Akın, Zarifoğlu'nun edebi dilini ve düşünce biçimini anlattı

Şair Hüseyin Akın, Cahit Zarifoğlu'nun II. Yeni akımının yenilikçi modern tarafını şiirinin bünyesinde taşıdığını belirtti.

Akın, Zarifoğlu'nun edebi dilini ve düşünce biçimini anlattı

"Kötü Öğretmenin El Kitabı", "Kızım Seni Şaire Vereyim mi" ve "Babam ile Mersedes" adlı kitaplara imza atan Akın, "Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni" başlıklı dosya haberi kapsamında, Türk şiirinin önemli isimlerinden Cahit Zarifoğlu üzerine AA muhabirine değerlendirmede bulundu.

Şiirin, bulunduğu dönemi, dünyayı, çağı ve insanı kavramak noktasında her zaman modern olduğunu aktaran Akın, şiirin gücünü yinelemeden değil, "yenilemeden" aldığını söyledi.

Akın, şiirde her dönemin modernliğinin kendi içinde aranması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Bu anlamıyla Tevfik Fikret'ten Ahmet Haşim'e, Yahya Kemal'den Necip Fazıl'a kadar birçok şair, kendi zamanlarında şiirde modern atılımlar yapan isimlerdir. II. Yeni ise kendinden önceki dönemsel edebiyat akımlarından farklı olarak daha bütüncül anlamda modern olanı temsil eder. Yenilik imgesi modernlikle birlikte yol alan bir olgudur. Cahit Zarifoğlu her ne kadar II. Yeni içerisine doğmuş olmasa da bu akımın yenilikçi modern tarafını şiirinin bünyesinde taşıyan bir şairdir. Türk okuru Cahit Zarifoğlu şiiriyle ancak 1980'li yıllarda tanışabilmiş, yazdıkları hakkında sağlığında dişe dokunur nitelikte bir dosya hazırlanmamıştır. Karşıt mahfillerin İslamcı muhafazakar yaftasıyla eksik bakışa mahkum etmeye çalıştığı Sezai Karakoç, İsmet Özel ve Cahit Zarifoğlu, şiirlerinde modern imkanlardan sonuna kadar yararlandıkları gibi çağdaşlarının aksine modern şablonlardan ve çağdaş klişelerden de kendilerini korumayı bilmiştir."

Çağdaş şiirin de klişelere müsait hale geldiğinin altını çizen Akın, "Bu hem çağcıl problemleri ele alış biçimi hem de form olarak dikkatlerden kaçmayan bir kolaycılıktır. Zarifoğlu şiiri, öncesinden ses ve söz bağlamında etkilenmemiş, kendi zamanında ya da kendinden sonra gelen şairlerin etkileşimine açık bir şiir ortaya koymamıştır. Onda sözün büyüsü, bilinçaltı ve rüya, mevcut imge dünyasının çok daha ötesinde bir şiire kapı aralamıştır. Bu yönüyle de imgesel klişeler oluşturmaya müsait olmayan bir şiirin özgün şairi olmayı başarmıştır. Zarifoğlu şiirinin imgesel yoğunluğunu bu açıdan da değerlendirmek gerekir." diye konuştu.

“Zarifoğlu'nun ekol ve okula dayalı bir şiirsel yürüyüşü yoktur”

