Müslim’de yer alan bir hadiste Allah Resulü “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle düzeltin. Ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” buyurmuştur. İmanın en alt noktası olarak buğz etmek nedir? Zulme razı olmak zulüm mü? Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyen zalim mi? En azından buğz etmeyen dik durabilir mi? Açık hava tımarhanesine dönmüş dünyada patlamaya hazır bir bomba olmaz mı insan? Sanki hep beraber bir boşluğun içine düştük. Nereye baksak zulüm, acı, kan, haksızlık, işkence...
Dünya kamuoyuna sesleniyorum! Doğarken sahip olduklarından dolayı işkenceye tabi olanlara hep beraber ne yapabiliriz? Hiç kimse ne rengini, ne ırkını, ne dilini, ne içinde büyüdüğü toplumu, ne de cinsini seçmemişken, nasıl olur da bütün bunlar bir üstünlük ya da alçaklık meselesi olarak görülebilir? Doğu Türkistan’da dünyaya gelmiş olsaydık sanırım şu an bitmeyen zulümleri, acıları öncelikle içinde olarak yaşayacak, eğer oradan kaçma yolunu bulabilseydik ya unutup geçmişe bir sünger çekecek ya da var gücümüzle dünya kamuoyunu ayağa kaldırmaya çalışacaktık.
Doğu Türkistan'da Çin yönetiminin uyguladığı politikaların sonucunda 35 milyonluk Müslüman Uygur Türklerinin dünyanın gözleri önünde soykırıma uğramaktadır. Nazi Almanya’sında Yahudilere, Amerika Kıtasındaki kızıl derililere, Bosna Hersek'te Müslüman Boşnaklara karşı yapılan soykırım şuan gözlerimizin önünde, Doğu Türkistan'da Çin zulmü altında inleyen Müslüman Uygurlara yapılmaktadır.
Almanya Doğu Türkistan Kültür ve Enformasyon Merkezi Genel Başkanı Abdulcelil Karakaş Bey’in sözleriyle, şu anda açlıkla ölüme terk edilen kardeşlerimize yapılan zulümleri sizlere köşemden duyurmak isterim;
“Oradaki kardeşlerimizin seyahat özgürlüğü ellerinden alınmış durumda. Yüz tanıyan kameralarla takip ediliyorlar. Camiler yakılıp, yıkılıyor, Kur’an-ı Kerimler evlerden toplatılıp yakılıyor. Sakal bırakmak yasak, kadınların başlarını örtmesi yasak ve hatta selam vermek suç sayılıyor. Oruç tutmak yasak. Ramazan ayında özellikle okullarda ve işyerlerinde insanlara zorla su içirilip, yemek yediriliyor. Öğrenciler Çinli öğrenciler tarafından kontrol ettiriliyor. Müslüman Uygur Türkleri, sudan sebeplerle götürüldükleri hapishanelerde akıl almayacak işkencelere tabii tutuluyor. Elleri ayakları prangalarla kelepçelenip, sağlıksız ortamlarda ölüme terk ediliyor. Eğitim ve Terbiye Kampları denilen hapishanelerde ellerinden ve ayaklarından bağlanarak asılıyor, ağızlarına beton doldurularak boğuluyor. Müslüman kadınların rahimleri alınıp, hamilelikleri engelleniyor; hamile olanlar da doğuramadan çocuklarıyla birlikte öldürülüyor. Erkekler kısırlaştırılıyor, genç kızlar Çinli erkeklerle evliliğe zorlanıyor, sistematik işkencelere maruz bırakılıyor ve nesilleri yok ediliyor. Erkekleri hapishanelerde olan yalnız kadınların ve çocukların yaşadığı her Müslüman Uygur’un evine bir Çinli erkek "gözlemci" sıfatıyla yerleştirilerek, kadınların namuslarına iffetlerine dokunuyorlar. Hal böyle olunca da Doğu Türkistan'da bu zulme maruz kalan Müslüman Uygur kadınları ve kızları, iffetlerini/namuslarını korumak adına intihara başvuruyor. Üç milyondan fazla Uygur Türkü toplama kamplarında tutuluyorlar. Bunların arasında; profesörler, ilim adamları, ulemalar, yazarlar ve gazeteciler bile o kamplarda güya Çince öğretilip yeniden terbiye ediliyorlar. Din adamlarını büyük meydanlarda Çin marşları ve geleneksel Çin müzikleriyle dans ettiriliyorlar. Bugün, ekonomik, siyasi ve benzeri sebeplerden dolayı Doğu Türkistan'da Çin Yönetiminin uyguladığı bu insanlık dışı uygulamalara sessiz kalanlar, yarın bunun hesabını ne insanlığın vicdanında ve ne de mahşerde veremeyeceklerdir. Çünkü tüm dünyanın gözü önünde bir millet sadece farklı dinden ve farklı dilden oldukları için akla hayale gelmeyecek metotlarla işkencelere tabii tutulmakta, kendi vatan topraklarında soykırıma maruz bırakılmaktadır.”
Ya Rab! Elimden başka bir şey gelmiyor. Tıpkı Hz. Yakup gibi hüznümü ve kederimi Sana arz ediyorum. Sen, her şeye kadir olansın...
Dayanın Uygurlu kardeşlerim. Allah’ın yardımı şüphesiz çok yakındır.