Süveyda Keskin

Dayılarla Torpili Kur'an Çoktan Ekarte Etti (2)

Süveyda Keskin

Ey halk, Sizi bir erkek ve dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi ırklara, boylara ayırdık. Allah yanında sizin en değerliniz en erdemli olanınızdır. Allah bilendir, haberdar olandır.(49/13)

Evet, yönetenle / kurum, yöneticiyle / devlet, ehliyet / liyakat artı meşveretle adaleti beslemeli, yek vücut olmalı, imtiyazının tanınmadığı, emeklerin çalınmadığı; yönetici-devlet…
Meşveret; ortak akıl, istişare etmek, danışmak, fikirler almak, fikirler koymak, sormak, akıl danışmaktır.

Şura; Arapçada arının çiçeklere konmasını veya pazarcının devesini satması için pazara çıkarmasını ifade eder. Bu tabiat rolü ve sosyolojik ifade ve politik kavram ve ifadeye dönüşmüştür.

Kur’an’da, ‘ve emrehun şura beynehum’ (Onların işleri aralarında şura iledir) ayeti geçer. Yani arının her türlü çiçeğe konup her birinden şifaları oluşturan ayrı ayrı dozlar alması gibi veya satıcının devesini pazarlamak için alıcılara arz etmesi, fiyatı ve devenin özelliklerini sunması ve insanların kararlarını kolaylık sağlaması gibi. Katılımcı şeffaflık unsurlarıyla sunum ve arz ile sonucun belirlenmesi gibi. Tüm bunlar adaletin tecelli etmesi ve yaşamda vuku bulması içindir. Çünkü İslam dini adalet temellidir. 

‘Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adaletiyle şahitlik eden kimselerden olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun…’ Maide -8
Ayet iman edenlere hitap ederken yüce Allah kendisi için hakkın gözetilmesini, yetmedi bunun titizlikle yapılmasını emrediyor. Kaldı ki kin tuttuğunuz toplum dahi olsa adaletli olabilmek, adaletle davranabilmek…

Ve yine Nisa/135: ‘Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun…’ Hiç şüphesiz Allah’ın emri, emri muhatap alanlaradır. İman edenlere, yakınlarınıza, iltimas geçemeyeceğinizi vurguladığı gibi yine onların aleyhlerine de olsa kendinden başlayıp anne / babası daha sonra en yakınlarını alacak şekilde sorumluluğu titizlik, incelik, büyük bir dikkat ve özenle hakka şahitlik yapmalarını emrediyor.

Nitekim adaleti ayakta tutmak ‘bizden olanlar’ da olsa hak ve hakkaniyetin tecellisiyle yani pür dikkat, titizlikle hakların iade edilmesiyle gerçekleşir. İman etmek en yakınımız için dahi aleyhte /lehte hakkı gözetmek, adaleti dimdik ve güçlü bir vaziyette ayakta tutmak ve bunu titizlikle yapmaktır. Bu örüntü, menfaat beklediğiniz durumlarda da adaletin savsaklanmaması içindir.

Kısacası Kur’an adaletin hak üzerine tesis edilmesini emreder. Kur’an’a imanın olduğu yerde haksızlık, yolsuzluk, hırsızlık, alavere, zulüm olmaz, çanak tutulmaz. 
Lokman /33 (‘Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Herhangi bir şeyde babanın evladı, evladında babası yerine karşılık ödemeyeceği günden ürperin!  Allah’ın vaadi haktır. Dünya hayatı sizi aldatmasın, o yaman aldatıcı, sakın sizi Allah ile aldatmasın!’)

Dünya hayatında verilen hükümlerde yüce Allah’ın bunca vurgulu uyarasına rağmen iltimas, imtiyaz, torpile karşın zerre iyiliğin ve zerre kötülüğün es geçilmeyeceği hesap gününü yine dehşet verici bir şekilde hatırlatıyor yüce Allah. ‘Babanın evlada, evladın da babasına fayda vermeyeceği gün…’ Ve bu vaadin, hak olarak görülmesi dünya yaşamının karşılığını (pay, ödül, ceza) Allah’ın vereceğinden kimsenin şüphe etmeyeceği şekilde. ‘Hak’ olarak yerine getireceğinin sözünün verilmesi…

‘Bizden’ anlayışının o dehşet verici, en son günde, hesap gününde de ters yüz edildiğinin son kertesi. Son kertede yaptığımız icraatlerin, verdiğimiz hükümlerin rızaya uygun bir şekilde karşımıza çıkmasını istiyorsak emanete hıyanet etmeden; gücü, makamı, yetkiyi hak adına hakkın tesisi için kullanmaktan başka seçenek ve doğrumuz olamaz. Nitekim ‘Allah her şeyi hakkıyla bilendir. Hüküm ve hikmet sahibidir’. Nisa / 104 ayeti, rehberimiz olsun bu yolda.

Sonuç olarak, ‘adalet’ insanın ihtiyaç duyduğu, en elzem olduğudur. Aynı zamanda insanın insana ihtiyaç duyduğu, sorumlu olduğu, mecbur olduğudur. ‘Bizim insanlara karşı adalet dağıtmaktan başka borcumuz yoktur’ demişti Aliya İzzetbegoviç.

Dere kenarında kaybolan bir koyunun Ömer’den sorulacağı kaygı ve ızdırabını çeken yürek ve yürekler insanın dert ve ızdırabını zaten yüklenmiştir. Ki O büyük Ömer’i, kendi kızını canlı canlı toprağa gömerken iman ettikten sonra dönemin en adil hükümdarı yapan tek şeydi Allah Kelamı.

Bir tek vahiy insanı adil yapar. 
Bir tek vahiy toplumda adaleti sağlar.

Selametle

Yazarın Diğer Yazıları