Ali Yiğit

İthal çoban

Ali Yiğit

Türkiye Koyun ve Keçi Yetiştiriciler Birliği , şayet izin çıkarsa 150 Bin ithal çoban getirtmek istiyor..

Nereden nereye..

Milyonlarca işsiz iş ararken, mera sahipleri ve hayvancılıkla iştirak edenler ise çoban arayışında.

Ne garip değil mi?

Gençlerimiz çobanlık yapmak istemiyorlar..

Çobanlığı köyde yaşam olarak görüyorlar..

Yıllardır uygulanan yanlış politikalar yüzünden bu gün köyler artık boşalmış durumda..

Yapılan araştırmalara göre ülkemiz nüfusunun  sadece ve sadece % 8 i köylerde yaşıyor..

Yani % 92 ye karşılık % 8

Gençler şehirde daha muteber bir meslek kazanma hedefindeler..

Herkesi Üniversiteli  yapma gibi arayışın içerisine girişilince haliyle her ile neredeyse ilçelere üniversite açıldı.. Üniversiteyi bitiren işsizler ordusu karşımıza çıktı..

Köy yaşamı şehir hayatına tercih edildi..

Elbette ki köy hayatını şehir hayatına tercih etmenin tek sorumlusu köyden şehre göç edenler değil..

Köylerin mamur hale gelmeyişidir. Köylerin gereken hizmeti alamayışıdır..

Köydeki insanları büyük şehir hayatına özendirdik..

Böylece Anadolu'nun içi boşaldı..

Şehre göç eden insanımız rahat edebildi mi?

Veya istediğini elde edebildi mi?

Köyden şehre göç eden insanımız, gittiğimde bir iş kurup çocuklarımı okutup rahat ettirebilirim diye düşündü..

Peki, öyle oldu mu?

Şehre gelen insan işin rengini anladı ama iş işten geçmişti..

Çünkü köyde üretirken şehirde tüketici oldu..

Her tüketimin ise bir maliyeti vardı..

Şehre gelen insan topraktan ayrı düştü, geçmişine özlem duydu..

Doğduğu ve doyduğu topraklara hasreti şehirde asgarî ücrete tercih etti.. Ama yanıldı..

Köyden şehre gelen insan umduğunu bulamadığı gibi uyum sağlaması ise işin ayrı bir boyutu oldu..

Şehre yığılan insanlar topluluğu alt yapısı yoğun göçü kaldırmayan şehirde sağlık, eğitim olmak üzere birçok sorunu da birlikte getirdi..

Geniş bahçelere hasret kalan, doğal bir yaşam alanı diyerek insanlara sunulan beş metrelik yeşil alana sahip kılınmaları ne anlam taşır? 

Kentleri şehirleştirenler, sadece devasa beton binalar dikerken, insanları odun istifi misali apartmanlara doldururken kuş sesinden, suyun şırıltısından, toprağın neşvesinden, yağmurun kokusundan mahrum etmeye ne isim verebilir?

Sebzenin iyisini, meyvenin güzelini, yumurtanın tazesini, yoğurdun yenisini, peynirin yağlısını artık köreltilmiş köylerden alamayan şehirli, organik gıdalarla beslenme yerine nelerle beslenir? Etin tabiî olanı yerine fennî yemle hormonlarla kısa sürede yetiştirilen kanatlı hayvanlarla çiftlikte beslenen küçük ve büyükbaş hayvanlara edilen eziyeti, bilim ve insanlık açısından kim savunabilir?

Sütün tadını, yoğurdun lezzetini kaybettiği ortamda etin nefasetini yitirdiği, yumurtanın hastalıklı odluğu, tavuk etinin plastikleştiği, ayranın bile hazır alındığı, yürümenin yerini asansörlerin, arabaların aldığı, işle ev arasında robotlaşan insanın sağlıktan sıhhatten düştüğü, sentetik ilaçlara mahkûm kılındığı şehir hayatında köylünün, kasabalının rahat edeceği nerede görülmüştür?

Şehirlinin yılın iki-üç haftalığına ormanın ve denizin ve oksijenin bol olduğu köy alanlarında dinlenmeye koyulduğu hayat serencamında köylünün ve ilçelinin mahkûm kılındığı şehir hayatında geleceği kaybettirilen, karın tokluğuna çalışan insanların şehirli olabilmeleri mümkün müdür?

Köylünün kendi mekânında saltanat sürdüğü, şehirde süründüğü hepimizin bilgisi dâhilindedir. Eğitimin yaygınlaştırılması, sağlık hizmetlerinin artırılması, üretim olanaklarının sunulması, üretilenlerin değeri üzerinden satılması ve diğer olumsuzlukların ortadan kaldırılması şehre göçü azaltırsa, şehir hayatındaki dengeler korunabildiği gibi, kent ve köy hayatında iyileştirmeler sağlanabilir.

Şehir içinde korunaklı, etrafı duvarlı kentler inşâ eden anlayış, köyden geleni kapıcı, hizmetçi olarak görürken, kendisini efendi ilan etmiyor mu? Taşı-toprağı altın denilen şehre gelenin memnuniyetsizliğinden geriye dönüş olmazken, şehir içinde mutlu yaşadığını iddia etmesi mümkün mü?
 

Yazarın Diğer Yazıları