Ali Yiğit

MAHALLELİLİK PROJESİ VE SELAHATTİN GÜRKAN...

Ali Yiğit

AK Parti 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak olan yerel seçimlerde Başkan Recep Tayyib Erdoğan tarafından açıklanacak olan 10 maddelik manifestonun en önemli maddelerinden biri de ''Mahalle Kültürü'' ve ''Komşuluk Kültürü'' nün canlandırılması ve yaşatılması olacak..

Battalgazi  mevcut Belediye Başkanı  ve 2019 yerel seçimlerde AK Parti Malatya Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Selahattin Gürkan’ın mahallelilik kültürünün yaşatılması ve canlandırılması noktasında  hayata geçirdiği '' Mahalle Müzeleri'' Mahalle Çalıştayı'' İnönü Üniversitesi işbirliğiyle başlatılan ''Mahalle Toplantıları'' mahallelilik kültürünün yaşatılması adına hayata geçirilen çok önemli projeler..

Battalgazi Belediye Başkanı Selahattin Gürkan’ın  benim en önemli projem ''Mahallelilik Kültürü'nün yaşatılması demesi konuya verdiği önemi ortaya koyuyor..

Ve bu konudaki haklılık payı artık devlet politikası haline geliyor..

O kadar önemli hizmetler yapmasına rağmen benim en gözde projem ''Mahallelilik projesi'' demesi ne kadar haklı olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor..

Modern binalar, akıllı şehirler, geniş yollar, parklar, yeşil alanlar, sosyal tesisler, sanat merkezleri, kültürel etkinlikler, yapıldı/ yapılmaya devam ediyor..

Ancak bütün bunları yaşanır kılacak olan insanların birbirlerine olan sevgi, saygı, hoşgörü, birlikte yaşama kültürü, komşuluk ve samimiyettir.

Şehir bir şemsiye olmalı dili, dini, ırkı, rengi ne olursa olsun bir arada tutabilmeli..

Turgut Cansever'in şu sözünü her zaman kullanırım..

''Şehri imar ederken nesli ihya etmeyi  unutmayın, sonra ihmal ettiğiniz nesil imar ettiğiniz şehri tahrip eder''..

Medeniyetler şehirlerde kurulur mahallede hayat bulur mahallede hayat bulan medeniyet şehri yaşanır kılar..

Şehir bir şemsiye gibi olmalı, dili, dini, ırkı, rengine bakmaksızın bir arada tutmalı..

Birlikte yaşamanın, komşuluğun en güzel örnekleri mahallede yaşanır..

Mahallesiz şehir düşünülemez..

Şimdilerde hemen hemen hepimizin unuttuğu, hatırlayanlar için ise anılarda kalmış bir hayal gibi güzel mahallelerimiz vardı bizim. Sıcak dostlukların kırk yıllık hatırlarıyla kahve telvelerinden filizlenip kalplerimize yerleştiği mahallelerimiz vardı.

Gerçekten de insanların birbirine yabancılaştığı hatta birbirinden korktuğu bir zamanda sanal ortamlarda bulmaya çalıştığımız o sıcaklık evlerimizi, kalplerimizi, sofralarımızı terk edip gitti. Gençler maalesef bu nasıl bir kültürdür bilmiyor bile. Evet bu bir kültürdü.

Çocukların kapı önüne çıkartılmadığı günümüzde, komşuya çocuk emanet edilip, gözler arkada kalmadan gidilirdi, işe, doktora ya da gezmeye. Çünkü bilinirdi ki o komşular kendi çocuğu gibi sahip çıkardı emanet edilen yaramazlara. Aman hatırlar kırılmasın diye, aman incinmesinler diye ince ince ayrıntılar düşünülürdü. ’Komşuda pişer, bize de düşer’ deyiminde söylenen doğruydu, kim bir şey pişirse, apartman kokardı ve komşuluk hakkı diye herkesle paylaşılırdı.

Komşu teyzeler annelerimizden farksızdı, güvenilirdi, sıcacıktı, komşu annelerimizdi onlar bizim.

Akşamları komşularımıza oturmaya gitmenin de bir adabı, yolu, yöntemi vardı. Önceden haber gönderilirdi: ‘Bu akşam müsaitseniz, size oturmaya geleceğiz’ diye. Şimdi bu sözü kullanan var mı? Kaç genç bu sözü duymuş ya da söylemiştir?

