Bilal Durman

Türk, Kürt ve Arap Kardeşliği

Bilal Durman

Ortadoğu, tarih boyunca birçok medeniyetin beşiği olmuş, büyük komutanların ve devlet adamlarının yönetiminde çeşitli dönemlerde barış ve istikrar ortamı yakalamış bir bölgedir. Ancak bugün, bölge ülkeleri dış müdahaleler, etnik ve mezhepsel ayrılıklar, siyasi istikrarsızlıklar ve ekonomik sorunlarla boğuşmaktadır. Bu karmaşa içinde, Filistin meselesi Ortadoğu’nun en kronik ve en büyük vicdan yaralarından biri olmaya devam etmektedir.

Tarih boyunca Filistin topraklarında adaleti sağlayan üç önemli lider öne çıkmaktadır: Hz. Ömer, Selahattin Eyyubi ve Yavuz Sultan Selim. Hz. Ömer, Kudüs’ü fethettiğinde halka din ve ibadet özgürlüğü tanıyarak, bölgenin farklı unsurlarını bir arada yaşatan bir yönetim sergilemiştir. Selahattin Eyyubi, Haçlı işgaline karşı mücadele ederek Kudüs’ü fethetmiş ve hoşgörü temelli bir yönetim inşa etmiştir. Yavuz Sultan Selim  bölgenin uzun yıllar süren bir istikrara kavuşmasını sağlamıştır. Üç dönemde de Ortadoğu coğrafyasının barış ve sükunete kavuşması Kudüs'ün fethi ile sağlanabilmiştir.

Bu üç büyük liderin ortak noktası sadece Filistin’i fethetmeleri değil, aynı zamanda Arap, Kürt ve Türk toplumlarını ortak bir amaç etrafında birleştirmeleridir. Hz. Ömer bir Arap, Selahattin Eyyubi bir Kürt, Yavuz Sultan Selim ise bir Türk olarak farklı etnik kimliklerden gelseler de ortak bir bilinçle hareket etmişlerdir. Bu durum, günümüz Ortadoğu’su için de önemli bir ders niteliğindedir: Bölgenin barış ve istikrarı, bölgenin kadim halkları arasındaki birlikten geçmektedir.

Bugün, Ortadoğu’da barışı hakim kılmak ve özellikle Filistin sorununa kalıcı bir çözüm bulmak istiyorsak, Türk, Kürt ve Arap halkları olarak güçlü bir ittifak kurmamız gerekmektedir. Tarihte tek bir muktedir liderin eliyle sağlanan düzen, bugün bu üç etnisitenin ortak iradesiyle tesis edilebilir. Bölgenin kendi iç dinamiklerine dayalı, dış müdahalelere kapalı bir istikrar inşa edilmesi, bölge halklarının geleceğini güvence altına alacağı gibi Kudüs'ün fethine giden yolu açacaktır biiznillah.

Son yıllarda ABD ve Rusya gibi küresel aktörler, Ortadoğu’da kartları yeniden dağıtmakta, yeni ittifaklar kurmakta ve bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye çalışmaktadır. Bu süreçte, bölge ülkelerinin pasif kalması, Ortadoğu’yu dış güçlerin insafına bırakmak anlamına gelir. Bunun önüne geçmek için Türkiye, Suriye ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi gibi bölgenin doğrudan etkili aktörleri, kendi aralarında üçlü zirve düzenleyerek güçlü bir birlik mesajı vermelidir.

Bu ittifak ile ekonomik, askeri ve diplomatik iş birliğini artıran bir sürecin başlatılması, bölgenin kendi inisiyatifiyle hareket etmesini sağlayacaktır. Özellikle enerji, ticaret, güvenlik ve insani yardım alanlarında geliştirilecek ortak projeler, bölge ülkelerinin birbirlerine olan bağımlılığını artırarak ittifakı daha sağlam bir zemine oturtacaktır.

Böyle bir birliktelik, sadece Filistin meselesine değil, aynı zamanda Suriye’nin yeniden inşasına, Irak’ın iç istikrarının sağlanmasına ve emperyal güçlerin bölgedeki etkisinin kırılmasına da katkı sağlayıp Türkiye, Suriye ve Kürt yönetimi arasındaki diyaloğun güçlendirilmesi ve bölgesel çatışmaların sona erdirilmesi için kilit rol  üstlenebilir.

Tarihte Arap, Kürt ve Türkler, ortak bir kaderi paylaşmış, dayanışma içinde hareket ettiklerinde büyük zaferler kazanmışlardır. Bugün de geçmişten ders alarak, emperyal planlara ve siyonist hedeflere karşı birleşmek ve bölgeyi kendi iradesiyle yönetmek için adımlar atılmalıdır. Eğer bölge halkları kendi aralarındaki tarihi bağları ve ortak çıkarlarını ön planda tutarak hareket ederlerse, hem Filistin meselesine adil ve vicdani bir çözüm bulabilir hem de bölgenin tamamında uzun yıllar sürecek  bir barış ortamı tesis edebilirler.

Yazarın Diğer Yazıları