Daha önce "On bir Şehrin Yeniden İnşası" başlıklı yazımda 6 Şubat felaketinin bu Onbir şehri yeniden insanı ve insanlığı merkeze alan "İnsan Yüzlü Şehirler" olarak inşa edebilme fırsatını da içerisinde barındırdığını zikretmiştim.
Farabi, organizmacı bir yaklaşımla şehirleri insan bedenine benzetir.
Bedendeki her bir uzvu ona mukabil şehirdeki sosyal, zihinsel, ekonomik ve kültürel unsurlarla karşılar.
Bu bağlamda her insanın hayat kaynağı, olmazsa olmazı olan kalbinden hareketle toplumun ve şehrin de kalbinin varlığından bahsedilir.
Her kişinin bir kalbi olduğu gibi her toplumun ve her şehrin bir kalbi olmak zorundadır.
Toplumun kalbi kişi/bireydir.
Bireydeki değişim kendi yüreğinden başlar, toplumdaki değişim ise toplumun yüreği olan bireyden ve onun hükmettiği şehrin çarşılarından başlar.
Zira bizatihi anlamı da değişim, gelişim olan kalbin olumlu ve olumsuzlukların deveran edip durduğu bir merkez olduğu dile getirilir.
İçerisinde ticaret ve üretimin öne çıkıp şöhret bulduğu böylece bir değişim ve dönüşüme sebep olduğu "çarşı"lar şehrin kalbi olarak nitelenir.
Çarşıların kalbi ise oradaki deruni değişimi gerçekleştiren "mabed"ler olduğu ifade edilir.
Bu kadim gelenek Hz. Adem'in yeryüzündeki ilk imar faaliyeti olarak gerçekleşen yeryüzünün kalbine inşa edilen Kabe'nin imarıyla başlar.
Sonradan insanlık saptıkları farklı inanç gruplarının gereği olan mabetleri inşa ettikleri şehirlerinin kalbine yerleştirirler.
Bütün bunlar muvacehesinde onbir şehrimizde neler oluyor, değişimin yönü ve kıblesi ne yana seyrediyor?
En kısa ömürlüsü 3 kuşağı inşa edecek olan, 120 yılı kapsayan bu şehirler nesillerimizi nasıl inşa edecek?
Zira İnsanlar önce şehirler inşa ederler sonra şehirler döner insanları inşa eder.
Kısaca bütün bunları gerçekten merak edeniniz var mı?...
Selam ve dua ile.
(Devam edecek)