Nesibe Aldemir

Zamandan sızanlar

Nesibe Aldemir

 Bir sevdiğimizi, yakınımızı kaybettikten sonra toprağı hızlıca örteriz üzerine kürek kürek. Hüzünlü bir vedadır ölüm, ebedi hayatın kapısını aralayan.

Daha yiyemem, giyemem, uyumam, gülmem, yaşayamam der dururuz gidenlerin ardından. Hâlbuki hayat devam ediyordur acılara rağmen. 

Sen zaman dursun istersin, yüreğin acının içinde can çekişirken. Ama o akmaya devam eder. Yüreğim yangın yeri dersin. Zaman bilmez, zaman anlamaz...

Takvimden yapraklar düşer, acılar yüreğin en derin odasına çekilir. Zaman ilaç derler. Zaman ne bilsin acının yükünü? O ancak geçmeyi bilir her şeyin üzerinden. Geçerken anılar bırakır kalbin derinliklerine. O anılar kimi zaman hüzün kokar kimi zaman acı kimi zaman da tebessüm. 

Anılar "an"dan geçiyor der zaman. Sonra devam eder söylenerek gitmeye. " İçinde bulunduğun bu anın "anı" olmaya yetecek uzunlukta mı Ey insan! Değerini bilmediğin sadece ben miyim hayat yolunda. Kaybettikten sonra mı gelir aklına sahip olduklarının kıymeti, ölüm rüzgârı yakından esince mi sarılırsın sevdiklerine? Zaman yoktu gideyim göreyim diye yaptığın bu serzenişlerde kaçıncı defadır bende bulursun kusuru. Elbet bir gün benim de değerimi anlarlar diye kenarda beklemek midir iyi insan olmak? Hayatın elinden tutmadan, sevdiklerinin yüreğine dokunmadan geçen ömrünün altında benim değil senin imzan var. Kibir kalbine duvar örmüşse, hırs yüreğini kör etmişse, benlik ayağına prangalar takmışsa bunlarda benim suçum ne? Gaflet uykusuna dalmışsan, dünyayı senin sanmışsan bunlarda benim kusurum ne?"

Ah zaman, vah zaman doğruları ve gerçekleri haykırır durursun her salisende. Birilerine suç bulmak bize kolay gelendir. Zor olan bir ayna tutmaktır yüreğimize. Zor olan kaybetmeden anlamaktır sevdiklerinizin kadrini, kıymetini...

Fakat bizler alışmışız, kolaya kaçarak yaşamaya ve zamanı lekeleyip durmaya. Ahiret hayatına hazırlık yapmaya zaman yok, eşi, dostu, akrabayı ziyaret edecek vaktimiz yok. Bir telefon açmaya dahi âciziz sevdiklerimizin sesini duymak ve onların acısını, tatlısını paylaşmak için.

Kendimiz olmaya hazır değiliz hayat yolunda. Adımları hep karşı taraftan bekleriz. Dini, kelime ve kavramlara yükler, hayattan soyutlarız. Hâlbuki din hayattır. Zamanın her saniyesine işlenmesi gereken bir nefestir. Nefessiz yaşamak için kendimizi zorlar dururuz dünya denilen bu gölgelikte. Onun ışıltı verdiği şeyler nefsimize güzel gelir. Kaybolur gideriz hülyalarda ta ki ölüm kapımızı çalana değin. 

Oysa ölmeden ölmeli insan, şahitlik ettiği ölümlerle. Bir dirilişe vesile olmalı hanemize giren ölümler, yürek bağımızda. Rabbimin yolunda yürüdüğümüzü iddia ederken İslâm’ı hayatımıza giydirerek yaşamayı şiar etmeliyiz ki kalplerdeki buzlar erisin. Ve böylece son bulsun dargınlıklar, kırgınlıklar... Yıkılsın kalplere örülmüş kibir duvarları, yürek gözü görmeye başlasın hakikat penceresinden; bu dünyadan sadece ve sadece geçtiğini. Bu geçişte adımlarımız zamandan sızan acı, tatlı anların ve anıların araladığı tefekkür kapısına yönelsin Allah’ın izni ve yardımıyla…

Selametle…

Yazarın Diğer Yazıları