Dezenformasyona karşı topyekun mücadele şart
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun, 'Dezenformasyona karşı topyekun mücadele ederek hakikate sahip çıkabiliriz. Biz hakikatperver bir medeniyetin varisleri olarak ülkemiz başta olmak üzere gönül coğrafyamız ve dünyayı etkileyen her meselede bu mücadeleyi sonuna kadar verdik, vermeye de devam edeceğiz.' dedi.
Altun, Mynet internet sitesine verdiği röportajda, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Küresel dünyada iletişimin rolü ve stratejik iletişimin dinamiklerinin neler olduğuna ilişkin soru üzerine Altun, küreselleşme ve iletişimin birbirini besleyen ve hızlandıran iki önemli süreç olduğunu belirtti.
İnternet, sosyal medya, akıllı telefonlar, videokonferans sistemleri, dijital platformlar ve yapay zeka temelli araçlar gibi iletişim teknolojilerinin bugün küreselleşmenin en etkili araçları durumunda olduğunu ifade eden Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tüm bu teknolojiler, dünya nüfusunun önemli bir bölümünün erişebileceği, kullanabileceği, insanlığın ortak sorunlarıyla yahut karşısına çıkan fırsatlarla ilgili bilgi alışverişine girebileceği veya sosyokültürel etkileşime kolaylıkla girebileceği nitelikte. Tabii tüm bunlar hem küreselleşmenin hem de iletişimin bu dünyadaki rolü bağlamında olumlu yönleri. Madalyonun diğer yüzüne baktığımızdaysa iletişim teknolojileri, bunların kullanımındaki yaygınlık, bilgi ve veri üretiminin sınırsızca genişlemesi kendi açmazlarını da oluşturuyor. Her şeyden önce bugün hakikat, eskisi kadar rağbet gören bir olgu değil, maalesef. Diğer bir ifadeyle hakiki olandan çok popüler olan, işe yarayan, çıkarlara uygun olan bilgi rağbet görüyor. Yalan ve çarpıtma sıradanlaşmış ve hiç olmadığı kadar yaygınlaşmış durumda. Sadece bu da değil, tüm dünyada bir yalan siyasetiyle karşı karşıyayız. Yalan haber, yanlış bilgi ve bunları yaymak hızla çağın yeni hastalığı haline geliyor."
"Kamu diplomasisi ve yumuşak güç"
Altun, Türkiye açısından stratejik iletişimin olmazsa olmazlarının her konuda hakikati, şeffaflığı ve milletin taleplerini el üstünde tutmak olduğunu vurguladı.
Türkiye'nin her türlü kaynağını, potansiyelini göz önünde bulundurarak, bunların hak ettiği değeri görmesine odaklandıklarını ifade eden Altun, "Jeopolitik konumumuz, ulusal, bölgesel ve uluslararası politika önceliklerimiz, bu öncelikler doğrultusunda şekillendirdiğimiz kamu diplomasisi ve yumuşak güç araçlarımız stratejik iletişim anlayışımızın vazgeçilmez unsurları. Diğer taraftan iletişim alanıyla ilgili tehditlere ve sınamalara da hakkıyla karşılık verebilecek bir planlama ve kapasite artırımı çok önemli. Bunun için dezenformasyonla, yalan haberle etkin bir şekilde mücadele etmek için somut stratejiler ve araçlar ortaya koyuyoruz." dedi.
Dijitalleşme
Fahrettin Altun, dijital terörizmin, bilinen terör faaliyetlerinden farklı olarak sanal dünyada gerçekleşen ve hedeflerine dijital platformlar üzerinden ulaşmayı amaçlayan kötücül faaliyetlerin tümü olarak adlandırılabileceğini dile getirdi.
Dijital terörizmi kimi zaman örgütlü kimi zaman bireysel, kimi zaman da bizatihi birtakım devletlerin de işin içinde olduğu siber saldırılar, kara propaganda ve dezenformasyon saldırıları, radikalleşme, finansal saldırılar ve veri hırsızlığı gibi birçok alanda ortaya çıkabilecek karmaşık ve kötücül bir faaliyet olarak gördüğüne dikkati çeken Altun, şu ifadeleri kullandı:
"Bu faaliyetler bazen bir devleti, bazen bir kurumu, bazen de bir kişiyi hedef alabilir. Bu sadece ülkemizi değil, tüm dünyayı, tüm ülkeleri tehdit eden bir nitelik taşıyor. Dolayısıyla iletişim olgusu nasıl küresel dünyanın her türlü meselesine eklemlenen bir nitelik taşıyorsa, iletişim alanında ortaya çıkan yeni tehditler de aynı özelliği taşıyor."
