Aile yok ediliyor
İhvan Strateji ve Araştırma Derneği Başkanı Av. Zeki Taşkıran, 'İstanbul Sözleşmesi' detaylı incelendiğinde sözleşmenin, toplumun temel dinamiklerini tahrip eden bir yapıya sahip olduğunun rahatlıkla görüleceğini ifade etti. Taşkıran, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun kadına şiddet ve kadın cinayetlerini artırdığını belirterek, bu durumun aile yapımızı yok ettiğini söyledi.
Süreç, kontrolü zor noktalara doğru gidiyor
İhvan Strateji ve Araştırma Derneği Başkanı Av. Zeki Taşkıran, İstanbul Sözleşmesi'nin kadına verdiği zararları ve beraberinde getirdiği sorunları gazetemize anlattı. İSAM Sosyal Araştırmalar Komisyonunun İstanbul Sözleşmesi'ne ilişkin çalışmalar kapsamında geniş çaplı rapor hazırlayarak, bazı veriler çıkarttığını kaydeden Taşkıran, hazırlanan rapora göre İstanbul Sözleşmesi ve cinsiyet eşitliği projeleriyle aile yapısı ile sosyal dokunun büyük bir saldırıyla karşı karşıya kaldığını belirtti. Taşkıran, “İstanbul sözleşmesi ile başlayan süreç, kontrolü zor noktalara doğru gidiyor. İstanbul sözleşmesinin acilen feshedilmesi lazım" dedi. Av. Zeki Taşkıran ile yaptığımız röportajdan kesitler.
2011 yılında tanzimle devreye sokuldu
NETHABER: İstanbul sözleşmesi nedir, içeriği ve konusu, tarafları kimlerdir?
Av. Zeki Taşkıran: Bilindiği üzere Avrupa Konseyi, 2. Dünya Savaşında maddi ve manevi olarak büyük kayıplar veren Avrupa ülkelerinin Güven, işbirliği, kalkınma ve tekrar güçlenme için Avrupa Ülkelerinin kurduğu bir teşkilattır. Bu teşkilat çok kısa sürede Avrupa'yı savaştan öncesine göre daha güçlü hale getirmiş ve Avrupa Ülkeleri, kurdukları proje ve diğer örgütlerle Dünyada çok büyük bir ilerleme kaydetmişlerdir. Bu minvalde İnsan Hakları, demokrasi gibi kavramlar üzerinden giderek üye ve üye olmaya aday ülkeleri de katarak kendi kültür ve yapılarına uygun olan her çeşit sözleşmeyi tanzim ve her çeşit kuruluşu kurmaktan geri durmamışlardır. Bunun sonuçlarından biri olan İstanbul Sözleşmesini de 2011 yılında tanzimle devreye sokmuşlardır. İstanbul Sözleşmesinin açılımı= Kadına Yönelik Şiddet ve Aile içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesidir. İçeriği görünürde kadın ve aile içi şiddetin önlenmesi olarak görünmektedir. Tarafları ise çoğunluğunu Avrupa Ülkelerinin oluşturduğu ve Türkiye'nin ev sahipliği yaptığı ve taraf olduğu bir sözleşmedir.
Tamamıyla Siyonist bir proje
NETHABER: Bu sözleşmenin ismi neden İstanbul Sözleşmesi olarak geçmektedir?
Av. Zeki Taşkıran: Siz bu soruyu sorunca aklıma Rahmetli Erbakan Hocamın "Siyonizm öyle ustadır ki, kim ben mi, ben hiç Siyonizm'e hizmet eder miyim şarkısını söylettirerek, kendi ordusunda işbirlikçilere askeri talim yaptırır. Hizmet etmiyorum zannedersin, halbuki hizmet eden ordunun içindesin, haberin yok.” Sözü geldi. Tamamıyla bir Siyonist proje olan bu sözleşme İslam Aile Yapısını, İslam'da kadını ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Bunu da yaparken Türkiye üzerinden yapmayı ve Türkiye'yi araç olarak kullanmayı hedeflediği için sanki bir maharetmiş gibi İstanbul'da imzaya açtırılmış ve İstanbul Sözleşmesi adı verilerek aile yapımızla dalga geçilmiştir. Bizim yöneticilerimiz ise bunu bir ihsan olarak görmüş ve türkü söyleye söyleye imzalamışlar ve gereği için Yıkım Kanunu dediğimiz 6284 sayılı Yasayı hemen devreye koymuşlardır. İstanbul ismi bilinçli olarak konulmuş sinsi bir amacın tezahürüdür.
Kadın erkek arasındaki fıtrat yok edilmeye çalışılmıştır
NETHABER: Maddelerine bakıldığında çok da itici ya da ters görünmüyor, zararlı yönleri nelerdir?
Av. Zeki Taşkıran: Günümüz dünyasında özellikle de son yıllarda kadın profili en öne, en üste çıkarılarak Kadın-Erkek arasında mutlak bir eşitlik, hatta pozitif ayrımcılıkla kadın birkaç tık yüce ve yüksek gösterilerek Müslüman ülkelerdeki kadın erkek arasındaki fıtrat yok edilmeye çalışılmıştır. Bu yapılırken de kadının siyasal oy potansiyeli ve kadının nefsine hoş gelen, kadının ezilmişliği, kadının korunması, özgürlük ve eşitlik kelimeleri birer araç olarak kullanılmıştır. Sözleşmede bunlar kullanılarak toplumumuza nasıl bir zarar verilmiştir. Kısaca değerlendirecek olursak; Kadının-Erkekle mutlak eşitliği ön plana çıkarılmaktadır. Daha da ötesine geçilerek kadına pozitif ayrımcılık yapılmasını üye ülkelerin çıkaracakları yasal düzenlemelerle sağlaması hüküm altına alınmıştır. Allah kadını ve erkeği yaratırken değişik hususlarda birini diğerine üstün ve farklı kılmıştır. Örneğin sosyal hayat ve çalışma hayatı konusunda. Bu sözleşme sonrası kadının çalışması o kadar öne çıkarılmıştır ki Cumhuriyet tarihinden bu yana kadının sosyal ve siyasal hayattaki oranı hiç bu kadar fazla olmamıştır. Bu vesile ile kadının kocası ve çocukları arasındaki sağlam temel ve ilişki ortadan kaldırılmış ve ülkemizde ki aile yapısı diye bir şey kalmamaya başlamıştır. Şuan ki ailelerde kadın kocasını, çocuk anne babasını kaale almaz olmuştur. Başsızlık ve düzensizlik almış başını gitmekte ve herkes hayatını müstakil olarak yaşar bir hale gelmiştir. Buna sosyal medya da araç olarak ekletilince artık önü alınamaz bir hal almıştır aile içi kopukluk. Allah kadın ve erkeği yaratırken farklı fıtratlar üzerinde yarattığı evrensel bir gerçekliktir. Mutlak eşitlik nasıl kabul edilebilecektir. Ama bu eşitlik tabiri o kadar tılsımlı o kadar cazibeli gelmiştir ki kadınlarımızın nefsine, maalesef ibadet ve taatinde olan kadınlarımız bile bunu desteklemişlerdir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinden sinsi oyunlar oynanıyor
Diğer bir husus ise, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” ve “cinsiyet eşitliği” kavramları üzerinden sinsi oyunlar oynanmasıdır. Sözleşmenin 3. Maddesinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin erkek-kadın arasındaki toplumda biçilen roller olarak tanımlaması yapılmış ve fakat sözleşmede cinsiyet eşitliği tanımı yapılmadan sözleşmenin 4. Maddesi 3. Fıkrasına cinsiyet eşitliği sıkıştırılmıştır. İlk bakışta hiç farkına varılmayan ancak bilinçli kişilerin fark edebileceği bir düzenleme getirilmiştir. Burada cinsiyet eşitliği ile kadın-erkek arası değil erkek-erkek arası (Gay) dediğimiz ve kadın-kadın arası(lezbiyen) dediğimiz sapıkça ilişkilere karşı çıkılması şiddet olarak görülmüş, bu ilişkiler meşrulaştırılmaya ve bunların yasal düzenleme altına alınmaya sağlanması amaçlanmıştır. Bunu da İstanbul Sözleşmesi ile Türkiye de kendi ev sahipliğinde kabul etmiştir. Sözleşmenin 12. Maddesinde genel yükümlülükler başlığı altında; Kadın fıtratı- kadının aşağı düzeyde olduğu iddiası ile karşılaştırılmış ve kadın-erkek eşitliğine aykırı olarak görülen din, gelenek, töre gibi uygulamaların kökünün kazınması için kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel kalıplarının değiştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınması hüküm altına alınmıştır. Bizi yaratan Rabbimizin bize verdiği fıtrat ve verdiği haklar ile yükümlülüklerin kökünün kazınması nasıl bir kabuldür. Kadın ve erkek konusunda dinin emredici hükümlerini kaldıran bu madde şirke götürmeyecek midir? Allah muhafaza…
Aile birliği yok edilmeye çalışılıyor
Kasten aile birliğini ortadan kaldırma=sözleşmenin 48. Maddesi. Bu maddeyi okuyan vasat, orta halli, okumamış bir tek şahıs bile bu sözleşmenin aile birliğini yok etmeye kastettiğini görür. Nasıl mı? Maddede açıkça sözleşmede yer alan şiddet olayları ile ilgili tartışma ve kavga sonucu kadının ayrı bir yere yada babasının evine taşınması halinde aracılık faaliyeti dediğimiz arabuluculuk yada uzlaştırıcılık faaliyetlerinin yasaklanması için gerekli yasal ve diğer tedbirleri alınması hüküm altına alınmıştır. Düşünsenize, aileniz ile bir tartışmaya yada kavgaya girdiniz. O an ki psikoloji ile karşılıklı hakaret yada ufak çaplı itişme oldu. Eşiniz baba evine gitti. Bu durumda eşinizi getirtmek için ne dost ne aile hiç kimseyi arabulucu yada uzlaştırıcı yapamazsınız. Yasak. Allah aşkına, evinde tartışma yada kavga olmayan bir evde birlikte yaşam yok demektir. Bu madde ise amacına ulaşırsa Türkiye'de aile kalmaz. Böyle açık ve net bir maddeyi bile bu hükümet kabul etmiş ve çekince dahi koymamıştır. İslam aile yapısına, ülkemizin aile yaşam ve kültürüne tamamıyla ters olan bu sözleşmenin derhal kaldırılması bir milli meseledir. Siyonizm'in topla, tüfekle bu millete yapamadığı en büyük kötülüğü bu türden sözleşmelerle ve bu sözleşmelerin uşağı kuruluşlarla, kişilerle yapmayı başarma aşamasındadır.