Hüseyin Akın, usta şairin şiirini ele alırken dikkat edilmesi gereken bazı hususlar olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"O derin, örtülü ve hayalin de ötesinde rüya ile buluşan bir şiir yazması dolayısıyla bu sıhriyete ulaşamamış kişiyi de şiirine kolay kolay akraba kılmaz. Onun şu dizeleri, acının kalpte bastırılması mı yoksa nadide kumaşlar içerisinde sandıklarda muhafaza edilmesi midir? 'Bir gözyaşı gibi/Sarktı dolandı kalp ağrısına leylaklar.' Anadan doğma şair, doğuştanlık ('şair-i maderzat'). Onun için şiir, üretilen bir şey olmaktan çok hazır bulunandır. Doğada ve insanda var olan şiiri kağıda geçmekte zorlanmaz, zira tabiatla uyumlu şiirsel bir hilkate sahiptir. Vehbi yönü kesbi tarafına her zaman galebe çalar. Yer yer divan şiirini ve halk şiirini çağrıştıran dizeleri olsa da bu, tasarlayarak ortaya çıkan bir şey değildir. Çünkü onun ekol ve okula dayalı bir şiirsel yürüyüşü yoktur ve o, bir edebiyat geleneği içerisinden gelmez."

Zarifoğlu'nun eserlerini "kapalı şiir" olarak görmenin doğru bir yorumlama olmadığına dikkati çeken Akın, hayata bakışına paralel bir şiir ortaya koyduğunu kaydederek, "Cemal Süreya'dan mülhem, şairin hayatının şiire dahil olduğu gerçeğinden hareket ettiğimizde, kapalılık şeklinde ifade edilen durumun şairin hayata bakışı, yorumlayışı ve yaşama biçiminden hiç de bağımsız olmadığını söyleyebiliriz. Her zaman şiirden şaire gitmek yerine, bazı durumlarda şairden şiire inmek gerekebilir. Zarifoğlu şiirinin kendini okuyucuya açması için şairin özgürlük ve özgünlük gibi karakteristik vasıflarını göz önünde bulundurmak icap eder. Zarifoğlu şiirini bu çerçevede iki döneme ayırabiliriz. 1960 ortalarından 1970 sonuna kadar, şairin imgeci özerk şiirler yazdığı dönemdir. 1980'li yıllardan sonra yazdığı şiirlerde angaje edebiyata yakın durur." değerlendirmesini yaptı.

Akın, Zarifoğlu'nun şiiriyle yapılan eleştirilere karşı hassas bir tavır içinde olduğunun altını çizerek, "Şiirindeki kapalılık üzerine Nazif Gürdoğan'ın kendisine tevcih ettiği, 'Şiirinizdeki imaj bolluğu, vurgulamak istediğiniz ana temaları biraz gölgelemiyor mu?' sorusuna verdiği cevap, Zarifoğlu'nun aynı zamanda bu tür sorulardan hiç hazzetmediğini göstermektedir:

'İmaj bolluğu mu? O da nereden çıktı? […] Bu imaj bolluğu sözünü getirip, bana bazı kişilerin söylediği gibi, siz de -kapalı bir şekilde- şiirlerimin anlamsızlığından dem vuracaksınız. Sorunuzun arkasındaki asıl soru bu… Bunlara karşılık olarak şunları hemen söylemem mümkün: […] Hiç kimse, şu ya da bu şiiri anlamak zorunda değildir… Şiirimi bana şikayet ediyorlar. Anlamıyorsa niye rahatsız oluyor bilmem? Ben de botanikten hiç anlamam… pardon ekonomi diyecektim… Neyse, o ya da bu, daha anlamadığım bir sürü şey var. Bilmek zorunda da değilim!'

Cahit Zarifoğlu, şiiri üzerine sorulan soruların gelişmemiş okuyucunun zihninden sadır olduğunu söyler ve bu alanda söz sahibi olmanın, kültürel ve entelektüel sermayeye sahip okuyucuyla mümkün olacağını savunur. Zarifoğlu şiirinin malzemesi, 'Menziller' kitabıyla birlikte daha metafizik, tasavvufi ve de çocukluğunun tarihi şeklinde özetlenebilir." açıklamasında bulundu.

“Zarifoğlu, sohbet arkadaşlarını kahvelerde, sade insanlardan seçer”

"Yedi Güzel Adam" şiirinin, Zarifoğlu'nun 1970'te "Diriliş" dergisinde yayımlanmaya başlayan 6 bölümlük bir eser olduğunu söyleyen Akın, bu şiirdeki 7 adamın, 'aktüel hayatın içinde belli portrelere işaret eden kişiler' olmadığının altını çizdi.