Dezenformasyonla mücadele
Altun, "Dezenformasyonla Mücadele konusunda etkili adımlar atılıyor fakat kişilerin ve kurumların etkileşim adına etik değerleri yok saymasına karşı daha etkili çözümler gerekiyor mu?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Dijitalleşmenin en olumsuz sonucu şüphesiz dezenformasyonun, yalan bilginin, kurgusal içeriklerin çok hızlı yayılması. Mark Twain'e atfedilen bir söz var, 'Gerçek ayakkabılarını giymeden, yalan dünyayı 3 kez dolaşır' diye. Yapılan araştırmalar da dezenformasyon ve türevlerinin yayılma hızının doğru bilginin yayılma hızından çok daha fazla olduğunu gösteriyor. Uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan araştırmaların ortaya koyduğu bir diğer veriye göre, Türkiye dezenformasyona en fazla uğrayan ülkeler arasında. Bu fotoğraf bize ne anlatıyor? Yalanın sıradanlaştığını, doğru ve gerçeğin yerini hipergerçekliğin aldığını, hakikatin önemsizleştiğini gösteriyor."
Dezenformasyonla Mücadele Merkezinin çalışmaları
Altun, İletişim Başkanlığı olarak dezenformasyonun yol açabileceği tahribatın farkında olduklarını dile getirdi.
Başkanlık bünyesindeki Dezenformasyonla Mücadele Merkezinin (DMM) 7 gün 24 saat esasına göre faaliyet gösterdiğinin altını çizen Altun, şu değerlendirmelerde bulundu:
"DMM, hem ülkemizde hem de dünya ölçeğinde dezenformasyon içeren bilginin tespitini yapıyor, ifşa ediyor ve doğru bilgiyi kamuoyuyla paylaşıyor. Asrın felaketinde, İsrail'in Filistinlilere yönelik devam eden soykırımında DMM'nin yalan yanlış haberleri, çarpıtılmış bilgileri, kurgusal içerikleri tespit ve ifşa ederek doğru bilgiyi ulusal ve uluslararası kamuoyunun dikkatine sunduğunu ifade etmeliyim. Elbette dezenformasyonla mücadelede sorumluluk alan her kurumu ve kuruluşu takdir ediyoruz. Bununla birlikte dezenformasyona karşı, planlı programlı ve çok boyutlu mücadelenin gerekli olduğunu düşünüyoruz. İlgili kurum ve kuruluşlarımızın sorumluluk almalarıyla birlikte iletişim fakültelerinin özellikle medya okur yazarlığı eğitimi konusunda rol almasını önemli görüyoruz."
Altun, vatandaşlara da bu konuda sorumluluk düştüğünü, dezenformasyonun temel hedefinin vatandaşları yalan bilgiye, dezenformasyona inandırmak olduğunu belirtti.
Vatandaşların dezenformasyona karşı uyanık olması gerektiğine dikkati çeken Altun, "Önüne düşen her içeriği doğru kabul etmemek, doğruluğundan emin olmadığı hiçbir bilgiyi paylaşmamak, çevresini dezenformasyon konusunda uyarmak bir sorumluluk olarak kabul edilmelidir. Dezenformasyona karşı topyekun mücadele ederek hakikate sahip çıkabiliriz. Biz hakikatperver bir medeniyetin varisleri olarak ülkemiz başta olmak üzere gönül coğrafyamız ve dünyayı etkileyen her meselede bu mücadeleyi sonuna kadar verdik, vermeye de devam edeceğiz." dedi.
Irkçılık, İslamofobi...
