Abdullah Ergün

Sisteme bağlı kalanlar

Abdullah Ergün

Son yıllarda saha içinde görev yapan futbolcuların koşu mesafeleri sınırları zorluyor. Futbolcunun en büyük silahı olan yetenek artık ilk sıralarda yer almıyor. Dayanıklık, devamlılık ve fizik olarak sahada yer alan futbolcular yeteneklerini de eklediği zaman son yıllarda sıkça yaşanan sistem kargaşasından kazançlı çıkan taraf oluyor.

Teknik direktörler görev verdikleri futbolculardan oyunun iki yönünü istiyorlar. Yıllar öncesinin klasik görevlendirmelerinde bunların hiçbirisi sahaya içinde yaşanmıyordu.

İlk defa İngiltere’de uygulamaya konulan 4-3-3 sisteminde kenar hücum oyuncuların savunmaya yardım etmeleri teknik direktörlerin istekleri arasında bulunmuyordu.

Merkez hücum oyuncusunu topla buluşturmak, boş alan yaratmak ve final vuruşunu gerçekleştirmek için kendilerinden istenilen her şeyi sahaya yansıtıyorlardı.

Sistemin diğer ülkelerdeki uygulamasında da benzerlikler yaşanıyordu. 4-3-3 sistemini günümüzde uygulayan takımlar arasında yer alan Real Madrid, Barselona ve Manchester City gibi takımların alt kategorilerinde de benzer sistem uygulanıyor. Alt yapıdan yukarıya taşınan futbolcu A takımına geldiği zaman fazla sıkıntı yaşamıyor. Bu sistemin günümüzdeki uygulayıcılarından olan Manchester City Teknik Direktörü Pep Guardiola 4-3-3’ün doğduğu topraklarda oyunun iki yönünü futbolcularından isterken en başta topun kendilerinde kalması olmak üzere savunmada görev yapan savunma oyuncularını orta sahaya yakın tutarak hücumda görev yapan futbolcuların daha çok gol pozisyonuna girmelerini sağlıyor.

Barselona’dan ayrılma kararı alan Lionel Messi’nin Manchester City’e kendisini en iyi anlayan teknik direktör olan Pep Guardiola’nın yanına gitmek istemesi sistemin kendisine sunduğu artıları futbolun beşiğinde de gerçekleştirme düşüncesi içinde olduğunu gösteriyor.

Futbolun daha çabuk rakip kaleye gitme felsefesini hayata geçirme konusunda uzman olan Mourinho’nun aksine ayağa tek paslarla benzer uygulamanın daha sabırlı halin uygulayan Pep Guardiola arasında oluşan tek farkın “zaman” olduğu görülüyor.

Pep Guardiola, Barselona’da başlattığı 4-3-3 sistemin de topa daha çok sahip olma, rakibe baskı yapma, topla rakip kaleye daha çok pasla gitme felsefesini Almanya’da Bayern Münih gibi disiplinli bir takımla devam ettirmişti. Son olarak futbolun en çok takip edildiği ve dünyanın en zor ligi olarak adlandırılan premier ligde rekorları alt üst ederek mutlu sona ulaştığı sezonda uyguladığı sistem kendisiyle özdeşlemesini sağlamıştı.

Sisteme mi uygun futbolcu yoksa futbolcuya uygun sistem mi?

Kulüpleri borç batağına sürükleyen nedenlerden birisi de bu soru…

Her transfer döneminde takımın başında teknik direktör yokken yapılan transferlerin kulübe olan maliyetleri sıkça gündeme geliyor. Bu konuda bizden başka bir ülke yanımıza dahi yaklaşmıyor.

Yapılan transferlerden sonra göreve gelen teknik direktör zor bela bir takım bulunca yönetim tarafından yapılan transferlere onay vermek zorunda kalıyor.

Sonrasında saha içinde yaşanan problemler sonrasında fatura teknik direktöre kesiliyor. Yıllar öncesinin prensip sahibi teknik direklerlerin sayısı artık bir elin parmaklarını geçmiyor.

Kulüp bulmanın zorluklarını iyi bilen teknik sorumlular yapılan hataları görmemezlikten geliyorlar.

Pep Guardiola ve Jose Mourinho gibi uç örnekler vermendeki amacım ülkemizde görev yapan teknik direktörlerin mesleklerine olan saygılarının artık belli prensipler dahilinde olması gerektiği yönünde…

Fakat son günlerde yaşananların ışığında bu konuda artık çok gerilerde kaldığımız görülüyor.

Avrupa’daki meslektaşları bağlı kaldıkları sistemi daha sağlıklı hale getirme uğraşı içinde yer alırken bizimkiler görev yaptıkları takımda acaba sezonu tamamlayabiliriyim? endişesini yaşıyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları