Bir dairenin 1,5 milyona yapılması mümkün mü?
Her gün konteyner isteyen depremzedelerden yüzlerce telefon aldıklarını belirten CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, TOKİ Müteahhidine 4 milyona yaptırılan evlerin fakir fukaraya 1,5 milyona yaptırılmak istendiğini aktardı.
TBMM'de görüşülen Torba Yasayla ilgili CHP Grubu adına konuşan Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Malatya'nın depremin 10. Ayında yaşadığı sıkıntıları aktardı. Torba yasayla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
AKP'nin torba yasanın mucidi olduğunu kaydeden Ağbaba, “seçimde birçok söz verdiniz; bu torba yasada 7.500 lirayla geçinmek zorunda kalan emeklilerin olmadığını görüyoruz ya da seçime bir hafta kala anketler sayesinde esnafa 7200 emeklilik prim sözü verdiniz, o da yok; stajyer ve çıraklar yok, taşerondan kadroya geçmeyi bekleyen -aynı işi yapan- işçiler yok, 3600 ek göstergeyi bekleyen memurlar yok, ücretli öğretmenler yok, atanamadığı için intihar edenler yok, söz verdiğiniz hâlde ev hanımlarına sigorta yok” ifadelerini kullandı.
Millet evden vazgeçti hâlâ konteyner problemi var
Torba yasa içerisinde deprem bölgesine dair herhangi bir şey olmadığını kaydeden Veli Ağbaba, “deprem bizim de Malatya olarak yoğun yaşadığımız bir süreç ve maalesef, bugün olmuş, hâlâ enkazlar kaldırılamamış, hâlâ ağır hasarlı binalar yıkılamamış ve hâlâ millet maalesef konteynerde yaşamak zorunda. Sayın Bakan, konteyner bulanlar çok şanslı; hâlâ konteyner bulamayan insanlar var, hâlâ her gün yüzlerce telefon alıyoruz “konteyner, konteyner, konteyner” diyorlar. Millet evden vazgeçti, millet kalıcı konutlardan vazgeçti ama hâlâ, maalesef, konteyner problemi devam ediyor. Bununla ilgili bir çözüm var mı? Vallahi yok, billahi yok. Peki, hani meydanlara çıkıp Sayın Cumhurbaşkanı dedi ya “yerinde dönüşüm” diye. Yerinde dönüşümle ilgili bir şey var mı? Yok. Ya, Allah aşkına, bu paralara; 1,5 milyona bir dairenin yapılması mümkün mü? Ama TOKİ müteahhitlerine 4 milyon liraya ihale edersiniz, fakir fukaraya “1,5 milyon liraya bu evi yap.” dersiniz.” dedi.
Yoğun bir plan ve bütçe döneminden geçildiğini kaydeden Ağbaba, “Plan ve bütçe döneminde arkadaşlarımız geldiler, fikirlerini ifade ettiler, konuştular. Plan ve bütçeden sonra, hemen ardından, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı Sayın Mehmet Muş bir 80 maddelik torba kanunu önümüze koydu. “Herhâlde Türkiye'nin çok ihtiyacı var, fakir fukaranın ihtiyacı var, milletin ihtiyacı var.” diye düşündük ama hakikaten bu torba yasayı bu Meclisin huzuruna getirmek biraz utanma ister. Bunun içinde ne var? Acaba seçim döneminde taahhüt ettikleriniz mi var ya da söz verdikleriniz mi var? Yok. Ya da hepimizin yaşamış olduğu depremle ilgili bir çözüm önerisi mi var? Maalesef o da yok. Torba yasanın mucidisiniz, Seçimde birçok söz verdiniz; örneğin, burada, 7.500 lirayla geçinmek zorunda kalan emeklilerin olmadığını görüyoruz ya da seçime bir hafta kala anketlerin sayesinde esnafa 7200 emeklilik prim sözü verdiniz, o da yok; stajyer ve çıraklar yok, taşerondan kadroya geçmeyi bekleyen -aynı işi yapan- işçiler yok, 3600 ek göstergeyi bekleyen memurlar yok, ücretli öğretmenler yok, atanamadığı için intihar edenler yok, söz verdiğiniz hâlde ev hanımlarına sigorta yok.” İfadelerini kullandı.
CHP satesinde ikramiye verildi
Ağbaba, “Torbada bunlar yok ama bu torbada başka şeyler var. Ne var? Huzur hakları var, ihaleler var, yandaşlara vergi indirimleri var, peşkeşler var. Şimdi, bir önemli şey var ama onun hakkını verelim. Ne var? Çalışan emeklilere 5 bin TL ikramiye var. Bunu kim veriyor? Vallahi de billahi de CHP veriyor bunu. Cumhuriyet Halk Partisi söylemeseydi, kamuoyu oluşmasaydı bu 5 bin lirayı verir miydiniz? Bak, ÇKS kaydı olan çiftçilere vermiyorsunuz, çalışan emekliye vermiyorsunuz. Allah aşkına, bir emekli niye çalışır? Bir emekli keyfinden çalışır mı? Yok. Sonra kamuoyunun tepkisini gördünüz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu sayesinde bu ikramiye verildi.” şeklinde konuştu.