Altun, sosyal medyada yapılan ırkçı paylaşımlara dikkat çekilerek, "Irkçılık bir psikolojik hareket silahı olarak mı kullanıyor?" sorusu üzerine şunları söyledi:
"Esasında bugün dijitalleşme, dezenformasyon, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi gibi olgular birbirinden bağımsız olarak değerlendirilemez. Dijitalleşme dezenformasyonu kolaylaştıran ve hızla yayılmasına olanak sağlayan bir vasıta. Dezenformasyonla ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi ve hatta terör gibi insanlık suçları görünür hale geliyor. Daha doğru ifade etmek gerekirse ırkçılık ve yabancı düşmanlığı yapan, İslam karşıtlığını tırmandıranların tamamı dezenformasyona başvuruyor. Dezenformasyonla hem görünür hale geliyorlar, propaganda yapıyor hem de destekçi topluyorlar. Bu kötücül odakların görünür olmak ve propaganda yapmak için başvurdukları dezenformasyon hayatımıza nasıl yansıyor peki? Bazen masum insanların saldırıya uğramalarına neden oluyor, bazen katledilmelerine. İnsanların iş yerleri ve evleri basılabiliyor. Dünyanın her tarafında bu vahim olayların yaşandığını görüyoruz."
"Bu trajedi karşısında sarsılmayacak insan olamaz"
Diyarbakır'ın Bağlar ilçesinde cansız bedenine ulaşılan Narin Güran'a ilişkin de Altun, şunları kaydetti:
"Narin kızımız katledildi. Bu trajedi karşısında sarsılmayacak insan olamaz. Ama bu süreçte sosyal medyada şöyle paylaşımlar gördük. Kızcağız Kur'an kursu dönüşü katledildiği için Kur'an kurslarının kapatılmasını isteyen ve cinayetten dindar insanları sorumlu tutan bağnaz bir kesim gördük. İşte bu İslamofobidir, İslam düşmanlığıdır. Bir diğer kesimse Narin kızımızın Diyarbakırlı olmasından hareketle Kürt kardeşlerimizi hedef aldı ve cinayetten Kürtleri sorumlu tutacak bir akıl tutulması örneği sergiledi. İşte bu da ırkçılıktır. Enteresan olansa bir taraftan Kürt vatandaşlarımızı hedef alan ırkçılarla sözüm ona Kürtlerin hakkını savunduklarını ileri sürenler İslam düşmanlığında buluşuyor. Ve ırkçılıktan beslenen bu yapılar vasıta olarak dijital mecraları kullanıyor.
Siyasi saiklerle olayı istismar eden vicdan yoksunlarını bir tarafa bırakarak sadece bu elim hadiseyle ilgili kötücül iki grubun gösterdiği yaklaşım herkes için ibret vesikası olmalı. Bu mahfillerin ayan beyan kötülük olan bu faaliyetleri hangi motivasyonla yaptıkları açık. Bilgi güvensizliği, dezenformasyon, yalan haber artık iletişim faaliyetlerinin çok ötesine geçerek milli güvenlik meselesi haline gelmiştir. Vatandaşlarımız, önünü arkasını bilmedikleri bu tür kötücül faaliyetlere karşı uyanık olmalı, bu şebekelerin iletişim faaliyetleriyle birliğimize beraberliğimize kastetmesine bilerek ya da bilmeyerek destek olmaktan kaçınmalıdır. Bu yapıların kimi zaman bir beğeniyi, bir paylaşımı bile kar hazinesine yazdığını bilmekte fayda var."
"Hakikat mücadelesi"
Altun, "Mücadelenizi 'Hakikat mücadelesi' olarak tanımladığınızı okumuştum. Türkiye'ye karşı dezenformasyon kampanyalarının arka planında ne var? Bir de ülkemiz içerisinde sürekli bilgi kirliliği ile oluşturulmak istenen sanal gündeme karşı bakışınız nedir?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Mücadelemizi hakikat mücadelesi olarak tanımlamamız her şeyden önce hakikatin uğruna mücadele edilmesi gereken ulvi bir şey olduğu inancına dayanmaktadır. Bu inancın temel dayanağı ise günümüzde hakikatin tehlikede olması, hakikatin yerini imaj ve algıların, yalan ve kurmacaların almasıdır.
