunu söylemiştir. Hadisi Tirmizi de Sünen’in de tahric etmiştir)

Ebû Derdâ (ra)’ın rivayet ettiği bir hadis, Müslümanlarla yapılacak büyük savaşın Şam bölgesinde olacağını haber vermektedir.

-Ebû Derdâ (ra) dedi ki: Resulullah(sav) şöyle buyurdu: “Büyük savaş günü Müslümanların toplanacağı şehir, Şam’ın bereketli beldelerinden olan  Dimeşk’deki Gutâ denen yerdir.” (Ebû Davûd, Melâhim, 4639, sünnet 9)

-Hadis-i Şerif’de zikredilen Ğûtâ bölgesi bugünkü başkent Dımeşk’in meyva ve bostanları ve tatlı sularıyla ünlü bir bölgesinin ismidir. İmam-ı Nevevî (rh) Emeviye camiine bitişik olan Eşrefiyye medresesinin baş müderrisi iken o bölgeden getirilen ve kendisine hediye edilen meyvelerden uykuya neden olur ve ilmi çalışmalarını engeller diye kabul etmediği rivayet edilir. Bu bölge cennet gibi bağ-bahçe, bostanlara ve soğuk sulara sahip verimli bir bölgedir. Diğer yandan Diktatör Esat rejimine karşı büyük bir mücadele örneği sergilemişlerdir. 500 güne yakın kuşatma altında bırakılan bölge halkı ve Mücahitler hatırlanacağı üzere kedi ve köpek eti yiyebileceklerine dair fetva üzerine otlarla ayakta kalabilmiş direnişçi insanlardı.

-Mu’cemul Büldan adlı eserde Şam’dan sayılan bazı noktaları sıralar: Masisa, Tarsus, Ezene, Antakya, Maraş, Hades, Bağras ve Bekle isimleri zikredilir. Şu halde hadislerde faziletli olarak anlatılan Şam’ın geniş bir saha olduğu, yurdumuzun Güneydoğu kısmını da içine alan bir bölge olduğunu bilmemizde fayda var. Yine bahsi geçen eserde Abdullah b. Amr el-As’ın şu sözü nakledilmektedir: 

“Hayır, 10 kısma bölündü, bunun % 9 Şam’a % 1 de diğer yerlere verildi. Şer de 10’kısma taksim edildi. Bunun  % 1 Şam’a %9 ise arzın diğer yerlerine verildi.”

Bir diğer rivayet de şöyledir: “Abdurrahman b. Süleyman dedi ki: “Acemlerin meliklerinden krallar çıkacaktır. Bu krallar Dımeşk hariç her tarafı eşle geçireceklerdir.” (Ebû Davûd, el-Menâkib ve’l Mesâlib, 9913)

Şam-ı Şerif'in ve Biladu'ş-Şam'ın Fethi

Alimler Şam bölgesinin fazileletini şöyle sıralarla:

1- Şam’a Resulullah’ı gören 10 bin civarında sahabe gitmiştir.

2- Efendimiz oraya peygamberlikten önce de, sonra da gitmiştir. Peygamberlikten önce ticari maksatla gitmiş, sonrasında ise Tebuk seferi sırasında gitmiştir.,

3- İsrâ ve Mi’rac hadise Şam bölgesinde gerçekleşmiştir.

4- Filistin ve çevresi enbiyanın (İbrahim, Musa, Harun, İshak, Yakup, Yusuf, Zekeriya Yahya, İsa ve diğer bir çok peygamberler ki hepsine salât ve selam olsun) 

5- Hz. Peygamber (sav):  معقل المسلمين ايام الملاحم دمشق  حديث صدقة بن خالد عن النبي صلي الله عليه و سلم./ Savaşlar sırasında Müslümanların ilticagahı Dimeşk’dir. ( Ebû Dâvud, 6/316, Münzirî, Ebu Davud’da حدثت    şeklinde Meçhul Mütekellim siğa ile rivayet edildiğini söylemiştir.)

