Subaşı konferans verdi
15 Temmuz Darbe girişiminin ikinci yıldönümü nedeniyle İnönü Üniversitesinde düzenlenen '15 Temmuz Gecikme ve Telafi Arayışları' konulu konferansa Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Dr. Necdet Subaşı konuşmacı olarak katıldı.
Hoca Ahmet Yesevi Konferans Salonu'nda gerçekleşen programa Malatya Valisi Ali Kaban, İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kızılay, Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Dr. Necdet Subaşı, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Abdulkadir Baharçicek ile Prof. Dr. İbrahim Türkmen, Genel Sekreter Prof. Dr. Hakan Erkuş, Rektör Danışmanı Doç. Dr. İlhan Erdem, Malatya İl Emniyet Müdürü Dr. Ömer Urhal, İnönü Üniversitesi akademik ve idari personeli ile öğrenciler katıldı. Programın açılış konuşmasını yapan Rektör Prof. Dr. Ahmet Kızılay, “15 Temmuz kara bir gece olarak başladı fakat daha sabaha ulaşmadan ülkemizin güzel insanlarının karşı duruşu ile aydınlık bir sabah olarak bitti. Fakat artık bizim soğukkanlı olarak 15 Temmuz'u ve 15 Temmuz'daki hain darbe teşebbüsünü ve etkilerini, buna geçiren yolu, süreci kendi meclisini, ülkesini bombalayan adı Hüseyin Mehmet olan insanların nasıl yetiştiğini analiz etmemiz ve bunun bir daha ilelebet tekrarlanmaması için neler, ne yapmamız gerektiği konusunda bütün kurumların, devletimizin bütün birimlerinin tedbir alması ve buna yönelik önlem çalışma alması gerekiyor” şeklinde konuştu. Bu noktada üniversite öğretim elemanlarına düşen görevleri hatırlatan Rektör Kızılay, “Üniversite hocalarımıza düşen, bunun doktora çalışmalarında, tüm devlet idarecilerine, bütün kurumlarımızın yetkililerine çıkan sonuçları sunmalarıdır. Bu konuda hocalarımız kendileri saha çalışmaları yaparak 15 Temmuz'u hazırlayan, 15 Temmuz'da ki süreci getiren 35-40 yılda bu sürecin nasıl geliştiği, nasıl bu duruma geldiği ve bu organizasyonun bu şekilde nasıl sonlandığını akademik bir değerlendirme ile sunmalıdırlar” dedi.
Büyük bir afeti aşmayı başardık
15 Temmuz üzerine çok şey yazdığını belirten Prof. Dr. Necdet Subaşı ise, “15 Temmuz üzerine üstünden geçtiğimiz rahatlatıcı bir hava ile konuşmak istemiyorum. Bu durumu kolaycı, rahat, ezberci analizlerle de tüketmek istemiyorum. Bu konu yoğun bir şekilde konuşulmalı. Türkiye çok büyük bir saldırıyı, çok büyük bir afeti aşmayı başardı. Bizim daha derin, daha haysiyetli bu süreci sosyal bilimlerin olanaklarını da kullanarak ve bu olanakları istismar etmeden, kendimize yontmadan, kendimize döndürmeden konuşmamız gerekiyor” ifadelerini kullandı. Olayın değişik boyutlarının olduğunu kaydeden Subaşı, “Bir devleti dönüştürmeye, altüst etmeye yönelik bir tarihsel girişimden söz ediyoruz. Önünüzde bir devlet var ve muhasara altına alınmış. Müdahale altına alınmıştır. Dolayısıyla bu konunun başka bir şekilde bizi ilgilendirmediğini söylemek hakikaten varlık dünyamızda ciddi tartışmalara yol açar. Olayın ekonomik, siyasi, dini boyutu var. Ulusal boyutu olduğunu herkes biliyor. Bu kötü durum hakkında sosyoloji ne der? Biz nasıl bakmalıyız” ifadelerine yer verdi. Hala tedavi gören gazilerin olduğuna değinen ve onlara acil şifalar dileyen, şehitleri de rahmetle anan Subaşı, “Abartısız söylüyorum bu harekatın her haneye acı vermediği yer yoktur. Bugün bastırılmıştır, üzerine gidilmiştir. Çok ciddi operasyonla önemli kişiler gözaltına alınmıştır. Kısa sürede bunlardan tehlike sezilmemektedir. Ama halen teyakkuzda bekleniyor. Bu derece gelişme çabası içerisinde olan hareketlerin uluslararası sistemler arasında görmezden gelinmesi, uluslararası sistem tarafından kontrol edilmemesi mümkün değildir” ifadelerini kullandı.