Merkezinde hakikatin değil, sanal tahakkümün olduğu bir dünyada yaşıyoruz artık. Sanal üretim, sanal tüketim hatta aşırı tüketim ve bunlara bağlı olarak da gevşeyen, esnekleşen insan ilişkileri. Tüm bunlar dezenformasyon kampanyalarının etkisi ve gücünü artıran faktörler. Bu yüzden, yukarda da vurguladığım gibi dezenformasyonla mücadele çok yönlü ve sürekli olmak zorunda. Anlık ya da arızi durumlara karşı değil çok yönlü, çok katmanlı bir mücadeleden söz ediyoruz. Çağımızın, maalesef, karanlık tarafını oluşturan hakikat krizi ve bilgi kirliliğine en çok ülkemizin maruz kalması ise Türkiye’nin bölgesel ve küresel konumuyla ilgili bir şey. Zira son yıllardaki gelişmeler de göstermektedir ki, Türkiye etki ve nüfuzuyla sadece sınırlarıyla mahdut bir ülke değildir. Bölgesel ve küresel sorunların çözümüne katkı sunan, uluslararası aktörlerin yetersiz kaldığı durumlarda proaktif bir şekilde çözüm üreten bir ülke. Rusya-Ukrayna savaşındaki yapıcı rolü bunun en net ve somut örneği."
İsrail'in soykırımı
İletişim Başkanı Altun, İsrail'in Gazze'ye saldırı başlattığı ilk günden itibaren gerek insani diplomasi kapsamında bölgeye yardım gönderilmesi, gerek diplomatik yollardan saldırıların sona erdirilmesi amacıyla bölgesel ve küresel ölçekte girişimlerde bulunduklarını anımsattı.
İsrail'in saldırılarının Filistinlilere yönelik yok etme girişimi olduğunun ortaya çıkmasıyla İsrail'in durdurulması ve yöneticilerinin yargılanmaları yönünde çalışmalar yaptıklarını belirten Altun, şöyle devam etti:
"Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kurum ve kuruluşlar ile İsrail üzerinde nüfuzu olan devletlerin yönetimleriyle saldırıları durdurmaları için görüşmeler gerçekleştirdik. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın birebir görüşmelerde olsun, telefon diplomasisinde olsun yaptığı çalışmalar, Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan'ın gösterdiği çaba hep bu amaca matuftu. Diplomatik girişimleri sürdürürken diğer taraftan yaptırım uygulayarak İsrail ile ticareti durdurduk. Diğer taraftan İslam İşbirliği Teşkilatı'nı harekete geçirdik. İstanbul'da İİT Olağanüstü Enformasyon Bakanları toplantısını gerçekleştirdik. Toplantıda, istilacı ve işgalci İsrail’in katliam ve vahşetlerini dezenformasyon kampanyalarıyla örtme çabalarını uluslararası kamuoyunun dikkatine sunduk. İsrail'in dezenformasyon kampanyalarına karşı etkili bir şekilde mücadele etme idaresi ortaya koyduk."
Türkiye'nin uluslararası alanda yapıcı, ön alıcı, ön açıcı, istikrarlaştırıcı gücünden rahatsız olan birtakım mahfillerin Türkiye'yi engellemeye çalıştığını aktaran Altun, "Türkiye'nin içine kapanması, kendi suni gündemi ve açmazlarına mahkum olması isteniyor. Türkiye, çok şükür, demokratikleşme ve kalkınma başta olmak üzere son yıllarda kendi sorunlarını hızla çözen ve birçok alanda dünyaya öncülük eden bir marka haline geldi. Ülkemize yönelik itibar suikastı ve bilgi kirliliği çabalarının merkezinde bundan duyulan rahatsızlık, Türkiye'nin uluslararası etkin bir aktör olmasını engelleme çabaları var. Fakat bu çabaların beyhude olduğunu da biliyoruz. Türkiye, önüne hangi engel çıkarılırsa çıkarılsın adım adım hedefe doğru yürüyüşünü sürdürüyor ve sürdürecek." diye konuştu.