6- Selahaddin Eyyubî, Nureddin Zengî gibi büyük komutanlar ayrıca İbn-i Teymiyye, İmam Nevevî gibi büyük âlimlerin kabri Şam’da bulunmaktadır.

7- Şam’da Resulullah’ın Müezzini büyük sahabi Bilal-i Habeşi, Humusta Allahın kılıcı Halid b. Velid, 5. Raşid Halife Ömer b. Abdulaziz’in kabirleri bulunmaktadir.

8- Hem Sünniler hem de Şiiler açıısndan çok büyük bir fazilet atfedilen Şm bölgesinde Ehl-i Beyt’in kabirlerine ek olarak makamları ve hatıratları bulunmaktadır. Özellikle feci kerbelâ hadisesinde Seyyidu’ş-Şuhedâ Hz. Hüseyin efendimizin başı Yezid tarafından Şam’a getirilmiştir. Emeviye camiinde kesik başın konduğu yerde Hüseyin efendimize ait makam bulunmaktadır.

9- Ayrıca Hz. Ali’inin kızı ve Hz. Hüseyin’in kız kardeşi seyide Zeyneb’in kabri de Şam’daki Seyyide Zeyneb semtinde bulunmaktadır. Diğer yandan ehl-i Beytten seyide Rukiyye ve birçok ehli beyt kabirleri de eski Şam bölgesinin içerisindedir.

10- Şam İslam Devletinin Medine-i Münevverden sonraki ilk başkentidir. Daha sonra Bağdat, Basra, Kahire, Endülüs, İstanbul şeklinde devam eden İslam medeniyetinin en önemli merkezleridir. Bu nedenle Şam, Şam-ı Şerif ismiyle tesmiye edile gelmiştir. Bu isimlendirmeler de elbette hem bereket hem de yücelik ve fazilet ifade edilmek istenmiştir. 

C-Şam’ın Fethi 

Şam ve Şam diyarları ile ilgili söylenecek çok şeyler olduğu hepimizin malumudur. Ancak konumuzla alakalı olarak şunu söyleyelim ki: yaşadığımız son iki yılda çok büyük hadiseler meydana geldi. Bunlardan birisi 7 Ekim 2023 Aksa Tufanı, diğeri ise 8 Aralık2024 Şam’ın fethidir. Bu iki tarih, sonraki gelişmeleri belirleyen iki büyük tarihsel kırılmayı ifade ediyor. Bu iki tarih, ümmetin ve insanlığın yeniden dirilip, küresel siyonizmi yenilgiye uğratmaya başladığı tarihtir. Bu iki tarih zaferler ve fetih çağı’nın başladığının gösteren sembolik iki tarihtir. Bundan sonrası asla eskisi gibi olmayacaktır.

Şam’ın fethi, İstanbul’un, Kahire’nin veya diğer büyük bölgelerin fethi gibi, İnşallah Kudüse giden yolu açacaktır. Bu hadisenin önemi aynı zamanda Sahih akide ile sahih olmayan akide mensuplarının ayrışması anlamına da gelmektedir. Siyonizm ve emperyalizm, Hamas, Heyetu’t-Tahriru’ş-Şam, Suriye ve diğer mücahit grupların sağlam akidelerinin meydana getirdiği manevi gücü mağlup edememektedir. Buna samimi olan tüm lider ve devlet adamalarını da eklemek gerekmektedir. Direniş ekseni adıyla yapılan propaganvari mücadelelerin ne kadar kısır kaldığı herkes tarafından müşahede edilmiştir.

