Allah’ım! Sen af edicisin, af etmeyi seversin, bizleri affet…(Amin)
On günlük ömrün kalsa ne yaparsın?
“Yaşadığın şu vaktinin senin son anın olduğunu bilsen ne yaparsın?
Cevabını duyar gibiyim. İbadet ederdim, af dilerdim, tövbe yapardım, bütün sevdiklerimle helalleşirdim vs…
Adını hatırlayamadığım bir kitapta sahabiye de bu şekilde bir soru sorulduğunu, “ilim öğrenmeye devam ederdim” cevabını aldığını okuduğumda; “işte sahabiyle bizim aramızda ki fark” demiştim.
İşte biz, işte örnek nesil Nebi’nin arkadaşları…
Nebi’nin önüne asla geçmeyen, yanında olup ve O’na destek olan sahabeler topluluğu…
Yaşadığı çağın öznesi olan, önü çeken kalbleri mutmain ve saygıya layık değerli insanlar…
Allah Resulü’nden gelecek emirlere kulak açan, Allah’tan gelen her habere itimat eden, dini sadece Allah’a has kılma gayretinde olan bir nesil…
Allah ‘tan ve Rasul‘ün den gelen her emre itaat eden, işlerinde “bence bu şekilde, bana göre olur vs. “ demeyen bir nesil…
Her inen ayete iman edip “amenna ve saddakna “diyebilen bir nesil…
Nebinin öğretmenliğini yaptığı O örnek nesil, nasıl farklı söyleyebilirlerdi ki Ahzab suresinin 36. Ayetini okuyarak;
“Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. ”
Mesele bu hayatta mümin kalma gayreti içinde olmak değil midir?
Kendi işlerinde seçim hakkının olmaması yanında ne ibadetlerinin yanına bir ibadet ekleyerek ne de çıkartarak gerçek mü’min olunamayacağını bilmek değil midir?
Resulullah (a.s.) ümmetini Allah’ın uygun görmediği ruhbanlıktan ve haddi aşmalarında uzak tutmak istemişti. O biliyordu ki Allah haddi aşanları sevmezdi.
“Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı güzel ve temiz şeyleri kendinize haram etmeyin, sınırı aşmayın. Çünkü Allah sınırı aşanları sevmez.”
Allah’ın sınırlarının korunması devamlı istenilen bu dinin müntesipleri olarak bizlerin yeniden Kur’an’la inşa olup, Hak dine yeniden tabi olmamızın zamanı hala gelmedi mi?
Teferruatlara boğulan ibadetlerimizin bizi olgunlaştırmadığını, bize Kur’an ahlakını sunmadığını, ashab gibi karıncayı ezmeyecek inceliğe getirmediğini hala görmeyecek miyiz?
Hakkı batıldan ayıran, dünya ve ahiret saadetini sunan rahmet ayı Ramazan, hala bütün ağrılıyla üzerimizdeyken, şu geceler Kadir gecesine gebeyken bu sancıyı çekmeyenlerin kutlu doğuma şahit olamayacağının daha farkına varamayacak mıyız?
Bin aydan daha hayırlı olduğu ilahi vahiyle bildirilen kadir gecesine, kadrimizi, kıymetimizi bilmeden, Cenab-ı Hakk’ın ölçüsüne uymadan erişilemeyeceğini hala anlamayacak mıyız?
Kendimizi kandırdığımızın farkında olalım. Yaptıkları ibadetleri ya azımsayıp, Allah Resullerinin bile yapmadığı ibadetleri yaparak ya da çok görüp yaptıklarıyla övünerek ne bu dünya mutluluğuna ne de ahiret saadetine nail olmayacağımızın farkında olalım. Bilelim ki bu yolun yolcusu olmak o kadar da güç değil, zor değil...
“ Ta, Ha. Biz sana bu Kur'an'ı güçlük çekmen için indirmedik”
Bilelim ki bu yolun yolcusu olanların, Allah adına İslam’a yardım edenlerin ayaklarını Allah (c.c.), katında tek geçerli olan Hak dininde sabit tutacaktır;
“Ey iman edenler, eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.”
Ve yine bilim ki; her zorluğun arkasında kolaylık vardır. Bunu da Rahman, çalışmaya ve sadece Allah’a dayanmaya, O’na kulluk etmeye, O’ndan istemeye bağlamıştır.
Allah’ım! Sen af edicisin, af etmeyi seversin. Bizleri affet… (Amin)