BRICS Zirvesi
Altun, BRICS'in Türkiye için önemi ve BRICS'ten beklentilere ilişkin soru üzerine şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye-BRICS ilişkileri yeni değil. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı sıfatıyla 25-27 Temmuz 2018'de Johannesburg'da gerçekleştirilen 10. BRICS Zirvesi marjında düzenlenen 'BRICS+ Oturumu'na katılmıştı. Cumhurbaşkanımız, Rusya'nın Kazan şehrinde düzenlenen 16. BRICS Zirvesi'ne katılıyor, 'BRICS+ Oturumu'na iştirak ediyor. Cumhurbaşkanımız bu kapsamda bazı ülkelerin cumhurbaşkanlarıyla, devlet başkanlarıyla da ikili görüşmeler gerçekleştirecek. Ayrıca 10-11 Haziran 2024 tarihlerinde Nijniy Novgorod'da düzenlenen BRICS Dışişleri Bakanları Toplantısına Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan katılarak Gazze'nin durumu ve İsrail sorunu hakkında görüşlerimizi ve beklentilerimizi dile getirmiş, Türkiye'nin BRICS ile işbirliğine verdiği önemi vurgulamıştı."
Altun, krizlerin, kırılmaların bölgesel boyuttan küresel ölçekte etkin olmaya başladığı bir dönemde her ülkenin siyasi, ekonomik ve güvenlikte işbirlikleri arayışında olduğunu dile getirdi.
Krizlerin ve kırılmaların birincil müsebbibinin küresel aktörler olduğuna dikkati çeken Altun, şunları kaydetti:
"Bu aktörlere karşı alternatif bir birlik olarak ortaya çıkan BRICS üyesi ülkeler, kalabalık nüfusları, zengin enerji kaynakları ve güçlü sanayileriyle bir güç merkezi konumundalar. Ayrıca yeni bir ortak ödeme platformu, yeni rezerv para gibi önemli başlıklar birliğin gündeminde. Biz Türkiye olarak, doların bir silah olarak başka ülkelere karşı kullanılmaya başlanmasından sonra bu konuda alternatif arayışlarına girmiştik. İkinci konu, uluslararası sisteme özellikle adalet perspektifinde eleştiriler getirerek sistemin değişmesi gerektiğini yıllardır her platformda dile getiriyoruz. Dolayısıyla BRICS ile ortak noktalarımız çok fazla. Birliğin bize sağlayacağı faydalar var, Türkiye olarak birliğe sağlayacağımız imkanlar var. Karşılıklı fayda temelinde üyelik elbette mümkündür.
Sayın Cumhurbaşkanımızın vizyonu doğrultusunda dış politikada seçenekleri değerlendirmek ve alternatifleri hazırda tutmak zorundayız. Türkiye'nin siyasi ve ekonomik çıkarları, ülkemizin ve milletimizin güvenliği hangi adımları atmayı gerektiriyorsa o adımları bugüne kadar olduğu gibi bundan böyle de atmaya devam edeceğiz."
"Tarihte eşi benzeri görülmemiş bir felaket..."
İletişim Başkanı Altun, "Görev sürenizde en çok üzüntü duyduğunuz ve en mutlu olduğunuz an nedir" sorusunu şöyle yanıtladı:
"En üzüntü duyduğum olay hiç kuşkusuz 6 Şubat depremiydi. Tarihte eşi benzeri görülmemiş bir felaket. Bir gecede on binlerce insanımızı kaybettik. Daha fazlası ise evsiz kaldı. Haberi aldığımızda şahsen yaşadığım acıyı tarif etmemin imkanı yok. Ülke olarak asrın felaketinde gerçekten çok acı bir tecrübe yaşadık. Diğer taraftan bunun bizim için şöyle de bir boyutu var. Bulunduğumuz görevin gerektirdiği sorumluluğun ağırlığını hakiki manada böyle zor zamanlarda daha yakinen hissediyoruz. Böyle zamanlarda kendi acılarımızı, kendi duygularımızı bir yana bırakıp derhal işe koyulmamız gerekiyor. Nitekim bütün çalışma arkadaşlarımızla tam olarak bunu yapmaya gayret ettik. Gerek devletimizin ilgili birimleriyle iletişim koordinasyonunu sağlama noktasında olsun gerekse İletişim Başkanlığının uhdesinde yer alan görev alanlarında olsun, mesai mefhumunu unutarak elimizden geleni yapmaya çalıştık. Hatta diyebilirim ki, İletişim Başkanlığı olarak kriz iletişimi anlamında en iyi yönettiğimiz ve en anlamlı sürecin başında asrın felaketinin hemen akabinde yaptığımız işler geliyor. Bunlar elbette sorumluluğumuzun bir gereği. Hamdolsun, millet ve devlet olarak felaketin ilk saatlerinden itibaren hızla kenetlendik, acılarımızı ve yaralarımızı hızla sarmaya çalıştık. Şimdi de bölgenin yeniden ihya ve inşası için devletimiz tüm imkanlarıyla sahada ve bu konuda da bir hayli mesafe katettik."