2-SAVAŞTAN GERİ KALANLAR

Fetih suresi, Hudeybiye antlaşması ile hâkim olan sulh ortamın Mekke’nin fethi sonucunu verdiğini ifade eder. Aynı zamanda yakın bir fetih olarak Hayber’in fethinden iki defa söz etmektedir. Hatta Hayberin fethini Mekke’nin fethinden daha fazla vurgulamak için iki zikreder. Bugün ki ifadeyle siyonizmin merkezi ekonomiyi elinde tutan Hayber Yahudilerine mümasil İslam aleminin ortasındaki hançer misali Siyonist İşgalci devletin inşallah yakın bir tarihte yok olacağının işaretleri gibi duruyor. Ancak sure, savaştan ve mücadeleden geri duran bir kesimden söz etmektedir. Bunlar için “bedevi” ifadesini kullanan sure, imanlarının tam oturmadığı, münafık ve müşriklerin fitnesinden etkilenen kabileler olduğunu bundan önceki bölümlerde anlatıştık. Günümüz hadiselerine yorduğumuz ayetler adeta savaşın asıl taraflarının Ortadoğu’da yani Şam diyarında ortaya çıkacağını ve top yekûn bir hak-batıl mücadelesi, tevhit-şirk savaşının başlayacağını göstermektedir. Bu durumda genel bir seferberlik durumunun oluşacağını anlıyoruz. Ayet şöyle diyor:

“O bedevilerden geri kalmayı seçenlere de ki: “Yakın bir zamanda güçlü ve savaşcı bir milletle savaşmaya çağrılacaksınız. Ya onlarla savaşacaksınız ya onlarla savaşmaya gerek kalmadan Müslüman olacaklar. Eğer bu çağrıya itaat ederseniz Allah size güzel bir karşılık verecektir. Fakat daha önce arkanızı döndüğünüz gibi yine arkanızı dönüp kaçarsanız Allah sizi elem verici bir azapla cezalandıracaktır. Gözleri görmeyen için savaşa çıkma sorumluluğu yoktur. Topal için bir sorumluluk yoktur. Her kim Allah’a ve resulüne itaat ederse Allah onu altından ırmakların aktığı cennetlere koyacaktır. Her kim de arkasını dönüp giderse Allah onu elem verici bir azapla cezalandıracaktır.” (Fetih, 48/16-17)

Ayette sözü edilen güçlü-kuvvetli savaşçı millet kimlerdir? Fahrettin er-Razî, bu ifade ile ilgili birçok ihtimalden bahseder: Bu görüşlerin en meşhur bunların Museylemetu’l-Kezzab’a tabi olan v e Hz. Ebu Bekir (ra)’ın kendileri ile savaştığı Beni Hanîf kabilesidir. Diğer bir görüşe göre bunlar Farisiler/Persler ve Rumlardır ki onlarla da Hz. Ömer savaşmıştır.(Tefsiru’l-Kebir er-Razî,  Mektebetu’l-İman, 1.Basım, 1993, Kahire, c.14 s.326) 

Savaçtan geri kalanlar, iman ettikleri hakikatler uğrunda mücadele etmeyen herkesi kapsar. Savaştan geri kalanlar, geçerli bir mazeretten ziyade zayıflık eseri olarak sahayı terk edenlerdir. Savaştan geri kalanlar, hem Suriye hem de Mazlum Filistin/Gazze halkını zalimlerin insafına terk edenlerdir. Soykırıma rağmen boykot silahını kullanmayan, siyonizmle her türlü ilişki ve alışverişe devam edenlerdir. Bizler cahil kesimin söylediği gibi ülkemize sığınmış mazlum halk kitlelerine yönelik bu ifadeleri asla kullanmayız. Ancak İslam ümmeti olarak, Müslüman ülkelerin halkları ve başındaki yöneticiler,mazlumun yanında durmayanlar, siyasal ve emperyal gayelerle katliamcıları destekleyen, boykota aldırış etmeyenler “savaştan geri kalanlardır” Diğer taraftan, görünen o ki, Suriye devrimi ve bu devrime destek veren muvahhit Müslümanlar er veya geç siyonizmle Ortadoğu’da kafa kafaya gelmek zorunda kalacaklardır. Mazlumlara kan kusturan dünya siyonizmi hepimizin karşısına dikilecektir.

