Asiye Türkan Aile Danışmanı / İlahiyatçı

Ramazan ayına girerken tefekkür yolculuğu olması duasıyla...

Asiye Türkan Aile Danışmanı / İlahiyatçı

İlk vahiy, bir ramazan gecesinde, emin sıfatına toplumu tarafından layık görülmüş bir beşere “Oku! Yaradan Rabbinin adıyla oku...”olmuştu.

Okumayan akledebilir miydi?

Anlamayan iman edebilir miydi?

Akletmeyen güvenip teslim olabilir miydi?

Alemlere Rahmet olan vahyin elçisi şu şekilde dua etmişti:

Ya Rab! İlmimi, anlayışımı, imanımı arttır. 

İlmi olmayan anlayamaz, anlamayan da imanın lezzetini alamazdı. Nitekim zamanımız modern insanı, bilgi çağında çok hızlı bilgiye ulaşırken, anlayışını duygularına esir etti. Böylelikle hakkı anlayamadı.  Güvenip teslim de olamadı. Çünkü kalbi ve ayağı vahiyde değildi.

Allah Resulü duasına şöyle devam etti;

Rabbim! Ayağımı, kalbimi dinin üzere sabit kıl. Beni takva sahiplerine önder yap. Canımı Müslüman olarak al...

Ayağı hak din üzere olmayan, takva sahibi olamaz, takva sahibi olmayan, önder olamazdı. İstemesek de sonun görüleceği, canın bedenden ayrılacağı günde Müslüman olarak bu fani dünyadan ayrılamazdı. 

Peki Müslüman olarak ölmezsek ne olur?

Koskoca bir hüsran...

Kimin için mi? Elbette Yardana güvenip, teslim olanlar için...

Ve-l Asr!  Asra yemin içerim ki...

Üzerimizde şahitli olan zamana yemin içerek başlayan Asr suresinin devamında, bütün insanların kesin HÜSRAN içinde olduğudur. 

Cenabı-ı Hak bu hüsrandan kurtuluşu da Rahman’a güvenip teslim olmaya, salih amel işlemeye, hakkı ve sabrı tavsiye etmeye bağlamıştır. Bu da imanın ürünüdür. 

Bu surenin tefsirinde İmam Şafii: “Kur’an’da başka hiç bir sure nazil olmasaydı, şu kısacık sure bile insanların dünya ve ahiret saadetini temin ederdi.” demiştir.

Seküler dünyanın modern köleleri olup mutlu olamayan insanlık, inanmamın acı faturasını yaşamakta, lakin hala inadına devam etmektedir.

Geçmişin sıkıntılarından kurtulamayan, geleceğin derdiyle kavrulan, yaşadığı anının kıymetini bilmeyen acizler durumuna düşmektedir. 

Yine bir ramazan, tefekkür ayı ve yine birçok acılara şahit olarak yaşanan haberler, cinnet geçirmeler, akan kanlar, gözü yaşlı insanlar...

Şeytanların bağlandığı rahmet, feyiz, bereket ayı ramazan, camilerde okunan mukavellere, kılınan teravihlere, yapılan nasihatlere inat yine birçok olumsuzluklar olacak ve bu ibadetler mutluluk getirmeyecektir. 

Bu kadar söylemlerin etkisiz yapan, anlamı bilinmeden okunan Kur’an mı, kötülükten alıkoymayan, iyiliğe götürmeyen namazlar mı, kendisini tutamayan ve bu haliyle oruca niyetleneneler mi yoksa dillerden yüreklere inmeyen, hayat tarzı haline getirilmeyen, söyleyen tarafından bile yaşanmayan nasihatler miydi?

Aile içinde yaşanan onca sıkıntılar, erkeğin ve kadının yerinden edilmesi, ailenin değerinin bitmesi, çıkan yanlış kanunların açtığı derin yaralar, yaşanan acılar, kadının ezilmesi, erkeğin evinden uzaklaştırılması, gözleri yaşlı yavruların canilere kurban edilmesi... Ve daha neler neler... 

Yine bir Ramazan ve yine akan kanlar...

Müslümanlar birbirleriyle uğraşıp birbirlerine selam bile vermiyorken, bırak selamı birbirlerinden nefret edip makam kavgası peşindeyken hangi kardeşlikten bahsedile bilinir ki?

Sevgi ve merhamet üzerine kurulmuş bir medeniyetin bıraktığı izler hala silinememektedir. Allah Resulünün ikliminde büyüyenlerin gittikleri yerler de etkisi hala hakim olmaktadır. 

İmanını hayatına şahit kılmak isteyenler, tekrar ayağa kalkmalı ve Rahmanı vesile kılarak oruçlu dillerle el açmalıdır. Ve ayaklarını sağlamlaştıracak eylemler içinde olmalıdır.

Hak Teala: “Ey iman edenler, eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.” buyurmaktadır.

Ayakların sağlamlaşması, yardıma layık olunması ancak Allah adı ile yardım etmekle olur. 

Eğer bir gün bunun farkında olur ve bu farkındalıkla Müslümanlar olarak birleşirsek, yaşadığımız yerde insanlar mutlu, ailelerde de huzur olacaktır. Dünyada hiç bir zalim hakimiyetini sürdüremeyecek, ağlayanlar gülecek, herkes Allah’ın dinine akın akın girecektir. 

Sanırım bunun için öncelikle inandık diyenlerin Allah’ın dinine gerçek manada girip Allah’a katıksız iman etmeleri, güvenip teslim olmaları, hayatın ölümün ve ibadetlerin Alemlerin Rabbi için olduğunu idrak etmeleri gerekir.  

“Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım bekleriz” derken başka yardımcılar ve mabutlar edinmemelidir.

İnsanın başına ne geldiyse kendini tutamadığından gelmemiş midir?

Bütün hayasızlıkların, kavgaların, savaşların, sıkıntıların sebebi insanın kendini tutamamasından değil midir? 

Ey alemlere rahmet olan vahye ev sahipliği yapan Ramazan! Bize tutmayı öğret. Zira tutmayı bilmeyen helak olmaya adaydır.

Peki, oruç tutmayan yasaklara karşı kendini tutabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları