Bir Özer Demirci geçti dünyadan

Ne kadar zor olduğunu bilirim dostların ölümünün ardından yazı yazmanın.

Bir Özer Demirci geçti dünyadan

Altan Murat ÜNAL

Ne kadar zor olduğunu bilirim dostların ölümünün ardından yazı yazmanın. Yazı, Özer Demirci’nin ölümünün ardından yazılıyorsa eğer daha da zordur bu. Ölüm bir yok oluş değil, gözlerin başka bir âleme açılmasıdır, ama yine de yıkıp geçiyor hatıralar. Ayrılık titretiyor insanın içini. Hazin bir beste gibidir fanilik.

Örtülür birden kapıları geçmişin. Boşa döner saatler, silinir takvimler, cam parçalarına döner elmaslar; geldiğinde sonsuzluğun nazenin davetçisi. Yollar değişir, yolcular da. Asla değişmez menzil.

Hazan mevsimiydi. İki Kasım’ıydı iki bin yirminin. Sabahleyin… 8.40’ta… Bulutların arasında saklıyken güneş… Yapraklar düşerken… O’na yöneliyordu Özer kardeşim. Yüzünü O’na dönerek... Kalbini de... Nazenin davetçi gelmişti çünkü. Yolculuk vardı geldiği yöne doğru.  O’na doğru... Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin sahibine… Baki olana... Boz bulanık sulara kapılmadan, kirlenmeden,  yolcu olduğunu unutmadan gitti aramızdan. Sessizce… 

Soğuk gökyüzünün mavisi... Soğuk bakışlar... Yokluğu buz gibi soğuk. Her şey eksik, her şey soluk sanki.

Göğün denizine dökülen yıldızlar söndü sanki hüznünden. Göz değmemiş gözelerdeki sırlar gitti giden dostla birlikte. Issız kaldı buralar o gidince. Suskunluk denizine döndü bu şehir. 

Hatıra defteri kaybolmuş biri gibiyim sanki… Sağ yanı çökmüş bir yelken gibi... Oyunları yarım kalmış çocuklar gibi...

Gül taşır gibi taşınır hatıralar bir ömür... Geride kalan yıllar... Yarım kalan sevdalar...  Gidip de dönmeyenler… Hayaller… 

Kaç mevsim sığar ki bir ömre? Kaç insana uğrar ki dört mevsim? Düşmüyor mu nice yapraklar baharda dallarından? Savrulmuyor mu bir rüzgârla meyveye duracağı zaman çiçekler? Kim söyleyebilir zamansız ayrılışlar olduğunu bunların?

Ömrün de bir defteri vardır, her defterin bir ömrü olduğu gibi. Dolar, silinmez yazılarla sayfaları defterin. Ayrılır dostlar birer birer, uzaklaşır gönül ufkundan. Kaybolan kayalıklar gibi yükseldiğinde sular. Düşer bir sessizlik tam orta yerine zamanın. Siner kokusu ruhlara adı konulmamış hasretin. 

Deliler gibi geçiliyor bir daha geçilemeyecek yollardan. Arkada bırakılanlara bakılmadan... Toza, dumana, bulanık hayallere emanet edilerek kalpler. Nerede, ne zaman sonlanacağını bilmeden yolun. 

Bir Özer Demirci geçti dünyadan. Evet, bir Özer Demirci… Yıkmadan, kırmadan, dökmeden… Zamanı kuşatanlardandı o. Zamana damga vuranlardan... Bazen hesaplaşarak kendisiyle... Bazen sorgulayarak olup bitenleri... Asla zamana teslim olmadan... Zamana teslim olmakla zamanı teslim almak bir olur mu hiç?

Zor zamanlarda tavrını açıkça ortaya koyan; İbrahim’i duruşu, İsmail’i teslimiyeti davranışlarına yansıtandı o. Bir davası vardı onun. İslam davası... Diyor ya Sezai Karakoç, “Ben geldim geleli açmadı gökler.” Göklerin açmadığı, hep bulutlu olduğu günlerde rüzgâra karşı yürüyenlerden biriydi o. Yüzüne bakıldığında dolu dolu geçirilmiş zamanların huzuru, güzellikleri, hatıraları okunuyordu zaten. Olgunlaşmış meyve gibiydi yaz güneşinde. Yüzü güleç, gönlü engin, uyarıları etkiliydi. Sığınılacak bir liman gibiydi hüzünlü gönüller için. Saç ve sakalının beyazlığı uzaklardan gelen gümüş renkli ışığın yansımasıydı sanki.

Doğanşehir’in ilim-tebliğ halkasının önde gelenlerindendi o. İnsanları iyiliğe yönlendirmeye, kötülüklerden alıkoymaya çalışan… Dağ, taş, kar, fırtına demeden bütün bir ömrü İslam’a adayan… Allah’ın rızasının dışında hiçbir beklentisi olmayan... Hep istikamet üzere olan… Sağa sola savrulmayan. 

İyi bir aile reisi, iyi bir baba, iyi bir dost, iyi bir yol arkadaşıydı o. Necip Fazıl, “Önüne gelenle değil, seninle ölüme gelenle beraber ol.” diyor ya, işte öyleydi Özer kardeşim. Her gördüğünün halini-hatırını soran, yardımına koşan, onların sevincine, kederine ortak olan... Hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan… Sabırlıydı, alçak gönüllüydü, halimdi o. Hiç asık suratlı olduğu görülmemiştir; herkese yetecek kadar sevgisi, merhameti, tebessümü vardı onun. Varlığı cesaret veriyordu bizlere. Gelecek tüm sıkıntıları savmak için o yetiyordu sanki. Mü’minin özelliklerinden söz edilse, “İşte bu adam” denilebilirdi rahatlıkla onun için. Biz ondan razıydık, inşallah Yaratan da razıdır ondan.

Bir hoş seda bırakarak gitti dünyadan. O’ndan geldik, O’na gideceğiz elbette. Baki olan O’dur çünkü. İlk kundaktaki gibiydi son kundağa sardıklarında Özer kardeşim. Güzeldi cemali, dönüp baktığımda son defa. 

Onun İslam üzere yaşadığına herkes şahittir. Dünyada kardeş olarak birbirimizi çok sevdik. Hep yan yana, omuz omuza olduk çocukluğumuzdan beri. Terk etmedik birbirimizi; birlikte sevindik, birlikte üzüldük hep. “Üzülme, darlanma. Unutma, ahirette kişi sevdiğiyle birliktedir” diyor ya Allah’ın Rasulü; dünyada olduğu gibi firdevs cennetlerinde de birlikte olabilmek için dua etsem kabul edilir mi acaba?