Abdullah Ergün

Aşk, Asla Pişmanlık Duymamaktır

Abdullah Ergün

Aşk konulu filmlerin en güzeli olarak adlandırılan “Love Story” filminin Romantizmin başkenti sayılan Fransa’da değil de Amerika’da filme alınması filmin üzerinden elli yıl zaman geçmesine rağmen tartışılmaya devam ediyor.

Eric Segal’ın romanından uyarlanan, yönetmenliğini Arthur Hiller’in yaptığı başrollerinde o dönemin popüler oyuncuları olan Ryan O’Neal ve Ali MacGraw’ın oynadıkları filmin konusu bizlere hiçte yabancı değil.

Köklü ve zengin bir aileden gelen Oliver Barrett IV aile geleneğini devam ettirerek kendisinden öncekiler gibi Harvard Üniversitesi'nde hukuk okumaktadır. Bir gün Radcliffe Kolejinde müzik öğrencisi olan işçi sınıfından Jennifer Cavalleri 'ye aşık olur. Çift evlenmeye karar verir, ancak Oliver'ın babası Oliver Barrett bu evliliğe onay vermez ve oğlunun harçlığını keser, ayrıca onu mirasından da mahrum edeceğini söyler. Oliver'in babasının maddi desteği olmadan Harvard'a devam etmesi çok zordur. Hayata sıfırdan başlamak zorunda kalan yeni evli çift Oliver'in okul masraflarını karşılamak için farklı işlerde çalışmaya başlarlar. Bu arada çocuk istedikleri halde gebe kalamayan Jennifer'in yapılan tetkikler sonucunda losemi hastası olduğu anlaşılır.

Sonrasında Oliver’in kollarında son nefesini veren Jennifer’i hastanede bıraktıktan sonra dışarı çıkan ve o anda hastaneye gelen Oliver’ın babası her şeyi öğrendiğini ve pişman olduğunu söylemesi üzerine Oliver, Dünya sinema tarihinin en önemli sloganı olan “Aşk, Asla Pişmanlık Duymamaktır!”

Dedikten sonra oradan uzaklandığı anda filmin dokusuna uygun müziklerini yapan Fransic Lai’nin halen en çok dinelen notaları sonrasında sinema salonlarından ellerinde mendillerle çıkanları görmüş birisi olarak Aşk konulu filmlerin en iyisi olan Love Story için yazılacak çok şey var.

Filmin senaryosu 70’li yıllarda Yeşilçam’ın fırsat rekortmenlerinin de ilgisini çekmişti.

Salih Güney ve Deniz Gökçer’in başrollerini paylaştıkları filmin Yeşilçam versiyonu orijinali gibi sinema izleyicileri gözyaşlarına boğmuştu.

Eric Segal’ın duygu dolu romanından önce ülkemizde Muazzez Tahsin Berkand ve Kerime Nadir kitaplarında da benzer konuları kalem alınmış ve daha sonra senaryo haline getirilerek Yeşilçam’ın dram döneminin ön plana çıkmasını sağlamışlardı

İşin en ilginç yanı Hollywood gibi Aşk konusunu fazla işlemeyen sinema endüstrisinin Eric Segal’in romanının piyasaya çıktığı anda ilk zamanlar beklenen ilgiyi görmemesine rağmen kitabın senaryo haline getirilip filmin yapılması sonrasında dünyanın en çok satılan kitapları arasında ilk sıralarda yer alması oldu.

Filmin Fransa’da filme alınması fikri ilk zamanlarda gündeme gelmesine rağmen Yönetmen Arthur Hiller, filmin ABD de çekilmesi yönünde karar alması manşetlerde yer almıştı.

Özgün hikayeye uygun müzik konusunda büyük araştırmalar yapan Prodüktör,  Howard G Minsky Yönetmen Arthur Hiller’e hangi film compositeur ile çalışmak istersin?  Sorunsuna O yıllarda popüler olan Henry Mancini ve Jerry Goldsmith ikilisinden birisinin filmin müziklerini yapmasına kesin gözüyle bakılırken son anda bu tür filmlerin ana vatanı olan Fransa’da aşk temalı filmlere yaptığı müziklerle Avrupa’da ilk sırada yer Francis Lai’ye teklif götürmeye karar veriler.

Fakat Francis Lai, daha önce de kendisine ABD de film müzikleri yapması konusunda gelen teklifleri”ABD’de film müzikleri yapmak istemiyorum” açıklaması karşısında şok filmin yapımcıları şok yaşamışlardı.

Filmin her kadrosunda yer alanlar “Love Story” filmine en uygun müziği Francis Lai’nin yapacağını biliyorlardı.

Fransa’da benzer senaryolara yaptığı müziklerle halen dünyana en çok takip edilen film müzikçisi unvanına sahip olan Francis Lai’yi ikna etmek için Fransız Müzisyenin en yakın arkadaşı olan Alain Delon’u devreye sokarlar.

Francis Lai,  Alain Delon ile yaptığı görüşme sonrasında yakın arkadaşının ricasını kırmayarak filmin müziklerini yapmaya karar verir.

Müzikleri yapmak için tek bir şartı vardır. Filmin müziklerini Fransa’da yapacaktı. Dünya sinema tarihinde bir ilk 1970 yılında yaşandı. Love Story’nin ABD de çekimlerini yapılırken, filmin müzikleri Paris’te Fransız Lai tarafından yapılıyordu.

Mütevazı bir bütçeyle yapılan Love Story, Amerika’dan çok diğer ülkelerde büyük ilgi görmüştü.

Film dokusuna uyan” Francis Lai” imzalı müziği kadar ABD gibi romantizmin uzağında kalan ve daha çok macera, western ve korku konularına önem veren bir ülkede Dünya sinema tarihinin en güzel aşk filminin yapılması film yazarlarının gündeme getirdiği konular arasında yer alıyor.

Filmin uluslararası sinema sitelerinde” En romantik Film” sıralamasında halen ilk sıradaki yerini korurken, filmin tek Oscar ödülünün müzik dalında Francis Lai’ye verilmesi karşında herkesin ortak fikri;

“Bu filme ancak böylesine güzel bir müzik yakışırdı “

ABD’de çalışmayı her zaman reddeden Francis Lai, Oscar ödül töreninde kendisine verilen ödülü almak için kürsüye çıktığı zaman yaptığı Fransızca teşekkür etmesi, Oscar ödül törenlerinde bir ilkin yaşanmasına neden olmuştu.

Yazarın Diğer Yazıları