Ahmet Süreyya Durna

Paragöz Baronlar

Ahmet Süreyya Durna

Şımarıklığın ve aymazlığın bu derecesi! 
Had bilmezliğin ve müteharrik hadsizliğin bu derecesi! 
Ota çöpe maydanoz olmuşluğun ve her şeye burunlarını sokmuşluğun bu derecesi! 
Kanını emdikleri ve iliğini sömürdükleri millete saygısızlığın bu derecesi! 
Devletimizin şahsında mevcut hükümete, aba altından sopa gösterme hercailiğinin bu derecesi! 
Tekelcilikten mülhem kurumsal kazançlarını vira katlayan, katladıkça doyumsuzluk histerisiyle hükümete meydan okuma cüretkârlığının bu derecesi…

Ne zannediyorlarsa kendilerini…

"Para bizde, güç bizde, siz de kim oluyorsunuz! İstersek imiğinizi sıkar, soluk borunuzu keseriz. Siz ancak bizim müsaademiz dairesinde; bağ/bahçe/bostan işleriyle uğraşarak alacağımız gıdaları teminle mükellefsiniz. Kamuoyu nezdinde iktidar da olsanız,  mutlak manada muktedir biziz" demek istiyorlar herhalde.

"Herhalde"si de ne kelime... Yaklaşık bir asırdan beri, direk ve düpedüz öyle konumlandırıyorlardı halk tabakasını ve de “erk” olgusunu. Sahip ve efendi rolündeki münasebetsiz azınlıkların mabeyninde, köle ızavradan farksızdık.

İsterlerse, cuntacı yoldaşlarına darbe yaptırıyorlardı.
İsterlerse, örf-i idare uygulatıyorlardı. 
İsterlerse, piyasayı allak bullak ederek takla attırmak marifetiyle yokluğa, kıtlığa zemin hazırlıyorlardı.
İsterlerse, İmam Hatipleri, Kur'an Kurslarını ve bilumum hayır kurumlarını kapattırıyorlardı.
İsterlerse, IMF'nin Ceymis Bond çantalı buyurganlarını çağırarak, ekonomik kalkınma (!) reçetesi yazdırıyorlardı.
İsterlerse, irticayı hortlatarak "Yeşil Sermaye" diye yaftaladıkları orta ölçekli Müslüman esnafların önünü kesiyorlardı.
İsterlerse, türedi dernekleri, kurma kollu sendikaları ve mobilize aparatları fiştekleyerek; "Laiklik elden gidiyor!" teranesiyle, 10. Yıl Marşı’nı söylettiriyorlardı.
İsterlerse, seçilmiş Başbakanları, bürokratları azarlatıp azlettirdikten kelli, tescilli farmasonları perdahlayarak sahaya sürüyorlardı. 
İstesinlerdi yeter ki...

Evet, istedikleri ve özlem duydukları açıkça budur işte a dostlar! İçin için öğürmeleri, kusmaları, sancı çekmeleri budur maalesef!

Amma velâkin heyhat ki heyhat!

Karşılarında; "Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde'ye Mişon!" diyebilen bir delikanlı var Kasımpaşalı.  Bu gerçeği bir türlü kavrayamıyorlar nedense. Ya da son kozlarını oynuyorlar.

Güvendikleri küresel güçler de kurtaramayacaktır işbirlikçi baronlarımızı, silah mahiyetinde ulusal birliğimizin üzerine doğrulttukları parasal- ekonomik servetleri de…

Eninde sonunda ya kavrayacaklar ya da kavrayacaklar rüyadan ve malihulyadan ibaret boş beklentilerini. Veyahut da ağızdan ishale ve beyin kabızlığına son veren (!) Recep Tayyip Erdoğan namında bir Osmanlı “Hekimbaşı”sının; tababet dışında sosyolojik ve siyasal literatürdeki müşahhas varlığını kavrayacaklardır mutlaka.

Hamt makamında söyleyecek olursak, Osmanlı celâdetinde malȗm paragöz şımarıklara; "Ey TÜSİAD ve yavruları! Sizin cinsinizi de, cibilliyetinizi de çok iyi biliyoruz!" ihtarıyla haykıran bir milli ruhun ve bir dirilişin temsilcisi var önümüzde çok şükür. Yoksa kim yan bakasıydı bunlara. Kim “dur!” diyesiydi.

Nihai tahammül noktasında milletçe notamız şudur ki:
Ey, baron efendiler!
Lütfen haddinizi bilin ve eski irsî alışkanlıklarınızın meriyetten kalktığını artık anlayın. Yok, illa da duvara toslamak niyetindeyseniz, buyurun çelik zırhlı duvar orada.

Kamuflaj neticesinde Cemaziyelevvelinizi unuttuğumuzu sanmayınız. “İttihat Terakki”nin mazbut vậrislerisiniz el-hak. Var mı daha ötesi?

İyisi mi oturun, oturduğunuz yerde! Pandora kutusunu açtırmayın bize. Rahatlık batıyor mu yoksa?

Yazarın Diğer Yazıları