Ali Yiğit

NE ARA BU HALE GELDİK..

Ali Yiğit

Gençliğin geldiği son hali sorgulayan bizler hep suçladık..

Çevre kirliliğini yapanları hep suçladık..

İsraf edenler bizler değilmiş gibi vah vah günde şu kadar ekmek çöpe gidiyor diye hep birilerini suçladık..

Sekulerizm yaşamı kanıksadık.. Suçu ise Kapitalizmin üzerine attık..

Eleştirme lüksümüz günlük yaşantımızın vazgeçilmezleri oldu..

Nedense değişim isteyen bizler değişime kendimizden başlamadık..

İğneyi kendimize batırmayı hiç aklımıza getirmedik..

Son yıllarda öğrendiğim tek şey var.. Söylemlerin eyleme dönüşmediği bir zaman dilimi içerisindeyiz.

Helalinden rızık için dikkatli yaşamak, diğergamlık, öğrendiğini paylaşmak, insanlığın hayrına çalışmak nerede diye sorarsanız, sadece söylemlerde. Yaşadığı hayatın, yaptığı işin hakkını Hak için vermek gibi söylemler eşliğinde ihaleciliğin, aymazlığın, eyyamcılığın, riyakârlığın karasularında dört dönülüyor..

Sonra etrafta herkes birbirine “biz bu hale nasıl geldik, evlenirken bile gençler mülk kavgasına tutuşuyor. Bu kapitalizm en çok Müslümanları mahvetti” gibi sitemler ediyor.

Suçu hep kapitalizmde, hep gavurda, Batı değerlerinde, misyonerlerde, hep ateizmde, deizmde bula bula!.. Nefsimizi terbiye edemeden, içimizdeki o evrensel Müslüman’dan upuzak bir hayata devam ettiğimizin dahi ayrımına varamadan!

Baharla birlikte parklarda çiçek şölenini andırmayacak görsellikte çiçekler göz dolduruyor.. Parklar yemyeşil..

Özene bezene etrafa çöp tenekeleri konmuş , ayrıca birde yerlere çöp atmayın uyarı levhaları gözlerin içine batarcasına etrafa yerleştirilmiş.. Bir bakıyorum yine plastikler dağılmış çimlerin ortasına, yine en kaba saba çöpler etrafta teşhir ediliyor. Yine uluorta fırlatılıyor pet şişeler. Çekirdek kabukları her bankın altında!

Mangal yapanlara bakıyorum, görünüşlerinden mütedeyyin. İşte zurnanın zırt dediği yer. Hani çok güldüm abdestim bozulur mu hassasiyetini gösteren türden.

İyi de kendi çöpünü toplamayanın ne dini oluyor, ne milliyeti, ırkı. Artık Müslümanlar nasıl kapitalizme yenik düştü diye sorgulayacağımıza, Müslüman olmanın nefsini Müslüman etmekle ilişkisini kuralım diyorum.

Bütün dini vecibelerini yerine getirdiği halde şu çalıyor, bu yalan söylüyor, öbürü tamah ediyor, beriki haset ve hınç içinde kin büyütüyor. Yeri geldiğinde Camide ön safı kimseye kaptırmıyor.. Ama iş eleştirmeye geldi mi sırayı kimseye kaptırmıyor.. Sonra da dönüp ne ara bu hale geldik diyoruz..

Yeryüzü hepimize emanet değil mi? yaşadığımız coğrafya, yaşadığımız, şehir, yaşadığımız mahallenin ilk sorumluları orada yaşayan bizler değil miyiz?  Mülk Allah'ın dır..  Uzaktaki devlet yetkilisini, resmi görevliyi, atanmış bürokratın adam kayırmacılığını eleştirmek kolay. Ya içimizdeki ‘bürokratik oligarşi’ n’olacak?

Onun başını ezmeden ruh medeniyeti kurulabilir mi? Yediğin hamburgerin plastik tabağını çöp kutusuna atmayarak, aynı parkta serinlemeye gelmiş değir kişilerin hakkını gözetmeyerek, estetiğimizden, kul hakkından, çevre temizliğinden vesaire çalmıyor musun?

Estetikten gelenekten anlamayan, kültür sanattan zevk alamayan, kendi değerlerinden bihaber, hiç kıymet bilmeyen yetkilileri suçlamaya daha kaç seçim devam edeceğiz? Atanmışları ayrı, seçilmişleri ayrı!

İnsanlığa ve kainata acizane değerini katmayı marifet edinmiş, toplumunu diriltecek hamleleri hayata geçirebilen öğretmenleri kim yetiştirecek? Dilimizi mana dili haline getirecek gençleri aşk ve irfan yolunda eğitmeye ehil yöneticiler menfaatperest nefislerine rehin olarak yetişebilir mi?

Vatanı emanet etmek bir sırdır. Emin kişidir emaneti teslim alacak olan.  Evet, yeni bir gönül ehli yetişmeli, sadece nefsinin zaaflarını değil, zihnini, hayal dünyasını dahi terbiye edebilmeyi başarmış, nefsini ümmet kılmaya şartlanmış manevi rehberler gençlere yol göstermeli.

Yazarın Diğer Yazıları