Diğer yandan ayet-i kerimede bahsi geçen bu savaşçı milletin, Kürt kavmi olduğunu ispata çalışan bir doktora tezinin de Kuzey Irakta çalışıldığını nazara vermek isteriz. (Sahabi Caban el-Kürdi& Tabii Meymun b. Caban,Dr. Daham İbrahim el- Hesinyani, Mütercim: Ahmet Varol, Asalet Yayınları, 2020,İst.)Tüm bu görüşler çerçevesinde güncel olaylara bakabiliriz. 

Buna göre Sureyi’nin Kuzeyinde hem ABD hem İsrail hem Perslerin hem de emperyalist güçlerin kullandığı asıllarının da Kürt olduğu iddia edilen (PYD/PKK) diye bir yapı bulunmaktadır. Hatta Suriye devriminin Suriye’de otoriter bir güç haline gelmesinin önündeki en büyük engel de Kuzey Suriye’deki sözde Kürdistan kurmaya vadiyle aldatılan bu yapıdır. Bu zavallı kandırılmış insanlar kendilerini Filistin halkına benzetecekleri yerde Yahudi halkına benzeterek İsrail’in kaderdaşı olarak görme eğilimindedirler. Bu yapıyı ABD, İngiltere, İsrail, İran ve Beşşar birlikte oluşturdular. Gaye kullanılmaya elverişli bu insanları fitne unsuru olarak kullanmak ve İslam dünyasının birlik-beraberliğinin önüne set çekmek. Aynı amaçlarla Irak’ın işgali esnasında da İŞİD kurulmuş ve kullanılmıştı. Oradan da Suriye getirilerek Suriye devriminin rotasını kaybetmesi sağlanmıştı. Nitekim bu süreç 13 yıl kadar geriletilerek 14 milyon insanın hicret etmesine, 700 bin insanın şehid edilmesine, Suriye topraklarında taş üstünde taş bırakmayan diktatör rejim, Rusya ve İran’ın yardımı ve Siyonistlerin göz kırpması ile Suriye de tam 5 veya 10 Gazze meydana getirecek yıkımı gerçekleştirdiler.

Tüm bunları izleyen Müslüman halklar ve yönetimler… Gazze’deki, soykırımı izleyen ve müdahale etmeyen 50 küsur İslam ülkesi. Siyonist mallarını Boykotu,  devlet ve halk nezdinde bir politika ve siyasete dönüştürmeyenler…Siyonizmle normalleşme adı altında İbrahimi antlaşmalar imzalayanlar…Dolaylı ve hilebaz ilişkilerini sürdürenler.., Her türlü siayasi/ekonomik/ticari/askeri ilişkilerini devam ettirenler...İşte savaştan geri kalanlar ve savaşmak zorunda kalacak olanlar bunlardır. Çünkü siyonizm sadece Filistini değil arz-ı Mev’ud dedikleri Nil ve Fırat arasındaki tüm bölgeyi istiyor ve kendilerini de bu plana göre ayarlamış bulunmaktadırlar.

Allahu A’lem, Fetih suredeki beyat eden sahabeler bugün için adeta Gazze halkını ve direnişçileri ifade ediyor. Sabredenler ve sabır yarışı ile memleketlerini fethedenler,  Suriye halkı ve mücahitlerini gösteriyor. Türkiye de her ikisine veliyyen ve nasîra/Dost ve ensar olma şerefine nail olmuşlardır. Dünyanın hür vicdanlı insanları ile Müslüman halklar da Soykırıma karşı durmuş, direnişi desteklemiş aynı zamanda Suriye devrimini de sahiplenmişlerdir. Bu, Allahın bu sıkıntılı çağda iman edenlere ihsan etmiş olduğu bir lutfu ilahidir. Şimdi hem Gazze zaferinin üzerini örmek, hem de Suriye devrimini çalmak için aktörler devreye girmiş bulunmaktadır. Şam’ın fethi ile Suriye yönetimini mevcut Arap yönetimleri gibi tasarlamak isteyenlerin yanında, demokratik bir rejim kurulmasını arzu edenler, İran gibi karşı devrim atakları geliştirenler ve nihayetinde Suriye halkının kendi hür iradesi ile inancının tezahürü olacak bir yönetimi arzu eden mücahitler…

