Vahdettin Yiğitcan

Davutoğlu'nun Acı Ancak Gerçek İzlenimleri

Vahdettin Yiğitcan

AKP'den ayrıldıktan sonra alelacele Gelecek Partisini kurarak siyasi yoluna devam eden ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin öncülüğünde oluşturulan muhalefet cephesinin altılı masasında yerini alan eski Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu yurt gezileri kapsamında geçtiğimiz günlerde Malatya'ya da bir ziyaret gerçekleştirdi. 

Gelecek Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Malatya ziyareti nedeniyle yaptığı kısa değerlendirmesinde iktidarda bulunan AKP'nin Malatya milletvekilleri ve yapılması gereken hizmetler hakkında acı konuşmuş  ve demiş ki, “Malatya siyaseti, Türk siyaseti gibi rant alanına dönüşmüş. Milletvekillerinin hepsi için neler duydum ben Malatya’da, yazıklar olsun diyorum.”

Malatya için yılan hikâyesine dönen diğer hususlara da değinen Ahmet Davutoğlu acı konuşmasını şöyle sürdürmüş "Halen çevre yolları tamamlanmamış. Açık söylüyorum, başbakanlığım devam etmiş olsaydı o çevre yolları çok kısa sürede bitecekti. Hızlı tren projesinde Malatya neredeyse unutulmuş. Malatya, Sivas, Elazığ, bağlantılarının da o zaman projelendirme aşamasına gelmiştik. Malatya projelerinde böyle büyük sapmalar var. Bir milletvekili hakkında dillendirilen söylenti şuyu bulmuşsa, başka bir milletvekilinin yakınları bir üniversitenin bütün pozisyonlarını kapatmışsalar şimdi bu olmaz. Bana vatandaşlarımız soruyorlar; ‘Niye ayrıldınız?’ diye.  İşte bu sebepten.  Ben siyasi ahlak yasası getirmek istedim.”

İyi güzel de, peki bu acelene ne demeli sayın Davutoğlu... Hakikatleri milletimize anlatmak ve aktarmak için illa bir parti mi kurmanız gerekirdi...

AKP'nin ensesinde boza pişirmen için kesinlikle bir parti kurman şart değildi ey Ahmet Davutoğlu, partisiz yapsan daha etkili ve sarsıcı olabilirdin. Şehir şehir, kasaba kasaba hatta köy köy dolaşarak milletimizle en güzel iletişimi sağlayabilir ve olan biteni anlatarak yapılması gerekenleri izah edebilirdin... 

Üstelik bu tavrınla da makam, mevki ve mansıpla pek alakan olmadığını ispatlamış olurdun. Şimdi ise bütün gayretin, çaban yarım kalmış bir hesabın tahsili şeklinde algılanıyor bilmelisin...

 Ahmet Davutoğlu'nun sahip olduğu bilim adamlığı sıfatının yanı sıra üstlenmiş olduğu siyasi görevi nedeniyle kitleler önünde hamaset dilini pek sık kullanması, beni çok şaşırtmıştı. Bir türlü yakıştıramamıştım kullandığı hamaset dilini bilim adamlığına.

Malatya İçin Utanç Verici Tespitler

Ahmet Davutoğlu Malatya'ya şöyle bir uğradı ve gitti, ancak söylediği şeyler yüreğimize oturdu.

Ne demişti kısa ziyareti esnasında sayın Davutoğlu, "Malatya siyaseti, Türkiye siyaseti gibi rant alanına dönüşmüş." 

Şimdi Ahmet Davutoğlu'nun söylediği bu sözler karşısında Malatya siyasetinin değerli temsilcileri neler söyleyecekler doğrusu merak ediyorum. Başta AK Parti Malatya il başkanı İhsan Koca ne diyecek.

Daha sonra muhterem milletvekillerimiz, nasıl bir cevap verecekler...

Yılan hikâyesine dönen çevre yolumuz sözde 2022'de tamamlanıp hizmete açılacaktı ne oldu?

Yüksek hızlı tren zaten gerçekleşmeyecek bir hayal, hızlı trenin bile artık sözü edilmiyor!... 

İsim vermemiş sayın Davutoğlu; dilden dile dolaşan o milletvekillerimiz acaba kim ya da kimler?

Bir milletvekilimizin yakınları bir üniversitenin bütün pozisyonlarını kapatmışlar, sahi, böylesine kudretli milletvekilimizden güç devşiren yakınları hangi üniversitemizde hüküm sürüyorlar? O güçlü milletvekilimiz hangisi, merak etmeye değmez mi?

Siyaset nasıl rant alanına dönüşür hiç düşündünüz mü?

O kadar tiksinç bir hal aldı ki siyaset kurumu, o alanın çaycısından kapıcısına, sıradan üyesinden delegesine, adayından aday adayına, gençlik kollarından, kadın kollarına varıncaya kadar her aşamasında "ben ve biz merkezli çıkar hesabı yapmak" siyaset etme tarzı olarak normalleşmiş durumda. 

Maazallah sırf hizmet maksadıyla siyaset sahnesine çıkmışsanız vay halinize, bir çıkar hesabı yapmadan mevcut durumda siyaset sahnesinde ne adınız geçer ne de esameniz okunur... Kesinlikle de ciddiye alınmazsınız...

Vaktiyle siyasete atılacaklar için "Mal Varlığı Beyanı Şartı" getirilmek istenmişti.

Dönemin başbakanı ve genel başkanı bu teklifi şiddetle reddetmiş ve cevaben " Mal varlığı beyanı zorunlu olursa il başkanı dahi bulamazsınız" demiştir. Bu tavır, "Siyasete giren kişinin mal varlığı sorgulanamaz" anlamı taşımaktadır.

Bugünkü siyasetteki çürümüş, kokuşmuş ve küstah utanmazlığın genetik kodları, yukarıda zikrettiğimiz genel başkanın yaktığı "Yeşil Işık" ta saklıdır. 

Adı geçmeyip te sözü edilen başbakan ve genel başkan'ın sayesinde çürümüş, kokuşmuş ve küstah utanmazlık asla tökezlemeden yoluna tam gaz devam etmektedir...

Son söz "Görelim Mevlam Neyler..." 

Atanmışlar mı Seçilmişler mi?

Seçilenler, elbette tepeden gönderilenle mukayese edildiğinde, seçen insanların özgür seçimi olması bakımından tercih edilerek görevlendirilen kişilerdir. 

Buradaki hassas husus, seçimin özgür bir iradeyle gerçekleşmesidir. Ne demek istiyorum, seçmenin seçeceği adayı kendisinin özgür iradesiyle belirlemesi ve seçmesinden söz ediyorum.

Bizdeki seçimlere özgür iradeyle seçim demek akıllara ziyan bir durum olur. 

Bizdeki sözde seçimlerin asıl adı, muhterem genel başkanların atadığı 
adayları ve zorunlu olarak biz seçmenlerin de sandığa giderek o atanan adayları seçtiğimizi zannettiğimiz seçim oyunundan başka birşey değil yaptığımız. Yani bizdeki sözde seçimlerin asıl adı "seçim oyunu". Yani seçtiğimizi zannettiğimiz zat-ı muhteremler de birer atanmış kişilerdir. 

Bu tür seçim oyunuyla atanmış kişilerin müktesebatı da sorgulanamaz, ehil midir, liyakatı yeterli midir, deneyimi ne durumdadır bilinmez... Dadaloğlu'nun meşhur bir sözü var cenk meydanında "Ölen ölür kalan sağlar bizimdir... "

 Muhterem genel başkanın atadığı milletvekili ya da belediye başkanının üstlendiği işi başarması veya başaramaması hiç dert değil, çünkü o seçilmiştir bir kere. Yeni seçim dönemine kadar görevinin başındadır. Ve ona sorarsanız görevini en üst düzeyde yerine getirmenin bahtiyarlığı içindedir. Genel başkan da memnundur memurundan.

Asıl atanmışlara gelince, seçilmişlerin iddiasına göre halkın teveccühüne mazhar olamamanın nakısasıyla işe koyulurlar. (Bence nakısa değil, aksine meziyetlerle donanmış bir halde)   

Ancak atandıkları göreve gelmenin çok çetin aşamalarından geçmek zorundadırlar... En alt basamaktan başlayarak devlet hiyerarşisinin kılı kırk yaran tecessüsünü bilmek ve sabırla diğer basamakları tırmanmak durumundadırlar. Bu nedenlerle devlet geleneğini özümsemişlerdir.

Mevcut halde bana göre atanmışlar seçilmişlerden daha liyakat sahibidirler... 

Yazarın Diğer Yazıları