Asiye Türkan Aile Danışmanı / İlahiyatçı

Sabret Ey Filistin!

Asiye Türkan Aile Danışmanı / İlahiyatçı

Bundan tam 1438 sene önce Mekke topraklarında Allah’ın Resulü olduğunu söyleyen Abdullah oğlu Muhammed ve getirdiğinin hak olduğuna gönülden inanan, O’na güvenen, ilklerden olmayı arzulayan arkadaşları…

Bir eline güneşi, diğer eline de ayı verseler asla davasından dönmeyeceğini, kendisine verilen mesaja ekleme ve çıkartma yapmadan iletmesi gerektiğini bilen Allah’ın Nebisi ve imanına kanıyla - canıyla şahit kılan Yasir ailesi…

Gücünü, imkanlarını, statüsünü, gücünü kaybetmeyi göze alamayan, köleleri ile aynı ortamda olmayı kaldıramayan, hayırlarda ön sıralarda olan, nebilik yarışında geri kalıp bunu hazmedemeyen ve Allah’a savaş açan Ebu Cehil…

Yemenden Mekke’ye gelmiş olan Yasir, cariye Sümeyye ile evlenmiş, Oğlu Ammar’ın davetiyle İslam’a girmiş,  himayesi ile girdiği zalim Mazlum oğullarının lideri Ebu Cehil’in hışmına uğramış ve işkenceler yapılarak katledilmişti. 

Sabret Ey Yasir Ailesi!

Tarihin tozlu sayfalarında Yasir ailesine yapılan çok işkenceler vardı. Müslümanlar çaresizdi. Hüzünle yaşanan acıları seyretmekten başka bir şey yapamadı. Allah Resulü Yasir ailesinin yanına vardığında yüreği yandı, gözleri yaşardı. Çaresizlik içinde güzel şehit Yasir’in “Bu eziyetler daha ne kadar sürecek” diye sorduğunda, Muhammed (a.s.) Yasir ailesini sabretmeye, direnmeye davet edecekti. Akabinde duası şöyle olacaktı:

“Allah’ım! Sen Yasir ailesini bağışla! Sabredin Ya Yasir ailesi, size müjdeler olsun! Sizin mükafatınız cennettir.” (İbn Hişâm, Sire,I,342; Hakim, Müstedrek,III,432)

Sırasıyla anne ve basının gözlerinin önünde katledilmesine hangi can dayanabilirdi ki?

Ammar da dayanamadı. Başını suya sokup nefessiz bırakıp arkasından Muhammed’i terk edinceye, Lat ve Uzza’ya tapıncaya kadar bu durumdan kurtulamayacağı söyleniyordu. Ölümle burun buruna kalan Ammar diliyle inkar edivermişti. Bütün Mekke sokaklarında Ammar’ın dinden döndüğü dile getirildi. Tepeden tırnağa imanla dolu olduğunu bilen Hak Teala, Ammar’ı vahyi ile şereflendirecekti: 

“Kalbi güven (iman) dolu iken ağır baskı altında olan dışında her kim, inanıp güvendikten sonra ayetleri görmezlikten gelir ve görmezliği (kafirliği) içine sindirirse, Allah’ın öfkesi onların üstünde olur. Onların hak ettiği büyük bir azaptır.” (Nahl Suresi 16/106) 

Zalimin zulmü varsa mazlumun da Allah’ı vardır. Mazlumun zalimden öcünü alacağı gün, şüphesiz zalimin zulmettiği günden daha çetin olacaktır.

“Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara suresi 2/153) O ( c.c.)’ki asla vaadinden dönmez. Zalim gücüne ve parasına güvenip zulüm yapıyorsa, mazlum da her şeyin sahibi  Rabbine güvenip sabretmelidir. Sabretmenin salah eylemine tabi olduğu da ayetin devamıdır. Kaim, daim, dimdik olmakla, ne istediğini ve kimden dilediğini bilmekle, namazlarımızda tam, düzenli ve devamlı olmakladır. 

Eller yüce yaratana açarken, gönüllerimizle başka yere yönelmemeliyiz. 

Haksızlıklar karşısında elbette bir şeyler yapılmalıyız. Var gücümüzle gayret içinde olmalı, elimizle dilimizle olmadı buğz ederek tarafımızı belli etmeliyiz. Aksi takdirde haksızlıklar karşısında susan dilsiz  şeytanlardan olabiliriz.

Hayatta en büyük mücadelemiz insan kalma mücadelesi değil midir? 

Bizi biz yapan şüphesiz vicdanımızdır. Vicdanını öldürmüş yürekler bedenlerine yüktür. Paranın ve gücün hakim olduğu vicdanlardan çıkacak hiçbir dua, gönüllere de merhem olmayacaktır.

Susmak, sıranın bize de geleceğinin göstergesidir. Zira bize dokunmayacak yılan yoktur. Adaletin hakim olmadığı ve ahlakın yaşanmadığı toplumlarda, yılanlar her zaman baştadır. Ataların söylediği gibi, arsız güçlü olunca haklı da suçludur.

Ves-Selam…

Yazarın Diğer Yazıları