Bizi en güzel şekilde yaratıp misafir ederek hayatın içinde yaşayacağımız bütün imtihanlara hazırlayan, Yusuf suresindeki Ahsen-el kıssa örneğiyle önceliğimizi belirleyerek sınırımızı çizen Kayyum olan Allah’a hamd ederim.
Bizler ilk günden bugüne kadar isimler ve mekân değişse de aynı imtihanlardan geçmekteyiz. Kıyamda durup güneşin nurundan faydalanmaya talip olmamız, bu imtihanlardan başarı ile çıkanlara tabi olmamızladır. Ancak bu şekilde dünyamız aydınlık, ahirimiz nurla dolar. Aksi takdirde yaratılış amacımızın dışına çıkarız. Fabrika ayarlarımızı yani fıtratımızı bozarız. Böylelikle Kayyum olan Allah’ı da unuturuz. Allah Teala Haşr suresinin 19. Ayetinde bizleri şu şekilde uyarmıştır. “Allah’ı unutanlar gibi olmayın. Allah böylelerine kendilerini unutturur. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir.”
Önceliğimizi belirlemezsek asıl önemli şeyleri kaçırırız. Bizler ya özne olup hayata şekil verenlerden oluruz. Ya da bir eşya gibi nesne olmayı tercih ederiz, taklitçilerden oluruz. Böylelikle yaptığımız yanlış tercihle tekrarı olmayan hayatımızı heba etmiş oluruz. Özne olmamız aktif olmamızı, devamlı kıyamda istikamet üzere bir duruş sergilememizi gerekli kılar. Nesne olmak pasif olup açılan yolda emek vermeden, bazen de aklımızı kullanmadan söylenenlere uymakladır.
Kayyum olan Allah kıyamda olan her bireye hangi isteği için kıyamda duruyor ve emek veriyorsa yolunu açan, kolaylaştırandır. Lakin O, dilediğine dilediği kadarını verendir. Zira mülkün yegâne sahibi kendisidir.
Çekim gücü çok güçlü olan dünya ve nimetleri bizleri emir veren, saygı gören, etrafında pervane gibi dönülen, kapısı açılan durumunda olmaya talip ettirmektedir. Kapısı açılanlar, karşısında el pençe durulanlar elbette güç sahibi olan yetkililerdir. Yetkilerini doğru kullanmayıp yolsuzluk yapan, görevini kötüye kullanıp yan yatan yöneticilerin yerine daha büyük yetkili tarafından “kayyum” atanmaktadır. Yönetici durumunda olan her kişi kıyamda olmalıdır. Aksi takdirde yerine kayyum atanabilir. O halde kayyum ne demektir? Kelime anlamı doğrulup ayakta durmak, devam ve sebat etmek, bir işin idaresini üzerine almak, gözetip korumaktır. Mübalağa formunda ise “her şeyin varlığı kendisine bağlı olan, kâinatı idare eden” demektir. Varlığı ve bekası kendi zatından olan, zeval bulmayıp devamlı kaim olan, her şeyi ayakta tutan, varlıkları devam ettiren Rabbimiz Allah’tır. Allah, bizâtihi kaim ve mevcut olup kimseye muhtaç olmayandır. Bunun gereği olarak ezelî ve ebedîdir. Her şeyin var olması ve mevcudiyetini sürdürmesi ancak O’nun yaratması, maddî ve manevi ihtiyaçlarını giderip korumasıyla mümkündür.
“O’ndan başka ilah yoktur, O hayy ve kayyumdur” (Bakara, 255)
Ayakta durmamız yer çekim kanunuyla, bedenimizin canlı olması ruh kanunuyla, Ay’ın düşmemesi dünyanın çekimiyle, dünyanın dönmesi de Güneşin cazibesiyle olmaktadır. Rabbim Allah bu mahlûklarında Kayyûm ismini tecelli ettirmiştir.
Allah’ın “el-Hayyu’l-Kayyûm” olduğuna inanan bizler karşılaştığımız imtihanlarımızda telaşa düşmeden yolumuza devam etmeliyiz. Zira başımıza gelen her ne varsa Rahman Allah’ın idaresinde ve iradesinde gerçekleşmektedir. Bize düşen tek şey doğru hareket etmektir. Zira doğru hareket edenler üzülmeyeceklerdir.
Allah’ın Kayyum oluşu; her şeyin O’nun desteği ile ayakta kalmasıdır. Varlığını devam ettirmesi, her şeyi düzenleyip idare etmesidir. Rabbim iyilik edenlere iç huzuru, kötülük edenlere de iç sıkıntısı verendir.
Allah’ın bütün nesne ve olayları yönetimi altında bulundurduğunun bilincini taşırsak, sürekli tedbir alma endişesi ve başkasına boyun eğme zahmetinden kurtuluruz. Gönül rahatlığıyla yaşarız. Nesneleşmediğimiz müddetçe dünya nimetlerinin çekim alanının içine girmeyiz.
EY KAYYUM olan Allah’ım!
Hamd sanadır. Bütün nimetleri veren sensin. Senden başka ilah yoktur. Sen semavat ve arzın celal ve ikram sahibi yaratıcısısın. Hayy ve Kayyumsun. Yokluğa düşürme bizleri. Uyanık ve kıyamda eyle bedenimizi, gözümüzü, dilimizi. Kayyum olarak ata özümüzü, yüreğimizi, sözümüzü... (AMİN)