Abdullah Ergün

Kaldırım Serçesi

Abdullah Ergün

Günümüzde müzik konusunda belli bir yere gelmiş olan sanatçıların hiçbirisi Fransızların “Kaldırım Serçesi” lakaplı Edift Piaf’ın yaşadığı dramı yaşamamışlardır.

Küçük, yorgun ve bitik bedeninden çıkan olağanüstü ses kendisine dünya çapında ün kazandırmıştı.

Edith Piaf  20. yüzyılın tartışmasız en büyük isimlerinden biri olarak halen beğenilerek dinlenmektedir.

Hayatını anlatan “ La Mome” adlı film vizyona girdikten sonra Edith Piaf’ın dramatik yaşam hikayesi bir kez daha gündeme geldi.

Annesi hastaneye yetişemediği için karakol kapısı önünde iki polisin yardımıyla dünyaya gelen Edith Piaf, anneannesi tarafından yetiştirilmeye başlandı. 19 Aralık 1915’te dünyaya gelen Piaf’ı, iki yaşındayken babaannesi tabiri caizse anneannesinden kaçırıp Paris dışında bir köyde büyütmeye başladı. İleride bu yılları anlatırken Piaf, hep iyilikle yad ediyor, ömrünün en neşeli yılları olarak tanımlıyordu.

 14 yaşındayken Paris’te La Marseillaise’i söylerken keşfedilir. Küçük ve sıklıkla hastalanan narin bedeni ona en çok sesi konusunda cömert davranmıştı. 1935 itibariyle Edith Piaf’ın adı git gide daha fazla duyulmaya başlanmıştı. Başta Olimpia olmak üzere kentin en önemli mekanlarında konser veren Edith Piaf’ın konser biletleri yok satıyordu. Müzikal başarıları özel hayatına pek yansımıyordu.

Yaşamının en sıkıntılı anlarından kurtulmasına rağmen yaşama bakış açısı ve hayatı” ti” ye alan davranışları başta küçük bedeni olmak üzere yanındakilere acı veriyordu.

Tartışmasız Fransızların müzik dünyasına sunduğu en etkili ses olan Edith Piaf’ın olağanüstü ses ve yorumculuğu başta Fransa olarak üzere diğer ülkelerde de büyük beğeni kazanmıştı.

Olimpia’da verdiği konserlerde konser bitiminde dakikalarda ayakta alkışlanmasına rağmen aradığı mutluluğu bulamayan Kaldırım Serçesi yıllar geçtikçe küçük bedenine ihanet edecek farklı eğilimlere yönelmeye başladı.

Konserleri yine tıklım tıklım, plakları kapış kapış gidiyordu. Kraliçe Elizabeth henüz prensesken ona konser veren, Atlantik’i aşıp Kanada ve Amerika’da sahne alan Edith Piaf, bir yandan da devrin en önemli boksörlerinden biri olan Marcel Cerdan ile olan birlikteliği şöhretin kendisine sunmadığı mutluluğu veriyordu.

Edith Piaf, 1963 yılında Fransız rivierasındaki Plascassier'de karaciğer kanserinden ölmesinden sonra on binlerce kişi cenazesine katıldı.  Mezarlığa ise 100 binden fazla insan akın etti. Bir rivayete göre İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinden beri bütün Paris'in trafiğini tamamen kilitleyen başka bir olay yoktu.

Hayata bakış açısı yaşadığı “Boheme” hayatından dolayı dünyada büyük hayran kitlesine sahip olan Edith Piaf’ın müzik albümleri en çok satanlar sıralamasında yer alıyor.

İstanbul’da sosyetenin uğrak yerlerinde 60 ve 70 li yıllarda plaklarının çalınması benzer görüntülerin Malatya Sümerbank fabrikasının havuz başında da yaşanması Kaldırım Serçesi’nin mükemmel sesinin yanı sıra “boheme” yaşamı da halkımıza sıcak gelmişti.

Hayata veda ettiğinde geride birçok şarkı, ödül, aşk ve filmlere konu olacak bir yaşam bırakan Edith Piaf’ın hayatı 2007 yapımı La Môme filmiyle yeniden gündeme gelmişti. Film, Marion Cotillard’a “En İyi Kadın Oyuncu” Oscar’ının yanı sıra daha pek çok ödül kazandırdı.

Filmin ülkemizdeki gösteriminde gereke ilgiyi görmemesi yozlaşan müzik kültürünün en büyük örneği olarak her zaman karşımızda duracaktır.

Non, je ne regrette rien, Padam Padam, La Vi ev Rose, Sous Le Ciel De Paris parçaları Edit Piaf’ın dramatik hayat hikayesini en iyi anlatan parçalar olarak hatırlanacaktır.

Mutluluğa ulaşma noktasında şöhretin kendisine hiçbir şey vermediğini kendisi de çok iyi biliyordu.

Küçük bedenine karşın büyük yorumculuğuna uyan “Chanson” parçalara verdiği hayat konusunda günümüz ses sanatçılarının kendisine yaklaşma şansı yok denecek kadar az.

Kaldırım Serçesi’nden geriye bıraktığı onlarca parça ve dramatik bir hayat hikayesi kaldı.
 

Yazarın Diğer Yazıları