Ağbaba konuşmasının devamında şu ifadelere yer verdi: "Devletin kasasını kalpazanlara destek fonu hâline getirdiniz. Şimdi, sporcular için vergi indirimi, istisnası 2028'e kadar uzatılıyor, beş yıl daha. Normalde “iyi bir şey” diyebilirdik ama iyi bir şey değil. Süper Lig'de oynayan bir futbolcunun 1,9 milyon liraya kadar olan geliri sadece yüzde 20 vergilendiriliyor. Herhangi bir çalışan 70 bin liranın üstünde yıllık geliri için yüzde 20; 1,9 milyonsa geliri tam yüzde 40 gelir vergisi vermek zorunda. Peki, bu futbolcular vergiyi vermiyor, ne yapıyor? Devlete vermediği vergiyi Seçil Erzan'a veriyor. Öyle skandallar var ki bunlarla ilgili rakamları bilmiyoruz. Milyon dolarlar, sizin gördüğünüz ama bizim bilmediğimiz rakamlar havada uçuşuyor. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken bir nokta var, ne Seçil Erzan ne futbolcu ne para; dikkat çekilmesi gereken bir nokta şu: dolandırılan bazı futbolcular Emre Belözoğlu, Arda Turan, Muslera nisan ayında Sayın Cumhurbaşkanıyla görüşüyorlar havaalanında. Sayın Cumhurbaşkanının yanında Sayın Murat Kurum var, Sayın Süleyman Soylu var, Sayın Mustafa Varank var. Futbolcuları dinleyen Erdoğan, Süleyman Soylu'ya talimat veriyor “Bunu çözün.” diyor. Peki, burada Cumhurbaşkanı konumunu ne olarak adlandırabiliriz? Bir dolandırıcılık var, bir kalpazanlık var, bir üçkâğıt var, Sayın Cumhurbaşkanının Allah aşkına buradaki konumu ne? Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir olay göremezsiniz. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir Cumhurbaşkanı sahtekârlar arasında, kalpazanlar arasında ara buluculuk yapamaz, yapamaz, yapamaz değerli arkadaşlar. Ne yapıyor? Denizbank'a talimat veriyor, “Bunu çözün.” diyor. Bakın, bir şey söyleyeyim: İyi ki Denizbank'ta olay olmuş, Vakıfbank'ta olsaydı, Ziraat Bankası'nda olsaydı, Cumhurbaşkanının talimatıyla bu paralar şakır şakır şakır ödenmiş olurdu.
Elinizi vicdanınıza koyun; bakın, gelişmiş bir ülkede böyle şeyler yaşayamazsınız! Bakın, değerli arkadaşlar, gelişmiş ülkelerde niye yaşayamazsınız biliyor musunuz? Orada hukuk var, sistem var. Ne var? Ahlak var, ahlak ahlak; utanma var, ar var! Bakın, muhafazakârsınız ya Sayın Abdullah Güler; bu memlekette ekonomi çöker, işsizlik artar, dolar yükselir ama bu memlekette ahlakı yok ettiniz, ahlakı; utanmayı yok ettiniz, arı yok ettiniz! Birkaç örnek vereceğim: Şimdi, hep duyarız ya; Sülün Osman, Raki ya da Parsadan; vallahi bunlar iyi adamlarmış, namuslu adamlarmış bunları görünce. Memlekette, bakın, hatırlayın, ne vardı? Thodex vardı. Ne vardı? Çiftlikbank vardı. Peki, başka ne vardı? Seçil vardı. Yeni çıktı, Polat ailesi. Peki, bunların ortak özelliği ne? Hepsinin ortak özelliği, Sayın Bakanın Kabine arkadaşlarıyla resminin olması. Şimdi, peki, bunlara ne oluyor? Vallahi, bunlara bir şey olmuyor. Örneğin, bir gazeteci çıkıyor: “Sayın Bakan, bu Amerika tarafından mal varlığına el konulan bir iş adamıyla ilgili sorunu çözelim, 10 milyon euro verelim.” diyor. Ne oluyor? Gazeteci işinden istifa ediyor. Utanma var mı? Hâlâ geziyorlar, kimisi hâlâ siyasetin göbeğinde. Bu memlekette nerede namussuz varsa, nerede sahtekâr varsa, nerede hırsız varsa, nerede kokain kullanan varsa bir bakanınızla resmi var; ne oluyor, bir şey oluyor mu? Olmuyor.
Sayın İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya göğsünü gere gere övünüyor, diyor ki: “Bu ülke suç örgütlerinin cenneti olmuştu, suç örgütleriyle mücadele ediyoruz, suç örgütlerinin üzerine operasyon yapıyoruz.” Adama sorarlar Ali Yerlikaya “Bundan bir yıl önce İçişleri Bakanı Gökhan Günaydın mıydı, Abdurrahman Tutdere miydi, Cavit Arı mıydı?” diye sorarlar adama, sorarlar! Yahu, İçişleri Bakanı AK PARTİ'den, bu memleketi yirmi iki yıldan beri yöneten siz; suç örgütleriyle ne yapıyorlar? Mücadele ediyorlarmış. Utanmasalar bunu da CHP'ye bağlarlar, utanmasalar bunu da CHP'ye bağlarlar.