Akın, söz konusu şiirde bahsi geçen insanların gerçek hayattaki karşılığını bulmaya çalışmanın, şiirin doğru bir yorumu olmadığını kaydederek, şu bilgileri verdi:

"Kan gören, yar gören, bela, dağ ve sofra gören bu adamları da gören bir yedinci adam vardır. Şiire bir fotoğrafa bakar gibi bakanlar meseleyi 'Kim kimdir?' düzeyine indirgeseler de burada aslen, sekizincisini dışlayan ve güzel olmayı ipotek altına alan müşahhas bir yedi güzel adamdan bahsedemeyiz. İster 'Yedi Uyurlar' deyin ister referansını kutsal metinlerden almış bir tasavvur kabul edin, bunların hiçbirisi şiirin ve şairin niyetini ortaya koyan şeyler değil, bilakis giydirme yorumlardır. Zira şiirde nesne, şairinin imge dünyasıyla mukayyettir. Diğer taraftan anlatıldığı ve hayat serüveninden anlaşıldığı kadarıyla Zarifoğlu yakın çevre edebiyatçı arkadaşlarıyla öyle sıkı fıkı görüşen, oturup sohbet eden birisi değildir. Daha çok sohbet arkadaşlarını kahvelerde, sade insanlardan seçen birisidir. İsminin 'Cahit Zarifoğlu' olduğunu da onlardan saklar ve müstear adlar kullanır. Entelektüel çevre ile sohbet etmekten haz etmeyen, kendini tabiata, sade insana ve yollara veren şairin, yerelliği de evrenselliği de şiirine başat bir unsur olarak yerleştirmediğini söyleyebilirim."

Usta şairin ilk dönem yazdığı şiirlerde ontolojik boyutun baskın olduğunu dile getiren Akın, "Burada herhangi bir gelenek izine ya da kültür birikimine pek rastlayamıyoruz. İkinci dönem şiirlerinde ise hem varlıksal hem de kültürel öğelerin birlikte yer aldığı şiirler daha yoğunluklu olarak bulunuyor. Geleneksel şiirin modern biçimde yorumlandığı örnekler de mevcut. 'Kabul' başlıklı şiirde bir yandan şiirsel tutum değişikliği daha anlaşılır bir şekilde ifade edilirken diğer taraftan da klasik şiirin esintileri hem göze hem kulağa çarpıyor: 'Eski şairliklerim gitti gözümden/Gayridir başka bir hal kuşanıyorum.' Yine şu dizelerde divan ve halk şiirimizin ses ve ruhunu görmekte zorlanmıyoruz: 'De Zarif inle. Ta ki huzra vardın/Nice yıl isyan durdun gurbet kaldın', 'Dinlen ey Zarif bilatedbir çok söz açtın/Bu kırık akılla ne cürettir yaptığın.' Bu dizeler bir yönüyle de şairin 'Yedi Güzel Adam'ının 'Menziller'e doğru yol alışıdır. Tasavvufa, düne ve yaşanan ana ait İslami duyarlıklar ikinci dönem Zarifoğlu şiirinin gelenekle irtibat noktalarıdır." dedi.

“Zarifoğlu'nun şairliği her zaman şiirinin önünde olmuştur”

Şair Akın, Zarifoğlu'nun yazdığı şiirlerin yanı sıra şiirsel tutumu ve şair kişiliğiyle de hafızalardan silinmeyeceğinin altını çizerek, şunları kaydetti:

"O, doğallık, hayret, gurbet duygusu, mükemmel olmadığının bilincinde olmak gibi şahsına özgü özellikleriyle şiirin zorlamaya gelmeyen bir sanat olduğu dolaylı mesajını vermeye çalışmıştır. Hayatı bir tecrübeler bütünü haline dönüştürmeyi başarmış, bu tecrübeyi şiirleştirebilmiştir. Onun 'Yaşamak' dediği şey bu şiirin bahanesidir. Yazdığı 'İşaret Çocukları', 'Yedi Güzel Adam', 'Menziller', 'Korku ve Yakarış' şiirleri sadece kişisel hayatının basamakları değil, yeryüzünde şairane mukim olan her insanın da hedefe uzanan istasyonlarıdır. Zarifoğlu hayatı şiirleştirdiği kadar, şiirin izini takip edenleri de o şiir içinde hemhal kılan bir şair. Onda hep, coşkunun doğurduğu musiki sözü doğru yerinden kavramayı sağlıyor. Cinsellik dahil bütün hayat unsurlarını manevi düzlemde anlatıma kavuşturabilmesi şairliğinin bir başka özgün tarafıdır. O, dünyaya uzaktan bakıp nefesini yakından hissedebilen, olağanın içerisinde yuva yapmış acıları fark edebilen, söyleyebilmenin imkanlarını zorlamak yerine gizil anlamları saklandıkları yerden çıkmaya ikna edebilen şahit bir sözcüdür. Anlamaktaki boşlukları ve anlamamanın göğsümüze yaslanmış sıcaklığını onun kaleminden yansıyan işaretlerle fark ettik. Modernizme modern bir dille ağzının payını vermek bu olsa gerektir."

Zarifoğlu'nun her şeyden evvel dış dünya ve eşyayla kendine özgü, simgesel bir iletişim biçimi geliştirdiğini sözlerine ekleyen Akın, "Onun şiirlerinin orijinalitesi biraz da bu, eşyaya kendine has mistik ve kalender dokunuşundaki özgünlükle alakalıdır. Şairin hayatla arasına girmek, nasıl yaşarken kullandığı şifreli dili çözmeye bağlı ise şiiriyle arasına girmek de aynı imkana sahip olmakla mümkündür. Şiirin sahici bir itiraf olduğunu düşündüğümüzde Zarifoğlu'nun şiirlerinden kendisine doğru iniş yapmak aklımıza gelebilir. Ne var ki yaptıkları ile yazdıkları birbirine denk düşen bir şairin hayatın üzerine kapaklanış halini çözmek de o kadar kolay değil. Zira Zarifoğlu'nun şairliği her zaman şiirinin önünde olmuştur çünkü yazmak onun şiirsel yoğunluğunun son aşamasıdır." ifadelerini kullandı.

Hüseyin Akın, Zarifoğlu'nun, farklı bir yazma duyarlılığıyla şiirlerini ortaya koyduğunu aktararak, sözlerini şöyle tamamladı:

"Cahit Zarifoğlu, sessizlikle yazmak arasında bir dünyanın şairidir. Gündelik şikayet ve endişeler şiirinde pek yer almadığından, şiirinden kendi özel hayatına dair bir şeyler kolay kolay dışarıya sızmaz. Şiirleri, romanları ve öyküleri ortak bir merkezde buluşur. Şiirlerini çevreleyen gökle nesirlerini kuşatan aynı müşterek göktür. Şiirleri de hayatı gibidir, yaşamında nasıl uzun periyotlu dinlenmeler, inkıtalar yoksa şiirinde de rötuş izlenimi uyandıracak geriye dönüşler, kesintiler ve sözcüklere abanma kabilinden zorlu işçiliklere rastlanmaz. Hatta onun yazdıklarına parçalanmamış zamanın bir oturuş şiirleri de diyebiliriz. Zarifoğlu şiiri, hayatın çabuk yakalanır, elle tutulur yanlarında fazla gezinmeyip derin bir kanaldan akarak geldiğinden yüzünü okuyucuya hemen göstermez. Gelecek kuşakların zihninde önemi hep, Türk şiirinin üç 'Ö'sü ile hatırlanacaktır: özgün, özgür ve özel."