Abdullah Ergün

Gece Kirpikli Kadın

Abdullah Ergün

Hayatın kıyısından nihavent veya segah tadında yakaladığımız anlar mutlaka olmuştur.

İlk heyecanlar, ilk tutkular, ilk duygular ve beraberinde gelen uykusuz geceler…

Melankolik dönemler, gerçek sevgi ile bağlanan aşklar ve hayatın normal akışı içinde geçen zaman.

Bu tür konuların kitaplara ve notalara aktarılması noktasında fazla problemler yaşanmıyor. Klavyelerin hayatımıza girmediği yıllarda ellerindeki kağıtlara boğazın eşsiz görüntülerine bakarak,  farklı mekanlarda demli bir çay veya kahve eşliğinde ellerindeki kağıtlara duyguları yazmaları yeterliydi. Çünkü her şey doğaldı.  “Eski İstanbul, herkesi yazar, şair ve müzisyen yapar” düşüncesi günümüz içinde geçerli.

Taşradan İstanbul’a gelenler İstanbul’un kendilerine çare olacağını biliyorlardı.

Anadolu’da izledikleri Yeşilçam filmlerinin sonu mutlaka mutlu bitiyordu. Bu filmler Anadolu’dan İstanbul’a göçün ilk kıvılcımı olmuştu. 

Siyah-Beyaz filmlerdeki İstanbul’u en iyi şekilde yaşayanlar, sevgi ve saygının yanı sıra en güzel “an”ların yaşandığı İstanbul.

Şarkıların çıkış noktasını oluşturan İstanbul.

En sade aşklar en güzel duyguların en güzel arkadaşlıkların yaşandığı şehir.

Sadri Alışık ve Ayhan Işık’ın arkadaşlıkları hiç unutulur mu?

Şimdilerin İstanbul’unda bırakın yaşamayı nefes dahi almanın zorluklarını anlatan yazılar eski İstanbul’u daha da özel hale getiriyor.

60-70’li yılların sevgi dolu İstanbul’u…

Yeşilçam sokağında beyazperdenin ikinci derece yıldızlarını görmek için kalabalık oluşturan sinemaseverler.

Sami Hazinses’in bahçıvan veya aşçı rolü, Necdet Tosun’un kalın vücudunun içindeki sevgi ve yüzündeki sevimlilik, Hulusi Kentmen’in babacan hali…

İstanbul’un yerlilerinin sitem dolu düşüncelerine katılmamak elde değil.
 
İstanbul’un en güzel yıllarını doya doya yaşamışlardı. 

Boğaz’ın her yerinde denize girilen yılları tabi ki gururla anlatacaklardı.

Yazlık sinemalarda, Yeşilçam filmlerini izlerken kendi yerinde yanı İstanbul’un bütün güzelliklerine tanıklık ediliyordu.

Selahattin Pınar, Afife Jale’ye olan sevgisini boğazın en güzel yerinde sunmuştu.

Çamlıca tepeleri Yeşilçam’ın dramatik görüntülerine ev sahipliği yaparken,
Beyoğlu’ndaki gazinolarda Türk sanat müziğinin unutulmaz isimleri canlı performansları ile müzik ziyafetleri sunuyorlardı.

Fecri Ebcioğlu, Sezen Cumhur Önal’ın sözlerini yazdıkları yabancı parçaların getirdiği aranjman modası teknolojine inat dinlenmeye devam ediyor.

 Zeki Müren, Sevim Tuna, Behiye Aksoy, Müzeyyen Senar gibi Türk sanat müziğinin ağır toplarının sahne aldığı “ gazino” kültürü hala hafızalardaki canlılığını koruyor.

Beyoğlu’nun arka sokaklarında küçük mekanlarda canlı müziklerle konunun farklı bir yönü yaşanıyor.

Tabi kalite ve duygu noktasında geçmiş ve günümüz arasındaki farkı yazmak istemiyorum.

Günümüzde Hakan Eren’in bireysel çabalarıyla 70’lerin pop sanatçıları belli aralıklarla yıllar öncesinin gazino havası yaşatılmaya çalışılıyor.

İstanbul bütün övgüleri hak eden bir metropol.

Napolyon Bonapart,” Eğer Dünya tek devlet olsaydı Başkenti İstanbul olurdu” derken ne kadar doğru söylemiş.

İstanbul’un çok güzel bir şehir olduğunu yabancıların kaleminden sıkça okudum.

Filmlere ve kitaplara konu olan unutulmaz konular İstanbul’da yaşanmıştı.

İstanbul’a her gidişimden o eski güzelim İstanbul’dan bir şeyler bulmaya çalışıyorum.

İstiklal caddesinde gecenin ilerleyen saatlerinde kemanı ile eski İstanbul özlemini notalar ile anlatmaya çalışan ve birçok sanatçının saz heyetinde keman çalan Cemal amcanın unutulmaz Türk sanat müziği parçalarını ilk günkü heyecan ile yaşaması ve kısa molalarda duygulanarak anlattığı eski İstanbul’u bende çok seviyorum.

“Malatyalı Fahri” Camal amca için çok önemli biri isimdi.

İstanbul’a geldiği zaman Fahri’yi canlı performansıyla dinleyen ve mükemmel ses tonu ve yorumculuğunun yanı sıra unutulmaz besteleri Cemal amcada büyük iz bırakmış.

“Malatyalı Fahri artık aramızda değil, Zeki Müren’de İstanbul’u haklı olarak terk etti demişti.”

Cemal amca, yanından hiç ayırmadığı kemanıyla İstanbul’a vefa borcunu ödeyerek aramızdan ayrıldı.

İstiklal Caddesine ne zaman gitsem Çiçek pasajının karşısında son ana kadar keman çaldığı yere mutlaka giderim.

Zeki Müren’in son bestesi olan ve Muhayyer kürdi makamında bestelediği” Gece Kirpikli Kadın”

Cemal amca için bu muhayyer kürdi şarkı repertuarında özel bir nedenle yer alıyordu.

 İstanbul’un milyonları kendisine hayran bırakan özelliklerini arabdullah erkadaş ortamlarımızda konu başlığımızın ana temasını oluşturduğunu fakat konuyu satırlara dökeceğim hiç aklıma gelmemişti.

Büyük imparatorluklara ev sahipliği yapmış olan İstanbul’un eski halinden büyük ölçüde eser kalmamasına rağmen yine etkileyici yanı metropolü ziyarete gelenleri kendisine hayran bırakmaya devam ediyor. Cemal amcanın kemanından çıkan notaların adresi olan “Gece Kirpikli Kadın” İstanbul’un hangi muhteşem döneminde yaşadı ve yaşam öyküsü notalara hangi duygu seliyle yazıldı. Senaryonun gerçek sahipleri bunları kimseyle paylaşmadan aramızdan ayrıldılar.

Geriye muhteşem bir Muhayyer kürdi şarkı kaldı.

“Gece Kirpikli Kadın”
 

Yazarın Diğer Yazıları