Hakikaten tirajı komik
Bu hareketin kavramsal bir haritası olduğunu ifade eden Subaşı, “Bu kavramsal harita yem olarak da düşünülebilir. Bugünlerde yayınlanan pek çok raporda görüleceği gibi cemaat, İslamcı diye tanımlanan muhafazakâr, dindar zeminin, tabunun kullandığı ne kadar anahtar sözcük varsa bunların hepsini kendi alanında kullanıyor, yeniden tanımlıyor, yeniden içeriklendiriyor, hatta din dilinin bazı temel sözcüklerine semantik bir müdahalede bulunuyor. Maalesef 15 Temmuz ile birlikte her ne kadar gerçekten bir uyanış bir duyarlılık zemini gelişmesiyle karşı karşıyaysak da ondan önceki dönemlerde dünya bilgimizin yetersizliği, birbirimize güven konusunda aşırı iyimserliğimiz ne yazık ki bu konuyu yeterli açıdan görmemizi kısıtladı” şeklinde konuştu. Alnı secdeli olana karşı kültürel yakınlığın en çok istismar edilen konulardan birisi olduğunu vurgulayan Subaşı, “Bütün bu çirkinlikleri yaparken tanımladıkları, bağlı oldukları bir dinin içinde dolaşmaya çalışıyorlar. Bir yandan bombayı size doğru atmak, silahı size doğru doğrultmak için çaba gösteriyor diğer yandan da ayakta su içilmez, oturarak su iç falan diyerek hakikaten tirajı komik bizimle eğleniyorlar mı, dalga mı geçiyorlar anlaşılması güç bir ruh haliyle bu memlekette onarılması olanaksız pek çok sıkıntıyı harekete geçirdi. Bu hareketin kendi biyografisini, kurumsal örgütsel şemasını takip ettiğimizde eskiden gülüp geçtiğimiz, ciddiye almadığımız ışık evler var, dershaneler var. O dershaneler kapatıldığında çıkan gürültü, oralara örgütün karargahıymış devlet orayı imha ettiğinde çok önemli bir ekmek kapısına da müdahale etmiş oluyor” sözlerini kullandı.
Sonuçta bunları yaşadık
Subaşı “Bir toplumun bu kadar berbat bir şekilde kumpasın parçası olması, olamaz ama oldu. Sonuçta bunları yaşadık. İnşallah bundan sonra bu tür acımasız bir operasyonun parçası olmayız” diyerek sözlerini sonlandırdı. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Malatya Valisi Ali Kaban ise, “Türk Bayrağını göndere çekiyor, İstiklal Marşı'nı okutuyor, Olimpiyatlar yapıyor, Türkçe'yi tanıtıyor. Bunlar eğitime katkı sağlıyor. Bunlara herkes inanıyordu. İlla olgunlaşma yaşanacak çare yok. İnsanların görmesi gerekiyor ama çok acı gördük. İnşallah bundan sonra Allah bu milletle bir daha İstiklal Marşı yazdırmadığı gibi bir daha 15 Temmuz isyanı, kalkışması da göstermesin” diye konuştu. Programın sonunda şehit yakınlarına Rektör Prof. Dr. Ahmet Kızılay, Prof. Dr. Necdet Subaşı ve Vali Ali Kaban tarafından plaket takdim edildi.