Geçiş dönemi aynı zamanda zor bir dönemdir. Adeta küçük cihaddan büyük cihada dönülmüş gibi. Dua etmek lazım. Çünkü Afganistan İslam emirliği, örnek ve model olabilecek bir konumda görünmüyor. Ancak Suriye, Şam, Humus, Halep,  Hama, Deyr-i Zor, Haseke, İdlib, Münbiç, el-Bab, Lazkiye Kunaytera, Guta’ş-Şam, Kobani, Aynu’l-Arap, Tel-Afer,  Zeytin dalı bölgesi, Fırat Kalkanı Cerablus, Kuzey-Güney ve Dogu-Batı Suriye etrafı ile birlikte Ortadoğu en stratejik bir konumda bulunmaktadır. Bu potansiyel inşallah yeni zaferlerin müjdesi olacaktır. Siyonizm kaybedecek ve dünya hükümranlığı el değiştirecektir. Nur süresinde ifade edilen Allahın vadinin tahakkuku yakındır:

“Allah sizden öncekilere hakimiyet verdiği gibi, sizden iman eden ve Salih ameller işleyenlere yeryüzünde hakimiyet vereceğine, onlar için razı olduğu İslam dinini yeryüzüne hakim kılacağına ve yaşadıkları korkulardan sonra onların durumların durumunu güven ortamıyla değiştireceğine dair söz verdi.     Çünkü onlar bana kulluk ediyorlar ve bana hiçbir şeyi eş koşmuyorlar. Her kim bundan sonra nankörlük ederse onlar fasıkların bizzat kendileridirler.” (Nûr, 25/55)

SONUÇ

Fetih suresi, fetih ve zaferleri müjdeleyen ilahi bir nefha olarak günümüze de ışık tutmaktadır. Mekke’nin fethini müjdeleyen süreç, bugünkü işgal edilmiş gönüllerin ve bölgelerin de fethedileceğini söylemektedir. Sûrenin sonunda Hz. Peygamberin gördüğü rüyanın tahhakuk edeceğini ve Mescid-i Harama güven içerisinde gireceklerini haber veren Kur’an, İ’caz-ı Beyanı ile bu asırdaki Müslümanların da rüyalarının ve hülyalarının tahakkuk edeceğini haber veriyor. Peygamberi ile gönderilen dinin tüm dinlere galebe çalarak muzaffer olacağını müjdeliyor. Diğer taraftan akidelerinin gereği “Lâ ilahe illallah” diyenlerin başlarına “Muhammedu’r-Resulullah”ı hayatlarının ve mücadele yöntemlerinin başına koyarak düşmanı çatlatan bir fidan/ekin gövdesi gibi gelişip neşvû nemâ bulacaklarını, Ahiret’de iman ve salih amel sayesinde ise, mağfiret ve büyük bir mükâfatla bahtiyar olacaklarını haber vermektedir.

Not: ‘Fetih Suresinin hatırlattıkları’ yazı dizimiz söylediğimiz gibi 3 bölüm olarak tasarlandığı gibi burada sona erdi. Ancak Fetih suresinin son 3 ayeti daha özel bir yazıyı gerektirdiği için yakında “Fetih Suresi ve Muhammed Ümmeti” başlığı altında müstakil bir makale olarak yayınlanacaktır.

Yorumlar 2
Ahmet Özgün 19 Şubat 2025 23:41

Uzun ancak eksik bir yazı, 10 bin Sahabe Efendilerimizden bahsediyor, Hz Muaviye yok sayılıyor, buda yazarın her ne kadar İran karşıtı görünsede Şia ya mavi boncuk verdiğini gösteriyor

Ahmet Özgün 19 Şubat 2025 23:39

İbni teymiyyye Ehli Sünnet dışı bir adamdır, Şamdan bshsedip Hz.Muaviyeyi es geçmek Şia ya selam göndermek tır

Yazarın Diğer Yazıları