Sözleşmeyi uygulamak için dernek kuruldu
NETHABER: Bu sözleşmenin uygulanması nasıl olacaktır?
Av. Zeki Taşkıran: Bu sözleşmenin uygulanması için GREVİO diye bir kuruluşun kurulması ve hem uygulama hem denetleme ve istatiki bilgiler edinilmesi suretiyle yürürlüğü sağlanacaktır. Bu örgütün başına da Orta öğrenimini TED koleji, Liseyi ABD, Üniversiteyi ABD Pensilvanya vs….. tamamıyla Avrupa ve ABD kültürü ile yetişmiş Feride Acar isimli bir hanımefendi getirilmiştir. Gerisini siz düşünün. Türkiye'de ise kadın hakları konusunda kurulmuş olarak bilinen ancak kanaatimce bu sözleşmeyi uygulamak için Erdoğan'ın kızının da yönetiminde olduğu KADEM gibi bir dernek bu sözleşmenin uygulanması ve buna ilişkin yasal düzenlemeleri çıkarttırmak için kurulmuştur. Yine Ocak 2019 yılında geleceğimiz olan çocukların da bu cinsiyet eşitliğine dahil edilerek beyinlerinin yıkanması için Milli eğitim Bakanlığı tarafından “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi” isimli haince bir teşebbüse geçilmiş ve fakat Bazı İslami fikirli yazar ve Derneklerin yoğun tepkisi sonucu geri çekilmiştir. 2011 de imzalanan ve 2014 yılında yürürlüğe giren bu sözleşmenin çok hızlı etkili olabilmesi için gerek kanun çıkartmak gerek dernek kurulumu gerek teşkilat ve örgüt açmak ülkemizde çok heveslice ve sinsice yapılmış ve bunun için devletin hiçbir imkandan kaçmadığı gözlemlenmiştir.
NETHABER: Bu sözleşmeden nasıl kurtulur Türkiye?
Av. Zeki Taşkıran: Belki de Siyonizm'in gözden kaçırdığı tek husus, bu sözleşme gereğince herhangi bir ceza-i şart sunmadan, ülkelerin tek taraflı olarak sözleşmeyi feshedebileceklerine ilişkin hükmü koymasıdır. Ülkemiz de ne zaman isterse bu sözleşmeyi feshedebilecektir. Yeter ki bir an önce farkına varılsın bu yıkımın ve hükümete bu yönde sivil baskı yapılsın.
Sonuç: Kadına şiddet, kadın cinayetleri arttı ve aile yapımız yok oluyor
NETHABER: Son olarak istatiksel veriler var mı elinizde, paylaşır mısınız?
Av. Zeki Taşkıran: Tabi ki İhvan Strateji ve Araştırma Merkezimiz bünyesinde kurulan Sosyal Araştırmalar Komisyonumuz buna ilişkin çalışmalar kapsamında hem rapor hazırlamış hem de verileri çıkartmıştır. Bu verilerden özellikle 2011 öncesi ve sonrası gelişmeler ve değişimler bizi bu sözleşme açısından ilgilendirmektedir. Bütün verileri paylaşmak sayfalarla bitmez o yüzden isterseniz 2-3 can alıcı veriyi aktarayım. Örneğin; 2011 öncesi boşanma sayıları 99.663 boşanma gerçekleşmiş iken 2011 sonrası 123,325 olmuştur. Keza kadın cinayetlerinde Marmara ve Ege bölgesinde en fazla olması(Din ve gelenek etkisinin azlığı önemli=Sözleşmede tam tersi) Marmara'da 141 iken Doğu Anadolu'da 24 kadın cinayeti olmuştur. Kadına karşı şiddet de aynı durumdadır. En can alıcı örnek ise 2011'e kadar kadın cinayetleri 121 iken 2012 yılında 210 adet olmuştur. Neredeyse yarısı. 2016 yılında 328 tane kadın cinayeti yaşanmış. Hani, bu kadını koruyacak bir sözleşme idi. Hani 6284 sayılı kanun iyi bir kanundu. Sonuç itibariyle ne bu sözleşme ne de bu kanun, kesinlikle kadına şiddet ve cinayetlerini arttırdı ve aile yapımızı yok etti. İkisinin de ülkemiz yaşantısından derhal çıkartılması gerekmektedir. Röportaj-Foto: Hanifi Evren-Nevzat Kanar