Şimdi kocaman kocaman sitelerde, 24 saat kameralı güvenliğimiz, otoparklarımız, dev alışveriş merkezlerimiz ve aşılmaz yalnızlığımızla oturuyoruz. Yerden ısıtmalı taş binalar doldurmuyor hayatlarımızdaki boşluğu, yok edemiyor yalnızlıklarımızı. Şehir dışındaki sitelere taşınmanın adı ‘şehrin kalabalığından uzaklaşmak’ diye sunuluyor ama uzaklaşmaya çalıştığımız o kalabalıklar aslında dostluklarımız da değil mi?

Herkesin kocaman yalnızlıklar yaşadığı şehirlerde kendi gölgemizden mi kaçıyoruz artık? Ne oluyor bize?

Gündelik temizlikçilerimizle, bakıcılarımızla, market elemanlarıyla, hizmetçilerimizle oturuyoruz büyük binalarda. Çocuklarımızı bu binalarda yani ‘Sırça Köşk’lerde büyütüyoruz.

Bir ağaca tırmanmanın ne demek olduğu bilmeyen, toprakla, çamurla, suyla oynamamış, çimlerin üzerinde yuvarlanmamış steril çocuklarımız var. Onlar hamuru özel paketlenmiş oyun hamuru olarak biliyorlar sadece. Sözüm ona parmak kaslarının ve hayal dünyasının gelişmesini bu hamurlardan bekliyoruz. ‘Koşma yavrum, dokunma çocuğum, yapma evladım’ komutlarıyla robot gibi büyütmeye çalıştığımız çocuklarımız bir bakıyoruz ki garip garip davranıyorlar. Doktor doktor geziyoruz ya da psikologlara taşınmaya başlıyoruz. Her şeyi ama her şeyi onlar için yapıyoruz, hiçbir eksikleri yok, bu çocukların nesi var diye kara kara düşünüyoruz. Soru baştan yanlış zaten, nesi var değil, nesi yok bu çocukların?

Arkadaşları yok, komşu teyzeleri ya da amcaları yok, ablaları ağabeyleri yok, enerjilerini akıtacakları sokaklar, yakan toplar, saklambaçlar, sek sekler yok. Kör ebeler yok, misketler yok.

Peki, bizim elimizde ne var? Hiperaktif, dikkat eksikliği yaşayan, uyum ve davranış bozukluğu teşhisiyle hastane hastane gezdiğimiz çocuklarımız var. Çocuk olduğunu bile bilmeyen çocuklar, onların çocukluklarını yaşamalarına izin vermeyen anne babalar var.

Rüzgar esse zatürree olan, ateşler içinde yanan sevgili çocuklarımız var.

Bizim mahallelerimize ne oldu, sobalarla ısındığımız, patates közlediğimiz, kestane pişirdiğimiz evlerimizi ne yaptık?

Yıktık, yok ettik, modern(!) binalar yaptık.

Yok ettiklerimiz sadece eski evlerimiz değildi. Geçmişimizi, çocukluğumuzu, dostlarımızı, paylaşmayı, sevgiyi, saygıyı, hoş görüyü de yok ettik.

Şimdi sosyal ağlarda sanal arkadaşlıklar kuran, onlarla görüşen, dertleşen çocuklarımıza söyleyecek sözümüz yok.

Yok ettiklerimizin yerine ne koyduk ki, onlara sitem edelim?

Mahallesi olmayan ve mahallesiyle birlikte kültürünü de yok etmiş bir milletin yalnız insancıklarıyız şimdi.

Peki bu yalnızlığımızdan mutlu muyuz..

Selahattin Gürkan Başkanımızın ''Mahalle Kültürü'nün canlandırılması için verdiği mücadelenin ne kadar yerinde bir karar olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim..

''İnsan şehri değil şehir insanı inşa etmeli'' (Hacı Bayram-ı Veli) ne güzel söylemiş..

Malatya Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde de ''Mahallelilik Kültürü'' projesinin daha da ivme kazanarak devam edeceğinden şüphem yoktur..

Mahallelilik projesinin şehrimde başlayıp dalga dalga il geneline yayılması ve devlet politikası haline gelmesi bir Malatyalı olarak beni ziyadesiyle mutlu etmektedir.

Bu mutluluğu şehrimize yaşatan Selahattin GÜRKAN ve ekibine tekrar tekrar teşekkür ederim.

Yazarın Diğer Yazıları