
Uzatma dünya sürgünümü benim
Abdullah Ergün
Maddiyatın temel esasları arasında yer alan Çeyrek Altın, Dolar ve Euro’nun gün boyunca değişimini farklı konulara tercih edenlerin sitem ve yorumlarla geçen günün akşamında Üstad Sezai Karakoç’un vefat haberiyle sarsıldık.
Okuma alışkanlığının yüksek seviyelere ulaştığı 1960 ve 70’li yıllarda Necip Fazıl Kısakürek ile birlikte en çok okunan yazarlardan olan Üstad Sezai Karakoç, Diriliş manifestonun büyük kitlerle ulaşmanın verdiği huzur sonrasında aramızdan ayrıldı.
***
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Kalplere ok gibi saplanan ve okurken insanın maneviyat duygusunu yukarıya taşıyan Sezai Karakoç şiiri, bundan sonra daha gür ve daha büyük kitlelere ulaşacaktır.
Sezai Karakoç’un her eserinin her bir mısrası bir kitabın özeti gibi…
Diriliş’in manifestosu olan eserlerinin günümüzde yozlaşan ve farklı kulvara yönelen okuma alışkanlığının çok ötesinde kalplere ve gönüllere hitap edilmesinin verdiği hazı ancak yaşayanlar bilir.
“ Diriliş” ve “Vuslat” özlemini eserlerinde ön plana çıkartan Sezai Karakoç’un cenaze törenine her yaştan insanın katılması, verdiği mesajların doğru yerlere gittiğini gösteriyordu.
Olgun yaş aralığında olanların duygusal yönden ön plana çıkmaları manifestonun ilk adımlarının atıldığı andan itibaren ortaya çıkan eserlerin sindire sindire kalplere kazılmasından kaynaklanıyordu.
“Diriliş” ve “Vuslat”, Sezai Karakoç’un son anına kadar vazgeçmediği ve daha geniş kitlelere ulaşması için verdiği iki manevi değerdi.
1950 yılında yazdığı, ancak baskı haline gelmesi için 45 yıl izin vermediği ve bu süre içinde elden ele dolaşan “ Mona Rosa” adlı akrostiş şiiri yayımlandığı anda büyük olay olmuştu.
Değişik bir konunun üstat tarafından kusursuz bir şekilde kaleme alınan “Mona Rosa” şiiri günümüzde benzer duyguları kaleme almaya çalışanları bile şaşırtmaya devam ediyor.
Yaşamını diriliş nesli olarak tanımladığı gençliğin yetişmesine adayan Sezai Karakoç’ bu uğurda dünya sürgününü tamamlayarak aramızdan ayrıldı.
Huzurun ve özlemin bam teline dokunan onlarca eserleri nice nesillere rehber olacaktır.