Altun, felaket anlarında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dirayetli liderliğini, soğukkanlılığını, paniğe kapılmadan beceriyle süreci yönettiğini vurguladı.
En mutlu olduğu anın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2023 seçimlerindeki zaferi olduğunu belirten Altun, "Zira 2023 seçimleri gerçekten de millet ve devlet hayatımızdaki en kritik, ulusal ve uluslararası parametreleriyle çok farklı sonuçlar doğurabilecek bir seçimdi. Özellikle uluslararası planda yürütülen dezenformasyon kampanyalarına ve ekonomik saldırılara rağmen Türk demokrasisinin rüştünü bir kez daha ispat ettiği bir seçim oldu. Bu anlamda ben 2023 seçimlerini Türkiye'deki demokrasinin geldiği seviyeyi göstermesi açısından da çok önemsiyorum. Zira aksi bir senaryoda millet ve devlet olarak şimdi başka şeyler konuşuyor olabilirdik. Aziz milletimizin feraseti ve Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğiyle Türkiye, Türkiye Yüzyılı hedefleri doğrultusunda kutlu yürüyüşüne devam ediyor." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilk tanışması sorulan Altun, Erdoğan ile ilk kez 10 yıl önce bir üniversite hocası ve bir stratejik düşünce kuruluşunun yöneticisi olarak görüştüğünü belirtti.
İletişim Başkanlığı görevine atandığı 2018'e kadar farklı dönemlerde Türkiye ve dünya siyasetine ilişkin hazırladıkları rapor ve araştırma sonuçlarını Cumhurbaşkanı Erdoğan'a takdim ettiklerini kaydeden Altun, Erdoğan'ın akademik projelere, kamuoyu araştırmalarına, stratejik raporlara verdiği önemi bizzat görme ve süreçlere yönelik kritik müdahalelerine şahitlik etme imkanının olduğunu bildirdi.
"Kitaplara ve kütüphaneme de özel ilgi gösterdiğimi belirtmeliyim"
Fahrettin Altun, "Tüm vatandaşları ilgilendiren, küresel bazda konuların ele alındığı toplantılara katılıyorsunuz. Kabine ve güvenlik planlamalarının yapıldığı çok kritik görüşmelere eşlik ediyorsunuz. Bunun mental ağırlığıyla nasıl baş ediyorsunuz?" sorusu üzerine şunları kaydetti:
"Burada tabii ki, Sayın Cumhurbaşkanımızın 'Aşkınan çalışan yorulmaz' mottosu bizim çalışma prensibimizin temelini oluşturuyor. Bu bizim çalışma azmimizi, enerjimizi daha fazla artırıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın çalışma temposunu, milletimize hizmet etme şevkini gördükçe, o çalıştıkça biz de kendimizi daha fazla çalışmak zorunda hissediyoruz. Yazmaya, elbette okumaya vakit ayırmaya devam ediyoruz. Kitaplara ve kütüphaneme de özel bir ilgi gösterdiğimi belirtmeliyim. Yeni çıkan yayınları, özellikle de akademik kitapları takip etmeye çalışıyorum. Aynı zamanda sahaflara, sahaflardaki nadir ve nadide kitaplara karşı büyük bir ilgim var. Sahaflardan düzenli bir şekilde kitap alıyorum. Dolayısıyla gerek aktüel gerekse de sahaflardan aldığım kitaplarla kurduğum, nacizane, geniş bir kütüphanem var. Bu kütüphanede vakit geçirmek bana enerji ve motivasyon anlamında çok katkı sağlıyor diyebilirim."